Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Vahamızda

Pazar günü akşama doğru bunu yazmak için masa başına geçmeden önce dünya televizyon kanallarında haberlere baktım. Açık seçik görülen bir felaket çemberinin içindeyiz.
Batımızda Yunanistan ekonomisi can çekişir gibi debelenmekte. Kuzeyde kendi özgürlük düzenini bir türlü kuramayan büyük komşu nüfus azalmasından alkolizme kadar bin bir sorununu nasıl çözeceğini bilemiyor. Doğumuz ve güneyimizde darlık, baskı, kargaşa, dövüş, kan, yangın... Belalardan bela beğen!
Bizde? Oy verme sona ermedi daha. Sessizlik var ama toplum konuşuyor. Birazdan gümbür gümbür duyulacak sözü. Siz bunu okurken o kararın nasıl uygulanacağına ilişkin tartışmalar başlamış olacak.
Sevinenler, üzülenler, kızanlar tartışacaklar. Bağıra çağıra, ama özgürce.
Cayır cayır yanan mahallenin orta yerindeki cennet bahçemizde düğün dernek kurmuşuz gibi bir suçluluk duygusuna kapılacağım neredeyse.

***

On sekiz saat önce, 21.30 uçağıyla İstanbul'a dönmek üzere Ankara havaalanındayım. Economist'in son sayısını almak için kitapçıya giriyorum. Yine Türkiye üstüne ahkâm kestiğini duydum da, bu sefer ne buyurdu diye meraktayım.
Başka yabancı dergiler var da, o yok. Görevli kıza soruyorum. Seçim yasakları nedeniyle satışını durdurmuşlar.
"Bakın, şu dergilerdeki haberlerde de bizim seçimler konu edilmiş. Onları nasıl satıyorsunuz?"
"Bilmem"
diyor. "Öyle istediler. Economist'de yasaklık bir şeyler yazılı herhalde."
Büsbütün artan merakımı gidermek için eve döner dönmez İnternet'e dalıp onun adını tıklıyorum. Yazının başlığı "Türkiye'nin Acı Seçimi".
Allah Allah! Niçin acı? Efendim, başlıca acılık konusu kadınlar.
Evet, kadınlar. Onlara ilişkin bakanlık kaldırılmış. Yerini alanın adında "aile" sözcüğü varmış. Bunun da "resmî" anlamı artık Türkiye'de kadınların çocuk doğurup evde oturmaları talebiymiş. Zaten ailelerden üçer çocuk istiyormuş başbakan. "Feminist avukat" Hülya Gülbahar şöyle demiş:
"İşin içindeki matematiğe bakın. Üçer çocuk yapıp evde oturmamızı istiyor. Yani en azından 15 yıl kariyer yok bize."
Economist bu acı gerçeği kayda geçirdikten sonra hakkaniyetli yayın organı ününe layık olmak için şunları da vurguluyor:
Laik statüko sözcülerinin "Adalet ve Kalkınma Partisinin sonuç amacı şeriattır" iddiası elbette balonmuş büyük ölçüde. Savcılar üç yıl önce o tür yaklaşımlarla partiyi kapatmaya kalkmış ama başaramamışlar. Başörtüsü bahanesiyle binlerce dindar kız öğrenciye üniversiteyi yasaklayan kısıtlamaları hafifletme girişimi de suç sayılmış. Gerçekte söz konusu parti görülmemiş reformlar yaparak kadın haklarını genişletmiş. Kocanın eşine tecavüzü hak olmaktan çıkarılmış. Namus cinayetlerinin cezası artırılmış.
Öyleyse dergi niçin çatıyor bunları sağlayanlara? Çünkü Hülya Hanım başbakanın 2007 seçimini kazandıktan sonra "dönmüş" olduğunu söylüyormuş.
Dahası, muhalefetin milletvekili adaylarından Binnaz Toprak da ülkede hoşgörü azalmasından dehşete kapılmaktaymış.
Böyle zikzaklar çizdikten sonra Economist sadede geliyor:
"Mr. Erdoğan mitinglerde dergimizi bir küresel çetenin işbirlikçisi olmak ve İsrail'den emir almakla suçladı. Böyle yaparak ülkesinde oy kazanabilir ama Batı'da inandırıcılığını artıramaz."
O da sonu olur tabii. Bir Türk politikacısı için ne demektir Batı'nın gözünden düşmek?
***

Bizi ilgilendiren gerçek soru: Kötü mü oldu o derginin okunup içeriğinin size duyurulması?
Seçim sonrasında yepyeni bir ortam biçimlendirirken yasakları azaltabildiğimiz kadar azaltmaya bakmalıyız.
Cehenneme dönen bölgenin vahası ülkemize dikenli teller gerekmiyor artık.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA