BM Genel Kurulu Filistin için özel oturumla toplandı. Bu toplantının Türkiye'nin etkin çabası ve Volkan Bozkır'ın inisiyatif almasıyla gerçekleştiğini ifade etmek gerekir. Bu durum olağanüstü bir şey değil aslında. BM dünya barış ve güvenliğinin sağlanması ve korunması işlevini yerine getirmesi için bir çaba yalnızca. Birçok bölgede BM'nin bu misyonunu yerine getiremediği çok açık. Bunu anlamak için yakın çevremize, Suriye'ye ve Libya'ya bakmak ve ilgili kurulların toplanması için bile birçok kez Türkiye'nin ciddi bir çaba sarf ettiğini dikkate almak yeterli.
BM'nin etkisizliği Filistin konusunda daha da açık bir şekilde fark ediliyor. Bu durum BM'nin görece daha etkin olduğu yıllarda da böyleydi. Başka bir deyişle dünyada çok şey değişti, BM daha da etkisizleşti ancak bu anlamda Filistin için bir şey değişmedi. Daha doğru bir ifadeyle koşullar İsrail'in işgalleri, mülkiyet gaspı ve katliamları dolayısıyla Filistinliler için hep daha kötüye gitti.
Aslında on yıllar boyunca BM'den Filistin'in lehine yorumlanabilecek birçok karar çıktı. İsrail'in 1967 savaşı öncesi sınırların gerisine çekilmesi ve bu temelde iki devletli çözümü öngören 242 sayılı karar BM'nin bu anlamda aldığı en temel kararlardan biri. Öte yandan yerleşim politikalarını durdurması, Gazze'ye insani yardım ulaştırılması ve Filistin'in gözlemci devlet statüsü kazanmasına yönelik kararlar da BM çatısı altında gerçekleşti.
Ancak İsrail için bu kararların hiçbir anlamı olmadığını son saldırı dalgasında da gördük. BM Güvenlik Konseyi bir hafta içinde üç kere toplandı ancak açıklama bile gelmedi. BM'nin bu işlevsizliğinin en önemli sebebi ABD'nin İsrail lehine yaptığı blokajlar ve Güvenlik Konseyi'nin diğer üyelerinin de bu politikaya ayak uydurması.
BM'nin bu etkisizliğinin vahametini 10 Mayıs'tan sonraki bilançoya bakarak anlayabiliriz. İsrail saldırılarında Gazze'de 75 bin kişi evlerinden oldu. 44 okul ve 6 hastane ya yıkıldı ya da hasar gördü. 63'ü çocuk olmak üzere 219 kişi hayatını kaybetti. BM'nin bu tablo karşısında yaptığı şey ise istatistik yayımlamaktan ibaret.
O halde soru şu: BM bu halde iken Türkiye'nin BM nezdindeki çabalarının anlamı nedir?
BM Güvenlik Konsey'inden sonuç çıkmadığı için Genel Kurul'u harekete geçiren Türkiye, bu toplantılardan İsrail'e ciddi anlamda geri adım attıracak bir sonuç çıkmayacağını biliyor. Buna rağmen bu platformu harekete geçirmesi iki temel sebebe dayanıyor.
Birincisi, İsrail vahşetini resmi anlamda kayıt altına almak. İsrail'in Gazze başta olmak üzere işlediği savaş suçlarını gizlemek için ciddi bir çaba sarf ettiği biliniyor. Bunun için uluslararası medya binalarını ve araçlarını dahi yok ediyor. Buna karşın İsrail'in saldırılarına dikkat çekmek ve gündemde tutmak için BM çatısı alternatif bir platform olarak kullanılmakta.
İkincisi, İsrail'in herkesi susturmaya çalıştığı bir ortamda BM'nin resmi bir platform olarak kullanılması önemli. İsrail'in on yıllardır uyguladığı ve kısmen başarılı olduğu alan, meselenin herhangi bir platformda konuşulmasını engellemek. Bunu kimi zaman devlet düzeyinde ikili anlaşmalar gibi resmi yollarla başarıyor.
Bunun ötesinde ise birçok informel mekanizmayı etkili bir şekilde kullanıyor. Soykırım endüstrisini harekete geçirerek ve antisemitizm yaftalamasını yerli yersiz kullanmak bu yöntemlerin başında geliyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sadece olan biteni dile getirdiği için bu şekilde suçlandığını yakın zamanda gördük. Ayrıca medya, ticaret, diplomasi ve siyaseti yönlendirmek için arkasına aldığı sermaye desteği de hızlıca harekete geçebiliyor. Nitekim son dönemlerde İsrail vahşetini kamuoyunda gündemde tutmaya çalışan birçok gazeteci, akademisyen ve sanatçının sansüre uğradığını ve paylaşımlarını kaldırmak zorunda kaldıklarını biliyoruz. Böylesi bir ortamda 193 ülkenin üye olduğu bir platformda meselenin gündemde tutulması önem kazanıyor.
Özetle, BM'nin mevcut güç konfigürasyonunda İsrail'e karşı etkin önlemleri harekete geçirmesi mümkün değil. Ancak İsrail'e karşı meşru, geniş katılımlı yegane uluslararası platform anlamında bir imkan olarak değerlendirilmesi de önemli.