Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 76. Oturumu, BM genel merkezinin bulunduğu New York şehrinde yapıldı. Geçtiğimiz yıl pandemi nedeni ile çevrimiçi formatta yapılan Genel Kurul oturumu bu yıl karma formatta gerçekleştirildi. Genel Kurul toplantılarına geçen yıl olduğu gibi bu yıl da pandemi süreci ve pandeminin sonuçları damgasını vurdu. Dünya geçen yıla göre pandemi ile mücadele konusunda daha iyimser görünse de az gelişmiş ülkeler için durum karamsarlığını muhafaza etmekte. Pandeminin doğrudan ve dolaylı neticeleri BM gündemini daha uzun yıllar meşgul edecek gibi.
Pandemi ile birlikte daha belirgin hale gelen gıda krizi ve küresel iklim değişikliği ile mücadele de Genel Kurul gündeminde sıkça vurgulanan hususlar olarak kayda geçti. Pandemi öncesi dönemlere göre oldukça sönük geçen Genel Kurul toplantılarında Afganistan'da Taliban'ın yönetimi devralması ile ortaya çıkan yeni durum öncelikli tartışma başlıkları arasında yer aldı. Gelişmiş ülke temsilcileri ise küresel iklim değişikliklerine daha fazla odaklandılar.
Genel Kurul toplantılarını gölgeleyen asıl gelişme ise, genel kurul oturumunun hemen öncesinde Avustralya, ABD ve Britanya arasında varılan AUKUS anlaşması oldu. Üçlü arasında imzalanan anlaşma Avustralya'ya nükleer güç ile çalışan yeni nesil denizaltıların kazandırılmasının çok ötesinde stratejik bir hamleydi. Fransa ile Avustralya arasında daha önce yapılan deniz altı satımı ile ilgili milyarlarca euroluk anlaşmanın iptal edilmesine neden olan anlaşma stratejik önemi açısından son derece kayda değer bir hamleydi. Anlaşma Çin'i Pasifik'te çevrelemeye yönelik stratejik bir tasarımın bir parçası olarak yorumlandı. Bu yorum gerçeği yansıtmaktadır zira Japonya, Hindistan ve Güney Kore gibi ülkeler de bu birlikteliğe eklemlenme adımlarına hazırlanmaktadırlar. Çin'i çevrelemeye yönelik atılan bu adımlar ABD Başkanı Joe Biden'ın BM Genel Kurul kürsüsünde yapmış olduğu konuşma ile de çelişmektedir. ABD'nin yeni bir Soğuk Savaş ve yeni bir kutuplaşma istemediğini ifade etse de son dönemde atılan adımlar Soğuk Savaş döneminin genel reflekslerini ve tavrını açıkça yansıtmaktadır. Şüphesiz bu tavır Çin ve müttefikleri tarafından bir karşılık görecektir.
Afganistan'dan çekilme fiyaskosu ve iç siyasetteki eleştiriler nedeni ile itibar kaybına uğrayan Amerikan Başkanı, BM'de de son derece silik bir tablo çizmiştir. ABD'nin etkisiz ve samimiyetten uzak tavrı, BM gibi ABD öncülüğünde kurulan uluslararası kurum ve kuruluşların itibarını da zayıflatmaktadır. Küresel strateji yorumcuları artık Pax Americana olarak ifade edilen, Amerika öncülüğünde istikrar üreten küresel sistemin sonuna gelindiği teyit edilmektedir. Bundan sonraki sürecin daha çekişmeli ve dinamik bir şekilde seyretmesi şaşırtıcı olmayacaktır. BM Genel Kurulu toplantılarında herkesin kafasında olan ancak hiçbir tarafın açıkça tartışamadığı husus ise Pax Americana sonrası dönemin ne şekilde kendini göstereceği ve bunun BM sistemini ne şekilde etkileyeceğiydi. ABD ve müttefiklerinin çok taraflılık mantığı ile çalışan kurum ve anlaşmalardan çekilmeleri bu kurum ve anlaşmaları daha da zayıflatacaktır. Bu boşluğun ne şekilde doldurulacağı ise muğlaklığını korumaktadır.
BM Genel Kurulu, konuşulan değil konuşulmaya cesaret edilemeyen gerçek konularda ve tarafların zihinlerinde muhafaza ettikleri soru işaretleri ile sona erdi. Bu soruların cevapları BM toplantılarında değil sahada tarafların somut adımları ile şekillenecektir. BM Genel Kurulu kritik konuların çözümlendiği, önemli soruların cevaplandırıldığı bir mecra olmaktan ziyade temenni ve eleştirilerin aktarıldığı bir mecra olagelmiştir. Dünya'nın karşılaştığı bu krizler karşısında etkisiz bir performans sergilemesi BM'ye olan inancı zayıflatmaya devam etmektedir.
Türkiye son dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın cesur çıkışları ile bu mecrada iz bırakan adımlar atmıştır ve atmaya devam etmektedir. Türkiye'yi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyet temsil etti. Erdoğan Genel Kurul konuşmasının yanı sıra onlarca dünya lideri ile görüşmelerde bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı zamanda sivil toplum kuruluşları, yatırımcılar, düşünce kuruluşları ve uluslararası basın kuruluşları ile bir araya geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kaleme alınan "Daha Adil bir Dünya Mümkün" başlıklı kitap uluslararası sistemin sorunları ve tıkanıklıklarını gidermeye yönelik somut öneriler getirmiştir. BM sistemi ve uluslararası sistemin sorunlarının dile getirilip somut çözüm önerilerinin kayda geçirilmiş olması Türkiye açısından önemli bir girişimdir. Ancak bu girişimin yakın vadede somut sonuçlar üretmesini beklemek gerçekçi değildir.
Türkiye'nin New York'ta sükse yaptığı bir diğer çıkış ise BM binasına yakın prestijli bir konumda bulunan Türk Evi'nin açılmış olmasıdır. Türk Evi, Türkiye'nin küresel iddiaları ve duruşunu yansıtması açısından geniş vizyonlu bir projedir. Türkiye bu imkanı kullanarak uluslararası muhatapları ile daha yakın ve etkili iletişim kurabilme imkanına sahip olmuştur.
Pax Americana sonrasına girdiğimiz bir dönemde, küresel sistemin yeniden şekillenmesine dair tartışmalar önümüzdeki dönemde ivme kazanacaktır. Şüphesiz BM ve BM Genel Kurulu bu tartışmaların dile getirilmesi açısından önemli bir mecradır ancak devrimci fikirler bu mecradan çıkmayacaktır. Yeniden şekillenmekte olan uluslararası sistemin çerçevesinin belirlenmesi konusunda özgün fikirlerin üretilmesi ve yaygınlaştırılması çok daha kapsamlı ve çok boyutlu çalışmalarla mümkün olabilecektir. Bu konudaki daha özgün fikirlerin, mevcut sistemin üst skalasındaki 4-5 aktör tarafından belirlenmesini beklemek gerçekçi değildir. Türkiye ve Türkiye gibi bu konuda eleştirel ve özgün yaklaşımlara sahip uluslararası aktörlerin katkıları bu noktada daha fazla önem kazanmaktadır. Türkiye, uluslararası sistemin gidişatına dair söyleyecekleri olan ve bu fikirleri kamusal ortamlarda ifade etmekten çekinmeyecek bir lider profiline de sahiptir. Birçok uluslararası aktörün içe kapanma eğiliminde olduğu bir dönemde Türkiye'nin yapıcı eleştirileri ve krizleri çözmeye dair girişimci ve insani diplomasi yaklaşımı zamanla hak ettiği konuma gelecektir.