Bana son zamanlarda bir şeyler oldu sevgili okurlar.
Sulu gözlü herifin teki olup çıktım.
En küçük şeyde ağlıyorum.
***
Çorbaya tuz atarken bile bir şeyler kopuyor içimden.
Televizyon izlerken yaşarıyor gözlerim,
Gazeteleri okurken içleniyorum,
Kitabın kahramanı haksızlığa uğrarken,
Oscar ödülleri dağıtılırken,
Baskın gibi sellerde birileri kaybolmuş hayata veda ederken içimden kopuyor bir şeyler.
***
Latinlerin ünlü sözü geliyor aklıma, sonra yaşlar hücum ediyor gözüme:
Homo Sum Humani Nihil Ame Alienum Puto
(İnsana ait hiçbir şeye duyarsız kalamam)…
***
Bazen de gözyaşlarım sevinçten akıyor.
Onca sıkıntı ve acıya rağmen başarılmış bir güzellik karşısında şapka çıkartırken sanki kürsüye ben çıkıyorum.
Yani ne duyduğum bir acı, ne de geri dönüşü olanaksız bir kayıp yüzünden akıtıyorum gözyaşlarımı,
Ağlıyorum düpedüz sevinçten, mutluluktan...
***
Başarılabilmiş bir güzelliği seyrederken aklıma takılan soruların burgacında yanıtlar arıyorum bazen.
"Acaba" diyordum içimden,
"Benim düşündüğüm gibi düşünenler de var mıdır?"
Ötekinin acısını öteki kadar olmasa da duyumsamak, başkasının sevincini paylaşmak güzel değil midir?
***
Barack Obama'nın ABD Başkanı seçildiği günün kör sabahında da ağlamıştım.
Bir rüya gerçek olmuş ve kara derili bir adam dünyanın (…) başına geçmişti ya,
İşte o yüzden döküyordum sevinç gözyaşlarımı.
***
Dünyanın nefesini tutarak izlediği o akşam
Odak Theatre'da,
İnsanlık yine güzel şeylere alkış tutuyor;
En iyilere "
dil, din, ırk, renk" diye bakmadan "
sensin en iyisi" diyor;
"Ötekilerin öyküsü" benimle ya da bizimle ilgisi olmasa da sanki bizim kendi öykümüzmüş gibi yine ağlatıyordu beni.
***
O akşam en çok
"En iyi erkek oyuncu" Sean Penn,
"En iyi kadın oyuncu" ödülünü alan Kate Winslet,
"En iyi film" ödülüne layık görülen Hint filmi
Slumdog Millionaire ve
"En iyi yardımcı kadın oyuncu" ödülüyle taçlandırılan Penelope Cruz vardı ekranda.
***
Hayat mücadelesine
Hindistan'ın Mumbai kentindeki bir kenar mahallede başlayan
Hintli bir çocuğun, içinde aşk öyküsü de olan yaşam kavgasını ödüle değer bulmuştu Oscar jürisi.
***
Oyuncuları Hintli, filmin geçtiği yer
Hindistan, yönetmeni
İngiliz, ödül verilen yer ise
Amerika'ydı…
İlk kez
Titanic filminde izlemiştim o güzel kızı.
Faciadan kurtulmayı başaran yaşlı kadının yeşil gözlerindeki derinlikte başlayan öyküde ölümüne bir aşk vardı.
O gözlerin yaşadığı acı ve tatlı ne varsa ağlatıyordu beni.
Oscar'ı 13 yılda tam 5 kez teğet geçen
Kate Winslet, güzelliğine olgunluk kattığı 2009 Şubatında eline Oscar heykelciğini alırken
"İnandı, yılmadı ve başardı işte" diye ağlıyordum.
***
İspanyol Penelope Cruz, Akdenizli esmer güzel kız, sahneye çıkıp vurgulu (aksanlı) İngilizcesini konuştururken, aslına rücu edip de ana dili İspanyolcası ile ağlıyordu hafiften.
"Çocukken bir hayal kurardım, bir gün belki ben de…" derken ben
(E.R.) yine ağlıyordum…
Ve hangi filminde hangi rolde izlediysem o rolün hakkını veren
Sean Penn…
Milk'te, eşitlik isteyen ve kendi kaderini paylaşanların haklarını korumak için
siyasete atılan eşcinsel rolüyle
Sean Penn…
Erkeklere ilgi duyan erkek rolünde "
En iyi erkek oyuncu" ödülünü alan Penn,
"ötekiler için de" mücadele etmenin değerini anlatıyordu.
***
Bu köşede
PKK'yı da yazdım, çeteleri de,
CHP'yi de,
AK Parti'yi de ama bugün kavga etmek istemiyorum.
Ruhumda
Mevlana'dan izler var ve ben
"Artık yeni şeyler söylemek lâzım cancağızım…" diyorum.
***
Öyle ya, "
Eskimiş fikirler paslanmış çivilere benzer, söküp atmak çok güçtür" demiş
Cenap Şahabettin,
Ve ben bir kez daha ağladım dün başkaları için de sevgili okurlar,
Başkalarını da sevmenin bir aşk olduğunu hissederek oturdum bu yazıyı yazdım işte...