Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Okşanası haber

Kadında en çok hangi özelliği aradığı sıkça sorulur erkeklere. "Zekâ ve kişilik" derseniz pek inanılmaz; usturuplu yanıt olsun diye söylediniz sanılır.
Oysa -tabii magandalardan söz etmiyorsakdoğrudur. Kadının en çekici yeri gözleridir. Orada zekâ ve içtenlik görülürse davet harika olur.
Sinema yıldızlarına vurulma huyum yoktu ama Katharine Hepburn'e hayrandım. Gençler filmine rastlamamışlar, hakkında yazılanları okumamışlarsa bilmezler. Müthiş bir kadındı.
Güzel sayılmazdı. Hırçındı üstelik. Kimseyi takmaz, ağzına geleni söylerdi. En hoş özelliği davranışlarında ve sözlerinde sahteliğin zerresi bulunmamasıydı.
Sahnede ve perdede fırtına estiren kişiliğiyle gencecik yaşta parladı, Oscar kazandı. Hollywood haşeratının kıskançlığına dil çıkarınca büsbütün tepki çekti.
Dönemin en ilginç erkek oyuncusu Spencer Tracy'ye âşık oldu. Uzun yıllar sürdü birliktelikleri. Adam evliydi, koyu Katolik'ti, karısından ayrılamıyordu. O durumla alay edilmesine de aldırmadı Katharine. İşine baktı, üç Oscar daha kazanarak "sinema tarihinin en güçlü aktrisi" ilan edildi.
Spencer hastalanınca beş yıl boyunca oyunculuğu askıya alıp bütün vaktini onun bakımına verdi. Sevgilisi ölünce bunalıma girdi, ama yıkılmadı. Ülkede başlayan komünist avı yıllarında düzen düşmanı diye korkunç saldırılara uğradı. Dost geçinen arkadaşları çevresinden kaçıştılar. Çoğu düşman da kesildi. İftiralar atmak için kitap yazanlar bile oldu. O yılmadı. Yalnızlığa göğüs gererek ihtiyarladı.
Ölümüne yakın başının ve ellerinin durmadan titremesine yol açan bir hastalığa yakalandı. Zekâsı etkilenmemişti. Ancak, pes etmese de yorulmuş gibiydi. O günlerde münasebetsiz bir televizyon muhabiri tarafından sıkıştırılmasını izlemiştim. Delikanlı düşmanca yazılmış bir eleştiriden söz ediyor, tepkisini soruyordu ısrarla.
Katharine'in ona acımış gibi uzun uzun bakışını, sonra gülümseyerek fısıldayışını unutamam:
"Rica ederim, artık yalnız güzel şeyler duymak istiyorum."

***
Bir süredir benzer bir havadayım da, onun için bunları düşündüm bugün.
Dünyada ve ülkede çok gürültü var. Hep ısırgan sesler. Böğürtü, anırtı, hırıltı, nara, küfür, çığlık. Kulağı da, ruhu da yoruluyor insanın. Ekranlara, gazete sayfalarına bakmaktan çekinir oldum ne çirkinlik göreceğim diye.
İmdat küçücük keyiflerden gelebiliyor. Onlar büyük sevinçlerin öncüsü de oluyor kimi zaman.
Şıklık meraklısı değilim. Giyecek alışverişine çıkmam pek. Ama ipek severim. Sentetik değil, parmak temasını şiirselleştiren bir doğa nimetidir.
Yıllar önce bir kalem ürününün yurt dışına beklenmedik şartlarla satışını kutlar yollu, eşime bir armağan alma niyetiyle Akmerkez'de dolaşırken küçük ama şık bir mağaza vitrininde "Silk & Cashmere" yazısını görüp durakladım. Kapısından bakan sevimli genç kız beni içeri buyur etti.
Gösterdiği kaşmir kazaklar harikaydı. Elim mi onları okşuyordu, onlar mı elimi, belli değildi. Üçünü aldım hemen. O gün bugün benim için ufacık birer mutluluk kaynağı oldu üçü de.
***
Önceki gün gördüğüm haber o hoşluğa ulusal iftihar kattı. Beni yıllardır keyiflendiren firmanın kurucusu güler yüzlü bir hanımmış. Hem de kendi okulumdan.
İsviçre, Almanya ve İspanya'dan sonra Fransa'da da mağaza açıyor. Çin'e ipek satacak.
Haberi yazan Pınar Çelik kızımız.
Düşünün. Bize yabani gözüyle bakan Fransızlara şıklık sergileyecek, dünya ticaretinde başa güreşen ve ipeğin mucidi olan Çin'e o nesneyi göndereceğiz.
Yapan, satan, yazan Türk kadınları kızları...
Yaşasın! Ahir ömrümde güzellikler de görmekteyim yurdumda.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA