19 Ocak 2020'de Almanya Başbakanı Merkel'in Berlin'de ev sahipliği yaptığı, on iki ülkenin ve dört uluslararası kurumun üst düzey temsilcilerinin katıldığı Libya Konferansı'nda Libya'ya silah sevkiyatlarının durdurulması ve yabancı ülkelerin Libya'nın iç işlerine müdahale etmeyi sonlandırması konusunda anlaşma sağlanmıştır. Ayrıca uzlaşılan yol haritası ile artık geçici ateşkesin kalıcı ve bağlayıcı bir ateşkese dönüştürülmesi sürecinin de başlayabileceği vurgulanmıştır. Mutabakat uyarınca Şubat'tan itibaren de bir devam süreci başlatılması ve ilk etapta fiilen mevcut ateşkesin kalıcı bir ateşkese dönüştürülmesi de hedeflenmektedir. Libya'da iç savaşa taraf olan Trablus merkezli uluslararası meşru Ulusal Mutabakat Hükümetinin (UMH) başbakanı Serrac ve diğer tarafta Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi'nin destekçisi darbeci General Hafter resmi toplantıya katılmaksızın Berlin'de hazır bulunup konferansın gidişatına göre Merkel ile zaman zaman ayrı görüşmeler yapmışlardır. Libya Konferansı'nın 55 maddelik sonuç bildirgesi tarafların, "Libya'nın egemenliğine, bağımsızlığına, toprak ve ulusal bütünlüğüne güçlü bağlılığımızı yineliyoruz" ifadelerini içermektedir. Bundan sonraki süreçte Berlin sonuç bildirgesinin BM Güvenlik Konseyi'nde onaylanması ve böylelikle uluslararası bağlayıcılık kazanması öngörülmektedir.
Ateşkes konusunda atılan en somut adım BM himayesinde bir askeri komitenin kurulması olmuştur (5 artı 5 izleme komitesi). Libya krizinin siyasi yollardan çözümü bu komitenin başarılı çalışmasına endekslidir. Lakin komitenin yetki, mekanizma ve yaptırım gücü konularında açıklamalar muğlak bırakılmıştır. Örneğin ateşkes anlaşması sağlandığı ve bir tarafın ihlali söz konusu olduğu takdirde caydırıcı bir yaptırım olacak mı? Yaptırım makamı BM Güvenlik Konseyi Hafter'in olası bir ateşkes ihlalini cezalandıracak mı ya da BMGK üyeleri Rusya ve Fransa veto yetkilerini destekledikleri Hafter lehine kullanacaklar mı? Görünen o ki askeri çözümden yana bir tavır içerisinde olan Hafter ve onu destekleyen ülkeler nazarında böyle bir mekanizmanın caydırıcılığı noktasında herhangi bir etki bulunmamaktadır. Böylelikle uluslararası aktörlerin vekalet unsurları üzerinden jeostratejik ve ideolojik siyasi hesaplaşmalar arenasına çevirdikleri Libya'da kalıcı ateşkesten yana olma ihtimallerinin düşük olduğunu öngörmek gerçekçi olacaktır.
Kalıcı ateşkesin fiilen garantörleri Türkiye ve Rusya
Türkiye ve Rusya savaşan tarafların fiilen garantörü konumuna gelerek ateşkes ile sahada gerçeklikler yaratmışlardır. Bu şekilde Türkiye'nin uluslararası alanda karşı cephesinde mücadele eden Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Libya'da saf dışı bırakılmıştır. Rusya'nın Türkiye'nin lehine olan bu gelişmeye katkı sağlaması Türkiye ile Libya konusunda müşterek hedef ve beklentilere işaret ediyor olabilir. Yine aynı şekilde her iki ülkenin askeri maliyetlerden dolayı Libya iç savaşına yönelik daha fazla angaje olmama eğiliminde oldukları tahmin edilebilir. Rusya'nın Türkiye'den muhtemel beklentisi Hafter'in taleplerine yönelik makul ölçüde tavizkar olmaya ikna ettirmesi yönündedir; diğer taraftan Türkiye'nin Rusya'dan talebi ise Hafter'i Doğu Akdeniz bölgesinde Türkiye Libya Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmasını kabul etmesi hususunda ikna etmesi düşünülebilir.
Türkiye'nin son aylarda UMH lehine Libya'da attığı askeri ve siyasi adımlar ile UMH'nin gerekli tedbirleri almasına yardımcı olarak Hafter'i askeri manada durdurmuş ve Hafter lehine bir oldubittiye izin vermemiştir. Böylelikle askeri çözümü tercih eden Hafter fiilen olsa da ateşkes görüşmelerini kabul etmiştir. Libya'da kontrollü bir askeri çatışmayı tercih eden Rusya daha kapsamlı askeri angajmanda bulunmama adına Hafter'i ateşkes konusunda şimdilik ikna edebilmiştir.
Suriye'de olduğu gibi Libya'da da karşı karşıya gelen Türkiye ve Rusya bölge ötesi müşterek çıkarları gerçeğinden yola çıkarak Libya'da da kendi milli çıkarları doğrultusunda çatışan tarafları ateşkese ikna edebilmiştir. Çok kısa zamanda İstanbul ve Moskova'da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin tarafından sağlanan ateşkes uluslararası kamuoyunda takdir edilmiş ve Berlin Konferansı'nda siyasi çözüme odaklı bir yol haritasının çıkmasını sağlamıştır.
Lakin Berlin Konferansı'nın yegane hedefi siyasi çözümün adresi olarak BM'nin gösterilmesidir. Türkiye BM Güvenlik Konseyi üyesi olmadığından, BM mekanizmaları Libya'da siyasi süreci baskın bir şekilde domine edebilecektir. Bu durum ise Hafter'i orantısız şekilde güçlü kılıp UMH'nin –ve Türkiye'nin– elini zayıflatabilir dolayısıyla böyle bir beklenti ve talebi olumlu değerlendirmek mümkün değildir. Mümkün mertebe Rusya ile birlikte Libya sahasında gerçeklikler yaratılıp Rusya aracılığı ile doğrudan BM Güvenlik Konseyi ile istişareli çözümler üretilmelidir. Böylelikle BM'nin siyasi tavizlere mahal veren, hantal ve adalet anlayışından uzak kurum ve mekanizmaları bypass edilebilir.