Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

En pahalı eğlence

Oh ne güzel oldu! Ne hoş! Ne heyecanlı! Para verip maça yahut gerilim filmine niçin gidilir? Ay ne olacak diye heyecanla beklemek için. Bizim memleketin günlük yaşantısında çok şeye bedavadan gerilim katar, otoyolu aşarken geçit kullanmayıp korkulukların üstünden atlarız. Dur bakalım ezilecek miyiz, ezilmeyecek miyiz?
Törenler genellikle sıkıcıdır; ne olacağı bilinir. Örneğin nikâh töreninde memur basmakalıp laflar döktürüp geline yanındaki adamı kocalığa kabul edip etmeyeceğini sorar. O da "Ediyorum" der; herkes gülümser.
Ama gelinin ne diyeceğinin bilinmediğini düşünün. Törene yarım saat kalmış, hâlâ o konuda kesinlik yok. Yandaki odada toplanan aile meclisi saç saça baş başa tartışıyor ama karara varamıyor bir türlü. Salonda dedikodu fırtınaları esmekte. "Nikâh kıyılsa bile gelin bu gece kapısını kilitleyecek" diyenler var. Heyecan doruğa çıkıyor.
Eğlenceli değil mi?
Parlamento açılış törenleri nikâh işlemlerinden bile daha "formalite" olur genellikle. Biz onu da nefes tutularak beklenir duruma getirmenin yolunu bulduk. Harika toplumuz vesselam.
Ancak... Bir iki "ancak" var...

***

Size İrlanda tarihinden bir küçük yaprak aktarayım.
Oraya giden bir İngiliz yüzbaşı ordudan istifa etti, para peşine düşüp çiftliğine kâhya olduğu lorda yaranmak için ırgatlara kötü davranmakla ün saldı. Lordun topraklarında tarım yapan ahaliden aldığı kiraları yükselttikçe yükseltti. Yalvarmalara kulak tıkamakta inat rekorları kırdı. Sonunda isyan çıktı 1880 yılında. Haciz için evlere giden memurlar dövüldü.
Irgatlar grev yaptılar. Lordun patatesleri toprak altından toplanamıyor, çürüyordu. Tutulan grev kırıcılar saldırıya uğrayınca İngiltere hükümeti olay yerine jandarma yolladı. Bastırıldı isyan. Kiralar ve patatesler toplandı.
Ancak halk kâhyaya düşman olmuştu. Kimse onunla konuşmuyor, evinin işlerini yapmıyor, dükkâncılar ona bir şey satmıyor, postacı bile mektuplarını getirmiyor, hayvanları öldürülüyordu. Oralarda barınamayacağını anlayınca kaçıp İngiltere'ye döndü.
Olayın parasal muhasebesi yapıldı basında. Lordun patateslerinin toplam değeri o zamanın parasıyla 350 sterlindi. İsyanın bastırılmasının devlete maliyeti ise onun otuz katından fazla olmuş, ayrıca bölgenin toplumsal havasına kolay kolay giderilemeyecek zehirler katılmıştı. Bu sonuç açığa çıkınca lanet yağdırıldı inatçı kâhyaya.
Uzlaşmayı reddetme anlamındaki davranışın belirtilmesinde kullanıla kullanıla bütün dillerin sözlüklerine geçen adı neydi, biliyor musunuz?
Charles Boycott.
***

Keçilere yakıştırırız ama, insan ilişkilerini biçimlendiren davranışların en yaygınlarından biridir inat. Anlaşmadan, kaynaşmadan, dayanışmadan çok daha fazla rastlanır. En büyük zararı da genellikle inatçının kendinedir.
Örneklerini dünya olaylarında bol bol görüyoruz. Aylardır Kaddafi'nin, şimdi de Esad'ın yaptıklarına bakın. Kişiler kadar devletler de keçileşebiliyor. İnadından dönmemek için kendi kalesine gol üstüne gol atan İsrail gitgide yalnızlaşmakta.
Bizim ülkemize gelince... En taze inatlaşma görüntümüz parlamentodaki durum tabii. Ama sırf yemin boykotçularına laf dokunduruyorum sanmayın. Onların haklılık iddiaları var:
"Seçilmiş insanların önünü kesen yargı yanlışlarını giderecek önlemler niçin alınmıyor?"
Karşı tarafta da iddia eksikliği yok:
"Seçilecek insan belirlenirken demokrasi karşıtı girişim olasılıklarını hesaba katmamada niçin inat edilmekte?"
Orada hak iddiası, burada hak iddiası... Bize de ricada bulunmak kalıyor:
Ego yarışlarından çok daha önemli sorunlarına çözüm bekleyen halkın hakkı unutulmasa nasıl olur?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA