Kıskançlık zararlı bir duygudur. Kıskanılana değil, kıskanana zararlı. Çünkü kişinin enerjisi kendi durumunu iyileştirmeye yarayacak yerde başkasıyla uğraşmaya gider.
Onun için, her insanın kendi içindeki haset yatkınlığını dizginlemeye çalışması akıllılıktır. İrade gücünün birazcık devreye sokulmasıyla bunun başarılması kolaydır da.
Tek istisnayla: cinsel kıskançlığın -özellikle erkek beynindefrenlenmesi zor değil, neredeyse olanak dışıdır. Çünkü doğaldır. Öyle dizayn edilmiştir kafadaki şebeke.
Hiçbir horoz tüyleri daha parlak ya da daha iyi ötüyor diye başka horoza haset etmez. Ama kümese girip tavuklara yanaşırsa saldırır.
"İnsanlar horoz değildir" demeyin. Shakespeare'in cinsel kıskançlığın korkunç gücünü anlattığı tragedyasının kahramanı Othello da horoz değildir.
O gücün yol açtığı faciaların örneklerini günümüzdeki gazete başlıklarında ve yakın geçmişin sırlarını açıklayan kaynaklarda gördükçe ürperiyorum.
***
Hollywood stüdyoları gelirlerinin büyük bölümünü dış pazarlardan sağladıkları için yabancı gazete temsilcilerine çok önem verirler. Milliyet'in Batı Amerika haber bürosunun yöneticiliğini yaptığım yıllarda Türkiye de onlar için yağlı pazardı.
Eşim Leyla iyi kullanırdı o kozu.
"Yıldız" denen pek çok oyuncu evimizin müdavimi olmuştu. Türkiye'den gelen konuklar o
"önemli" kişilerle karşılaştıkça şaşırırlardı.
Oysa gerçekte ortamın güçlü insanları yapımcılar ve yönetmenlerdi; söz konusu kişiler ise stüdyoların malzemesiydi sadece.
İnanmakta güçlük çekebilirsiniz ama, pek çoğunun en çarpıcı ortak özelliği ise zeka düzeylerinin vasat altında oluşuydu. Evet, sahne panosu gibi iki boyutlu insanlardı. Kişilik namına pek bir şey yoktu göstermelik çekiciliklerinin gerisinde. İstisnalar vardı elbette. Kadınlar arasında bana en ilginç geleni Natalie Wood'du. Hep insanın ciğerini okuyarak bakan kocaman kara gözleriyle cin gibiydi. Dili de sipsivriydi ama kişiliği öyle sevimliydi ki batmazdı insana. Yanında azarı hak edecek bir şey yapmadığım halde beni gülerek haşlamıştı:
"Bana bak, senin karın buradaki şıllıkların hepsinden hoş. Ama sen yine de önüne gelenle flört etmeye kalkan avanak kocalardansın. Aklın varsa başına al!"
Oysa kendisi garsona saat sorsa kırıştırdığı izlenimi veren flörtçülerdendi. Kocası Robert Wagner ile aralarında belirgin bir gerginlik vardı. Bunun profesyonel kıskançlıktan ileri geldiği söyleniyordu.
Gerçekten Natalie parlak bir dönem yaşarken adamın ünü onunkinin yanında sönük kaldığı için inanmıştım o yoruma.
***
Yurda döndükten sonra bir gün
"Natalie Wood deniz kazasında boğuldu" haberini alınca kanım dondu. Denize kocası tarafından atıldığı kuşkuları da vardı.
Ancak polis kesin kanıt bulamadığını söyledi, dosya kapandı, olay sisler arasında havada kaldı. (Spor yıldızı O. J. Simpson'un ilk davasında ve Kennedy cinayetlerinde olduğu gibi.)
Önceki gün Kasım Cindemir'in Amerika'dan geçtiği haberle bir kez daha şoka girdim.
Orada yeni çıkan Goodbye Natalie adlı kitapta bir kaptanın ifşaatı varmış. Adam
"kaza" günü Natalie ile Robert Wagner'i ve bir başka aktörü geziye çıkardığını, teknede üçünün arasında gerginlik yaşandığını, sonra karı kocanın kamaralarında tartıştıklarını duyduğunu, gece Wagner'in kadını botla alıp götürdüğünü söylüyor, kaza denenin cinayet olduğunu iddia ediyormuş.
Kimi gerçekleri kestirmek için olayları gözle görmek şart değildir. Paranın ve çarpıtma gücünün neleri örtbas edebildiği besbelli.
Hem polisiye, hem başka türlü bilmece yumaklarıyla boğuştuğumuz şu günlerde bunları hesaba katmakta yarar var.