Doğrudur: "Zorla güzellik olmaz."
Sizi düşman sayan birine kendinizi baskılarla sevdiremezsiniz.
Peki, zorla çirkinlik olur mu? Sizi dost gören birini baskı altına alarak kendinize düşman edebilir misiniz?
Yazık ki evet. Mümkün, hatta kolaydır. Uzun yıllar içinde oluşmuş uyuma dayalı bir güven birikimi birkaç kırıcı davranışla nefrete dönüşebilir.
Günümüz Türkiye'sinde o türden karşılıklı davranışlara yol açacak ortam hazırlayarak öyle bir yıkım yaratmaya çalışanlar var. "Böl ve yönet" taktisyenleri onuru yaralı Kürtlere "Görmüyor musunuz, kişiliğinizin yok edilmesi amaçlanmış" diyorlar. Sinirleri gergin Türklere de bir fısıltı: "Farkında değil misiniz, Kürtlerin derdi sizden kopmak."
***
Öyle sözler vardır ki, seslendirilmeleri kırılma noktası oluşturur. Tartışmaların başlarında ya da ortalarında değil, son çare olarak bitiminde dile getirilmeleri gerekir onların.
Anlaşamayan iki ortaktan biri firmanın tasfiyesini gündeme getirirse... Şoförünü azarlayan araba sahibi onu kovma tehdidini savurursa... Karı-koca atışmasında boşanma lafı edilirse...
Olumsuzluğa doğru tek yönlü bir yola girilir. Söz konusu ilişki eskisi gibi olmaz bir daha.
Geçenlerde bir basın yorumcumuzun piyasaya sürüverdiği
"Türklerle Kürtler bir arada yaşamak zorundalar mı?" sorusu az çok kamuoyu desteği bulsaydı, vahim bir kırılma noktası oluştururdu. Günlerdir süren bir çalkantıya yol açtı ama, bereket versin yalnız kınama tepkileri aldı.
Herkesi bu konuda akıl yoluna davet etmek en ivedi görev.
***
Aziz Nesin'in şakaları bir yana, ne Türklerin çoğunluğu aptaldır, ne de Kürtlerin.
En büyük kentlerimizde sayısız Türk ev sahibi Kürt kiracıdan ve Kürt ev sahibi Türk kiracıdan hoşnut. Türk çocukları Kürt öğretmenlerini, Kürt çocukları Türk öğretmenlerini seviyor. Türk-Kürt eşler mutlu evlilikler sürdürmekteler. Kafayı üşütmemiş herkes toplumu yırtmadan bu örgünün çözülemeyeceğini görüyor.
Kürt olduğunu yeni öğrendiğim pek çok dostum var. Yıllar boyunca Türkiye'den kopma isteğine benzer bir şey duymuş değilim hiçbirinin ağzından.
İşçi Partisi Genel Başkan vekili, Kürt kökenli Mehmet Bedri Gültekin Aydınlık dergisinde Ertuğrul Özkök'e hitaben bir açık mektup yayımladı. İçinde hiç polemik havası, öfke, suçlama, hatta sitem yok. Yalnızca serinkanlılıkla altını çizdiği gerçeklerden birkaçı şöyle:
Alparslan'ın Malazgirt Savaşı'nı kazanan 70 bin kişilik ordusunda Kürtlerin azımsanamayacak ağırlığı vardı. Sonra da Bizans'a karşı Türklerle birlikte hareket ettiler.
16. Yüzyıl'da Osmanlılar Safevilerle kapışınca Kürtler yine onların yanında yer aldılar.
20. Yüzyıl başlarında dönemin süper gücü İngiltere Kürtlerin önüne kendi devletlerini kurma vaadini koydu. Koşullar buna çok uygundu. Ama Kürtler o öneriyi geri çevirerek Türklerle kader birliğini seçtiler.
Kurtuluş Savaşı'nın ilk yıllarında Çarlık işgalcilerine ve Ermeni çetelere karşı Türklerle Kürtler birlikte çarpıştılar. Sonra da bütün cephelerde omuz omuzaydılar.
Anadolu'da 23 gerici isyan çıktı. Bunlardan yalnızca biri Kürtlerin yaşadığı bölgede gerçekleşti.
Oysa oralarda o yıllarda cirit atan İngiliz ajanları türlü vaatlerle sürekli kışkırtıcılık yapıyorlardı. Yüz bulamadılar.
Irak'ta da Kürtler Türk askeriyle yan yana İngilizlere karşı savaştılar.
Sevres görüşmelerinde emperyalistler tekrar bağımsız Kürt devleti önerisini gündeme getirdiler. Kürtler oltaya gelmeyip bütün güçleriyle Türk delegasyonunun arkasında durdular yine.
Liste uzatılabilir. Önemli olan günümüzdeki somut gerçek: Bütün baltalama ve kışkırtmalara karşın Türkler arasında olduğu gibi Kürt tarafında da büyük çoğunluk akılcı tavrını koruyor. Geçici Amerika ve Avrupa kuklalığını sürekli Türkiye ortaklığına tercih eden ahmak yok.
Mutlu sonuca ulaşacağımız kesin. O ortaklığın eşitlik çerçevesinde insanca işbirliği olmasını sağlayabilirsek...