Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Zırva karnaval

Gliserin zararsız, hatta tıpta da kullanılan yararlı bir maddedir. Ama nitrik ve sülfirik asitlerin karışımına eklenirse korkunç bir patlayıcı olan nitrogliserin çıkar ortaya.
Cinsellik de öyledir. Kendi başına iyidir, hoştur da, olumsuz ve karışık duygularla bir araya gelince düşmanlık patlamalarını müthiş şiddetlendirir. Silsilesine sövseniz kılı kıpırdamayan bir adam karısının namusuna laf edilince silaha sarılabilir.
Muğla'da olana bakın. Gerginlikler varmış ama, patlama yoktu. Bir kıza laf atıldı diye ortalık savaş alanına döndü.
Ya en büyük iki partimiz arasındaki durum? Oradaki gerginlik görüş ayrılıklarından kaynaklanan tartışmaların ötesine geçmiyordu. İşin içine cinsel içerikli bir skandal karışınca katlanıverdi.
Ne yapsak da toplumumuzun kafa takıntılarını gardıroptan çıkarıp gerçek sorunlarımıza yöneltebilsek? Birliklerde takıntı önlemek için libido dizginlemek isteyen komutanların asker yemeğine şap koydurduğu söylenirdi. İçme sularımıza katsak yararı olur mu dersiniz?

***

Fazla uzayan şey can sıkar. Gökleri külleme oyununu tadında bırakmayan yanardağ bile bezdirdi insanları. Uçuşlar iptal edildikçe mantığı rafa kaldırıp pilotlara da, şirketlere de, meteoroloji görevlilerine de dümdüz gidiyorlar.
Bizdeki malum olay da o yolda. Lafından millete gına gelmeye başladı.
Kişiler gibi partiler için rotasız kalmaktan, zayıflamaktan, yenilmekten daha vahim bir tehlike vardır: sonunda gülünç olmak. Alta düşen pehlivan toparlanıp kalkabilir; ama minderde soytarılaşırsa, itibar yenilemesi zorlaşır.
CHP'ye hep Atatürk'ün partisi deniyor. Onun kurduğu parti olmaktan çıktığını vurgulayanlar da var. Ne olursa olsun, bugün ana muhalefet partimiz.
Türkiye Cumhuriyeti o konumdaki kurumunun komikleşmesine layık bir ülke değildir.
***

"Durumun nesi komik?" mi diyorsunuz?
Her şeyi!
Saltanat süresi boyunca rakip adaylarını ezegeldiği için seçeneksiz kalmış müstafi lidere "Bize acı da gitme" yalvarışları karnavala dönüştü. O amaçla evini kuşatıp maalesef "sol" içerikli slogan atmayı sürdüren Gençlik Kolu üyelerinin yanında kimler var, gördünüz mü?
"Aman kal" diye yakaran Kadın Kolu üyeleri!
Zaman zaman İstanbul'a gelen ya da geçerken uğrayan yabancı tanıdıklar bir iki gün içinde televizyon haberlerine bakar, İngilizce çıkan gazetelere göz gezdirir, birkaç kişiyle konuşur, buluşursak bana da sorarlar ülkede neler olup bittiğini.
İyi ki bugünlerde yolu düşen yok. Olsa da tabloya baktıktan sonra "Kuzum bu zat ne yaptı ki böylesine kahramanlaştı?" deseler...
Ne cevap veririm?
***

Sanırım kimsenin yandaşı mandaşı değil, sadece ortama objektif bakmaya çalışan bir yorumcu olduğum kanıtlanmıştır burada. Ama ortamımız öyle bir duruma getirildi ki, objektif tutum (yani kime yarayacağını düşünmeden eğriye eğri, doğruya doğru demek) iki uçtakilere de tutarsızlık gibi görünüyor. Daha kötüsü, "Karşı tarafı tuttuğunu çaktırmadan hem nalına hem mıhına vuruyorsun" diyorlar.
Çare yok. Selim Sırrı Tarcan'ın felsefesine uyulacak: "Derler, derler. Ne derler? Ne derlerse desinler!"
Dün yani Pazar öğle saatlerinde aklı başında bir meslektaşın yönettiği televizyon tartışmasını izledim. Konuklar yine öyle bir dost meslektaş, bir akademisyen hanım, bir de "sol sendikacı" idi. Hepsi "mağdur" lideri savunarak bin bir dereden su getirdiler:
Özel yaşamla politikayı karıştırmamak kuralmış, ahlak cinsellikten ibaret değilmiş, iktidar partisinin camiasında da ayıplar varmış, yargı kararlarını beklemek gerekirmiş, aydınlatmak hükümetin göreviymiş...
Yahu tamam, bunların hepsi tartışılmalı. Ancak gelin de bilinen fıkrayı hatırlamayın. Hani evi soyulan adam niçin kapıyı kilitlemediğini, pencereyi açık bıraktığını, köpek beslemediğini soranlara ne demiş:
"Peki ama dostlar, soyanın hiç mi kabahati yok?"

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA