Ayaklarının altına cennet serilen analarımız, kadınlarımız, kardeşlerimiz, yakınlarımız, tanıdıklarımız ve tanımadıklarımız...
Üniversite okumuş, yazmış insanların da aralarında olduğu, çok sayıda kadın…
Ne yazık ki birçoğu insanlık dışı bir eziyetle karşı karşıya.
***
Nasıl bir insanlıktır bu?
Bu nasıl bir duygudur?
Nasıl bir düşünce tarzıdır ki;
Bir erkek kendinden güçsüz, savunmasız bir varlığa el kaldırabiliyor...
Sevdiğini söylediği,
"eşim" veya
"sevgilim" dediği kadınını etlerini çürütene kadar dövüp ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi yüzüne bakabiliyor.
Nasıl bir ruh halidir bu...
***
Dayak…
Evet dayaktan bahsediyorum.
Acımasızca birbiri ardına indirilen darbelerden...
Her vuruşta kadına ezilmişliğini yeniden hatırlatan, saygınlığını ayaklar altına alan, kadın olduğuna pişman ettiren insanlık suçu dayaktan…
***
Her tokatta kadının gözyaşları morarmış etlerine, kanamış dudaklarına, ezilmiş kollarına düşerken yüreğini de bin parçaya böler.
İçindeki çığlığı kendinden başkası duymaz.
Yatağında uyuyan çocuklarını uyandırmamak için dudaklarını ısırarak kanatır.
Neden dayak?
Bazen gün aşırı, bazen her gün ve her gece tekrarlanan bu kahredici eziyet neden?
Hani cennet analarımızın ayağının altındaydı?
***
Peki ya psikolojik baskı…
Moda adıyla mobbing…
Ya da psikolojik terör…
Hayvanlaşan erkek,
"Sen sevgilim değil misin? Seni istiyor olmamda kötü ne var?" diyerek yaklaşmaya çalışırken masum ayaklarına yatar.
Güya,
'Sevdiğini istiyor olmanın' doğallığını ortaya koyar, bu şekilde kadının direncini kırar.
İşin altında
'Sevgilimsen bunu yapmak mecburiyetindesin' baskısı vardır.
***
Çocukken yaşadığımız psikolojik baskı ve şiddet erişkin olduğumuzda bu şekilde gün yüzüne çıkıyormuş.
Uzmanlar
'Çocuğunuzla paylaşın hayatı ki ruhunu hiçbir şey baskılamasın. Yerleşmesin korkular benliğine' diyor.