Biden başkanlık koltuğuna oturmasına sayılı günler kala, Trump'ın yarattığı sarsıntılar devam ediyor. Tam da koltuğu devretmeye hazırlandığı günlerde seçim sonuçlarını kabul etmeyeceğine yönelik yaptığı açıklamalar ve sonrasında taraftarlarının Kongreyi basması, başına iş açacakmış gibi görünüyor. Bu kriz Trump'ın sadece başkanlık koltuğundaki son günlerini değil siyasi geleceğini de karartacak bir potansiyele sahip. Zira Amerikan kamuoyu ve medyasına bakıldığında Trump'ın demokrasi düşmanı ve bir baş belası olarak resmedildiği görülüyor.
Bu durum Biden'ın ahlaki üstünlüğünü pekiştirirken ve dolayısıyla Trump döneminin politik tasfiyesini meşrulaştırırken öte yandan Biden'ın yönetmesi gereken derin bir krizle uğraşmak zorunda kaldığına işaret ediyor. Ve bu, muhtemelen Biden'ın Amerikan tarihinde görülmedik ölçüde iç politikayla uğraşmak zorunda kalacağını da göstermesi açısından önemli.
İç politikadaki bu durum ABD'nin küresel düzeyde ve Ortadoğu'da oynayabileceği role de işaret ediyor. ABD'nin küresel hegemonyasına inananlar Biden'ın bu misyona dönmesini bekliyor. Hatta bunun söylemsel düzeydeki hazırlığını da yapıyorlar.
Ancak 2008 krizi ile ABD'nin küresel siyasete angajmanını düşürmesi ve Trump'ın bıraktığı miras bunun önündeki başlıca engel olarak duruyor.
Başkanlığının ilk gününden itibaren Biden'ın ağzından büyük ve süslü sözler duyabiliriz. Demokrasi, çevre, insan hakları gibi konuları ABD'nin küresel misyonu ile birleştirerek kullanabilir. Ancak mevcut koşullarda atabileceği adımların sınırlı olacağını düşünüyorum.
Dış politikayı yürütmek için atadığı isimleri bu koşullarla birleştirdiğimizde bu beklenti daha gerçekçi hale geliyor.
Geçen hafta McGurk'ün Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan sorumlu olarak Dışişleri Bakanlığında görevlendirilmesi bu anlamda önemli bir işaret. McGurk, Obama'nın Suriye özel temsilciliği görevini yürüttüğü dönemde PYD ile ilişkilerin çok daha ileriye götürülmesinde önemli bir rol oynadı. Bu kendisinin bireysel tercihi değildi elbette. Ancak ABD'nin Suriye politikası ile uyumlu bir şekilde sahadaki görevini yerine getirirken PYD lehine fazlasıyla inisiyatif kullanması ve PYD'yi DEAŞ'a karşı işbirliği yapılan bir aktör pozisyonundan daha ileriye taşıdı. Bu anlamda PYD/YPG'nin Suriye'de daha fazla alan bulmasında da, uluslararası düzeyde meşrulaşmasında da önemli katkıları olmuş bir isim.
Son bir aydır Trump yönetiminin PYD'yi yeniden dizayn etme ve bunu Türkiye'nin önüne koyma çabası, ABD'nin Suriye politikasındaki sürekliliğe işaret ediyordu.
Biden'ın koltuğa oturduğu koşullar ve tercih ettiği isimler Suriye politikasında Obama'dan başlayarak küçük revizyonlarla devam eden sürekliliğin ağır bastığına işaret ediyor.
Bu politikayı kesintiye uğratan şey Türkiye'nin Suriye'ye yönelik operasyonları ve ABD'yi dengeleyen adımlarıydı.
Dolayısıyla Türkiye'nin yeni döneme yönelik hazırlıklarını devam ettirirken sahada ve diplomasi alanındaki dengeleyici tutumunu sürdürmesi de beklenebilir.