1 Suriye'de daha önce de ateşkes kararı alındı. Bu ateşkesin öncekilerden farkı ne?
Suriye'de bu yıl ikinci kez ateşkes kararı alındı. İlk ateşkes, ABD ve Rus dışişleri bakanlarının, 12 Şubat'ta Münih'te varılan anlaşmaya istinaden 27 Şubat gece yarısından itibaren başlamak üzere Suriye'de çatışan taraflara "düşmanca tavırları sona erdirmeye" yönelik bir çağrısıyla başlamıştı. DAEŞ ve Nusra unsurları ateşkesin kapsamı dışında tutulmuştu. Bu iki örgütün terör örgütü olarak kabul edilmesi birer istisna olarak tutulmasını anlaşılır kılmaktaydı. Ancak gerek Esed rejimi gerek Rusya ve ABD bu istisnai zemini kullanarak geniş çaplı saldırılara devam etti. Neticede kamuoyunda oldukça olumlu bir hava estiren ateşkes kararı ne Suriye krizinin çözümünü kolaylaştırdı ne de ağır bir şekilde devam eden insani krize kalıcı bir çözüme yol açtı. Yeni ateşkes sürecinin krizin kapsamlı çözümüne yönelik bir adım oluşturması açısından bir öncekinden büyük bir farkı yok. Dahası bir önceki çatışmasızlık sürecinin muhalif grupların katılımıyla başlamış olması ümit vericiydi.
2 Ateşkes kararı nasıl 1 alındı?
İkinci ateşkes kararının ilk işaretleri, Çin'de düzenlenen G20 Zirvesi'nde yapılan açıklamalarla geldi. Zirvenin devam ettiği 5 Eylül'de Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD, Rusya ve Türkiye'nin dışişleri bakanları düzeyinde ateşkes için çalışıldığını açıklamıştı. ABD ve Rus dışişleri bakanlarının 9 Eylül'den itibaren Cenevre'de devam ettirdikleri bu görüşmeler neticesinde 12 Eylül saat 18:45'ten itibaren başlamak üzere "saldırmazlık anlaşması" kapsamında bir hafta süreyle ilan edildi. Bu kararın en büyük zaafı, muhaliflerin sürece katılmaksızın çok büyük ölçüde uluslararası aktörlerin tasarrufuyla alınmış olmasıdır. Çatışan tarafların önemli bir kısmı ateşkese uyacağını açıkladı. Buna rağmen ateşkes görüşmelerinin sürdüğü sırada Halep kuşatmasının kırılmasına yönelik muhaliflerin oluşturduğu en etkin koalisyon olan Fetih Ordusu komutanları havadan bombalandı. Bu saldırıda Şam'ın Fethi Cephesi'nin iki komutanının öldürüldüğü ve Ahraru'ş-Şam'ın da bir komutanının ağır yaralandığı bilgisi geldi. Bu durumu gerekçe göstererek Şam'ın Fethi Cephesi ile birlikte hedef alınan Ahraru'ş-Şam'ın ateşkese uymayacağını ilan etmesi, çatışmaların tümüyle durmayacağı anlamına gelmektedir. Nitekim kararın üçüncü gününden itibaren rejimin muhaliflere yönelik yaptığı saldırıların da haberleri gelmeye başladı. Süreci kırılgan kılan bir başka husus ise "taraflardan birinin diğerinin samimiyetinden şüphe etmesi üzerine çatışmasızlığı sona erdirme hakkına" sahip olmasıdır.
3 Ateşkes Suriye'deki insani krizin çözümünde kısmen de olsa bir fayda sağladı mı?
Ateşkes Halep'teki ağır insani krizin hafifletilmesi ve temel gıda ve ilaç yardımlarının ulaştırılması için önemli bir fırsat. Nitekim rejimin kuşatması altındaki bölgelerde insani koşulların çok ağırlaştığı bilinen bir gerçek. Dahası rejimin Suriye halkını rejime itaatle açlık arasında bırakarak bu durumu bir silah olarak kullandığı da açık bir şekilde görülmektedir. Ancak daha önceki benzer çatışmasızlık süreçlerinde de rejimin Birleşmiş Milletler yardımlarını bile engellediğini hatırlatmakta yarar var. Dolayısıyla benzer bir durumun yaşanmaması için tedbir alınması ve rejimin benzer tutumu karşısında yaptırımların uygulanması elzemdir. Aksi takdirde ateşkesin siyasi bir çözüm üretmesi bir yana, insani krizin hafifletilmesi dahi mümkün olmayacaktır.
4 Ateşkes ne gibi siyasi sonuçlar 4 doğuracak?
Bu ateşkes kararının Halep çevresinde çatışmaların yoğunlaşmasının hemen arkasından gelmesi önemli bir nokta. Anlaşılan ne Suriye krizinde belirleyici role sahip ABD, Rusya ve Türkiye gibi uluslararası aktörler ne de rejim ve muhalefet Halep'in bütünüyle bir tarafın kontrolüne girmesine kolay kolay razı olmayacaktır. Dolayısıyla Halep'in kontrolü Suriye krizinin kilit noktası haline gelmiş durumda. Bu durum ise tam bir paradoks teşkil etmektedir: Krizin çözümü için Halep'teki mevcut statükonun kırılması gerekir. Ancak taraflar Halep'in kontrolünü tümüyle bırakmak niyetinde değil. Halep üzerinde bir anlaşmanın gerçekleşmesi de muhtemel görünmüyor. Dolayısıyla bu ateşkes sürecinin krizin siyasi bir çözüme evrilmesi pek mümkün görünmüyor. Bu durumun tek sebebi Halep üzerindeki mücadele değil. ABD'nin krizin çözümüne yönelik bir inisiyatifi/stratejisinden bahsetmek oldukça zor. Bir yandan Esed'i sorunsallaştırırken öte yandan muhalif gruplara yönelik dışlayıcı söylemi ve YPG dışındaki gruplara yardım etmeye yanaşmaması bu durumun önemli bir göstergesi. Rusya'nın ise Esed konusunda bir esneklik gösterebileceği hala şüpheli. İran ve Hizbullah ise Esed'i kırmızı çizgi olarak görmekte. Kısacası tarafların birbirine yakınlaştıracak bir zemin henüz hazır değil ve ateşkes sürecinin böylesi bir zemin oluşturması da olası görünmüyor.
5 ABD ve Rusya ateşkes ile başlayan süreci nasıl yönetecek?
ABD ve Rusya bu ateşkes sürecinin de planlayıcısı ve garantörü olarak ön plana çıktı. Nitekim ABD muhalifleri, Rusya ise Esed rejimini ikna eden taraflar olarak görünüyor. ABD ve Rus yetkililerinin açıklamalarında en çok kullandıkları kelime ise istihbarat ve operasyonlarda işbirliği. Ateşkes sürecinin başarılı olması halinde ise Ortak Uygulama Merkezi (UOM) kurulması konusunda anlaşmaya varılmış durumda. Bu merkezin nasıl işleyeceği konusunda ayrıntılar henüz netleşmese de DAEŞ ve Nusra'ya karşı ortak operasyonların bu merkezden koordine edilmesi bekleniyor.
ABD ve Rusya'nın bu açıklamalarına rağmen Suriye'nin geleceği konusunda hala derin anlaşmazlıklardan söz etmek mümkün. ABD'li yetkililer Suriye'nin bölünmesini yüksek sesle dile getirmeye başladılar. Ateşkes müzakerelerinin yoğunlaştığı 9 Eylül'de CIA Direktörü Brennan Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumasının ve merkezi bir hükümet tarafından yönetilmelerinin mümkün olmadığını dile getirdi. Daha sonra Dışişleri Bakanı Kerry de bu ateşkes sürecinin başarısız olması durumunda Suriye'yi bir arada tutmanın mümkün olmayacağını söyledi. Bu ifadeler ABD'nin Suriye'nin bölünmesine yönelik Rusya ile bir anlaşmaya mı vardığı yoksa Rusya, Türkiye ve İran'a rağmen yeni bir stratejiyi mi zorlayacağı sorusunu gündeme getiriyor. Ancak Rusya'nın Türkiye ve İran'ın hilafına davranarak Suriye'nin bölünmesini kabul etmesi zor gibi görünüyor. Buna rağmen ABD Suriye'nin bölünmesine yönelik zorlamada bulunursa Türkiye'nin PYD/YPG'ye yönelik yeni hamleleri gerçekleşecek ve ABD ile daha fazla karşı karşıya kalacaktır.