Jean-Paul Sartre "Bulantı" romanında insanoğlunun ve kendinin nasıl yaratık olduğuna bir türlü akıl erdiremediği için kafası çıkmazda bocalayan kişinin çilesini anlatır. Ratko Mladic adlı yaratığın yakalanması unutmaya çalıştığım bir şeyleri gündeme getirince benim de gönül bulantımı nüksettirdi.
Nasıl bir şey insan dediğimiz canlı? Hayvandan nesiyle ayrılıyor? Zekâsıyla mı? Hayır. Ratko çok zeki. Harp Okulundan birincilikle mezun olmuş.
Sevgi, şefkat, merhamet gibi özelliklerle mi? Alçak o birinciliğin ödülü süslü tabancayla kendini vuran kızı Ana'nın mezarını ziyaret ettikçe ağlarmış.
Ama aynı Ratko günlük notlarında Boşnak kızlarının sistemli biçimde ırzına geçilmesi ve tutsakların öldürülmesi için verdiği emirleri serinkanlılıkla kâğıda döküyordu.
Şimdi polislerden istediği şeyler arasında Tolstoy'un romanları da var. Tolstoy'un! Gelmiş geçmiş en "vicdanlı" yazarın...
***
Zor bir empati isteyeceğim sizden. Kendinizi o biçim emir almış bir subay yerine koyun. Karşınızda 15 yaşında, eline erkek eli değmemiş, gözleri dehşetten büyümüş bir kızcağız var. Otel odasında çığlık çığlığa yalvarıyor. Zorla
"görev" yaptıktan sonra arkanızı dönüp giyindiğiniz sırada kendini pencereden atıyor kız.
Ertesi gün aynı odaya başka bir kız getiriyorlar. Sürükleye sürükleye. O da ayaklarınıza kapanarak yalvarıyor. Tekrarlayabilir misiniz görevi?
Ratko'nun subayları arasından emre itaatsizlik eden çıkmadı. O tür sayısız olay kayda geçti.
Önünüzdeki hendeğin içine yüzükoyun yatırılmış bir oğlan düşünün. O da çocuk denecek yaşta. Bir ana doğurmuş; yıllarca emek verilerek büyütülmüş. Suçu yok, ama elleri arkadan bağlı. Ne yapacağınızı beklerken nefes alıp verdikçe omuzları kalkıp iniyor. Elinizdeki tüfeğin namlusu ensesine dayalı.
"Hadi" denince tetiği çekebilir misiniz?
Çektiler. Sekiz binden fazla delikanlının nefesi öyle kesildi.
Emir kulu askerler arasında duraksayanlar oldu. Onların tereddütlerini kimler giderdi, biliyor musunuz? Papazlar. Vaazlarında dinlerinin
"Düşmanını bile sev" mesajını pazarlayan kara cüppeliler Sırp Ortodoks Kilisesi'nin talimatıyla dağ yamaçlarında askerlere bağırdılar:
"Çekinmeyin, vurun! Günahınızı peşin peşin bağışlıyoruz!"
Ratko'nun kızının niçin intihar ettiği de biliniyor. Babasının sicili öyle iğrenç ki, onun hakkındaki savcılık iddianamesini okuyunca bu dünyanın yaşanacak yer olmadığına karar vermiş.
***
Kudurgan hayvan yıllarca Saraybosna'nın gırtlağını sıkıp karnını deşti. Kenti çepeçevre saran tepelerdeki topçu ve nişancılar eğlence diye insan avladılar. Ona kızanlar kasap demekteler. Kasaplara büyük hakaret.
Sırp faşistleri ayakta.
"Yaşasın ulusal kahramanımız!" diye böğürüyorlar.
Kahramanın 16 yıl boyunca elini kolunu sallayarak oralarda dolaştıktan sonra
"yakalanması" ise ekonomisi düze çıkamayan ülkenin Avrupa'ya kapağı atması yolunda bir taktik çalımı. Birliğin Balkan hesaplarına da uygun düşüyor.
Yüce uluslararası adaletin yargı gösterisi başlayınca Hollanda'nın katliamdaki rezil rolü bir kere daha sırıtacak. Cephanesiz kalan Boşnak delikanlıları o ülkenin Birleşmiş Milletler tarafından güvenlik bölgesini korumayla görevlendirilmiş birliğinin
"Bize sığının, silahlarınızı bırakın" sözüne kandılar. Ratko hırlayınca birlik aradan çekilip hepsini cellatlara teslim etti.
Sonraki soruşturmada komutan kem kümlerinin özü inanılır gibi değildir:
"Sırplar çok kalabalıktı. Korktuk. Kendi askerlerimizi tehlikeye atmadık."
Daha sonra bölgedeki NATO birliklerinin Ratko'yu kıstırması geldi gündeme. Çok fırsat çıktığı halde yapmadılar. İki gün önce bir BBC programında o zaman o birliklerin komutanı olan Amerikalı generale söz konusu görevin niçin yerine getirilmediği soruldu. Yanıtı:
"Kovalamaya değil, rastlarsak yakalamaya yetkiliydik. Rastlamadık."
Sarkozy sevinçli.
"Mesele kalmadı, Sırbistan buyursun" diye kollarını açtı.
Ona da, Avrupa'ya da, papazlara da, Birleşmiş Milletler'e de, NATO'ya da, uluslararası adalete de başlayacağım ama... Halim yok.
Midem bulanıyor.