Koronavirüs veya resmi ismi ile Covid-19, üç aydan fazla süredir dünya gündeminin bir numaralı tartışma konusu haline gelmiştir. Siyasi, iktisadi ve toplumsal etkileri düşünüldüğünde tüm kıtaları ve ülkeleri etkileyen çok boyutlu bir problem ile karşı karşıyayız. İkinci Dünya Savaşı dışarıda bırakıldığında, Covid-19 salgınının şimdiden, son yüzyılın en kapsamlı ve sarsıcı uluslararası krizi haline geldiğini ortaya koymak durumundayız. Muhatap olduğumuz kriz hemen her ülkeyi farklı veçheleri ile ve farklı düzeylerde etkilemektedir. Hiçbir ülke kendini bu krizin etkilerinden izole etme lüksüne sahip değildir. Dünyanın en gelişmiş ülkelerin bile bu sorun karşısındaki çaresiz kaldıklarını bilfiil tecrübe etmekteyiz.
Türkiye Bahar Kalkanı Harekatı nedeni ile bu tartışmaya nispeten daha geç dahil olmasına rağmen, virüsün yayılmasını önleme konusundan en erken adımlar atan ülkelerin başında gelmekte. Krizin hızlı bir şekilde dünyanın birçok ülkelerine yayıldı ve yayılmış olduğu ülkelerin sağlık sistemlerinde, ekonomilerinde ve kamu yönetimlerinde kalıcı hasarlara neden oldu. Koronavirüs salgını yaklaşık iki aydır bir kamu sağlığı sorunu olmaktan çıkmış durumdadır. İktisatçılar, uluslararası ilişkiler ve uluslararası güvenlik çalışan araştırmacı ve düşünürler de krizin etkilerinin kalıcı olacağını ön görerek Covid-19 sonrası dünya senaryoları üzerine çok sayıda değerlendirme yazıları yazdılar. Bu yazılara her geçen gün yenileri eklenmekte. Dünyanın önde gelen düşünce kuruluşları ve araştırma merkezleri de krizin etkileri üzerine kapsamlı analizler yapmak için adımlar atmaktalar. Bütün bu çalışmalar ve analizler incelendiğinde mevcut krizi, her ekolün kendi kavramsal ve teorik araçları ile anlamlandırma çabası içinde olduğunu söyleyebiliriz.
Bu kriz bu zamana kadar yaşadığımız krizlerden çok farklı bir niteliğe sahiptir. Elimizdeki teorik ve analitik çerçeveler bu krizin tam olarak anlaşılmasına imkqn sağlamayabilir. Neticeleri itibari ile toplumsal, iktisadi, siyasi ve uluslararası sistemik dönüşümlerin önünü açacak ciddi değişimler yaşanacaktır. Bu değişimler alışık olduğumuz küresel üretim ve tedarik döngüsüne, küresel finans akışına, uluslararası ve bölgesel örgütlerin işleyişlerine ve uluslararası aktörlerin birbirleri ile ilişkilerinin doğasını etkileyecektir.
Covid-19 salgınının etkilerini tam olarak kavramsallaştırıp çıkarımlarda bulunmak, krizin etkilerinin ortaya çıkması ile daha net şekilde mümkün olacaktır. Ancak mevcut şartlarda krizle bağlantılı bazı değişimleri şimdiden öngörmek mümkündür. Öncelikli olarak küresel bir kriz ile karşı karşıyayız ve bu salgının etkileri hiçbir ülkeyi dışarıda bırakmamaktadır. Ülkelerin Covid-19 ile mücadele yöntemleri, krizin etkilerini azaltma noktasından farklılaşmalara neden olsa da krizin bu şekilde yayılması küreselleşme dalgasının bir sonucudur. Bugüne kadar dinlediğimiz küreselleşme hikayeleri ve teorileri daha çok malların, hizmetleri insanların dolaşımı; kültürlerin etkileşimlerini, küresel ekonominin ve uluslararası dayanışma örneklerini övmekteydi. Netice itibarıyla bu etkileşimden tüm aktörlerin bir şekilde olumlu etkilendiğini iddia eden bir söylem hakim görüş idi. Küreselleşmeyi olumlayan yaklaşım, çevre ve iklim sorunları, insan hakları ve çatışmaların önlenmesi gibi konularda bazı dayanışma ve başarılı yönetişim örneklerini vurgulamaktaydı. Bu krizle birlikte küreselleşmenin ve bu tarz etkileşimlerin olumsuz neticeleri daha fazla ön plana çıkacaktır. Bu yönüyle alışmış olduğumuz parıltılı küreselleşme anlayışının sonuna geldiğimiz tespitinde bulunmak durumundayız.
Koronavirüs salgını gibi kuşatıcı bir kriz ile muhatap olmak için uluslararası dayanışma ve iş birliği ihtiyacı ise en üst düzeydedir. Tüm bu iş birliği ihtiyacına karşın uluslararası kurumların ve Avrupa Birliği gibi yapıların da çaresizliği küresel kamuoyunda hayal kırıklıklarına neden olmaktadır. Önümüzdeki aylarda krizi ağırlıklı olarak sağlık kısmı ile ilgili boyutları ile tartışacağız ancak sağlık konusundaki durum netleşmeye başlayınca ve Koronavirüsle ilgili mücadele yöntemleri geliştikten sonra asıl odak krizin iktisadi ve siyasi sonuçları olacaktır. Ülkeler artık kendilerini küresel sorunların etkilerinden uzak tutmak için yeni stratejiler geliştirecekler ve daha içe kapalı ve savunmacı davranacaklardır. Bu trendi değiştirebilecek tek yaklaşım, küresel krizler karşısından dayanışma ve eş güdümün artırılması olacaktır. Ancak böylesi bir yaklaşımın yakın vadede yeniden oluşabileceğini ön görmek fazlaca iyimser bir değerlendirme olur.
Krizin bir diğer muhtemel sonucu ise uluslararası sistemdeki güç dağılımını etkileyecek olmasıdır. Halen Transatlantik eksenden Asya'ya doğru yaşanan güç ve servet kayması bu süreç sonrasında ivme kazanabilir. Özellikle krize karşı etkili bir mücadele veren Çin, bu başarısını kendi avantajına çevirmek isteyecektir. Çin'in yaşayacağı en büyük zorluk ise, Çin merkezli olarak çıkan ve tüm dünyayı kasıp kavuran bu krizin, Çin aleyhinde oluşturacağı dalgadır. Özellikle Batı'da Çin düşmanlığı veya Çin karşıtlığı yeni dönemin siyasi ve kültürel kodlarında kalıcı bir etkiye sahip olabilir. Bu olumsuz havayı dağıtma çabası Çin açısından oldukça maliyetli olabilir.
Öte yandan Çin'in son yıllarda yatırım yaptığı ve yoğun bir şekilde PR'ını yaptığı Yol ve Kuşak projesi de Koronavirüs salgınından olumsuz etkilenecektir. ABD ve AB açısından en önemli paradoks ise bu krize karşı etkili bir mücadele yaklaşımı ve dayanışma anlayışı sergileyemiyor oluşlarıdır. Her iki durumda da bu kriz ve sonrasında ortaya çıkan yeni durum küresel sistemdeki güç dağılımını değiştirecektir uluslararası aktörlerin iş birliği yapmalarını geciktiren durum ise hemen her aktörün diğer aktörlerin bu krizden ne şekilde etkileneceğini gözlemleme çabalarıdır. Kriz sonrası ortaya çıkan yeni tablo tam olarak netleşmeden hiçbir aktör kendisini yeniden konumlandırma çabası içine girmeyecektir.
Bu krizin şüphesiz en büyük itibar kaybına uğrattığı aktörler ise uluslararası kurumlar, bölgesel örgütler ve çok uluslu şirketlerdir. Böylesi kuşatıcı bir kriz karşısından dayanışma gösteremeyen ve etkili önleme mekanizmaları geliştiremeyen örgüt ve aktörlere olan güven ciddi şekilde yıpranmıştır. Temel varoluşsal ihtiyaçların karşılanması konusunda bile eşgüdüm sağlayamayan bu aktörler ciddi hayal kırıklıklarına neden olmuştur. Küreselleşmeden en fazla istifade eden çok uluslu şirketler, önemli şirketler ve dünyanın zenginleri bu kriz karşısında etkili bir mobilizasyon sağlayamamışlardır. En nihayetinde devlet kapasitesi ve ordular devreye girmek zorunda kalmıştır.
Kriz sağlık krizi olarak başladı, ekonomik boyutları ile tabana yayılacak, bunun ardından da iç siyasi yapıların ve önceliklerin dönüşmesine neden olacaktır. 2008 Dünya küresel krizi nasıl sağ ve sol popülist partilerin önünü açtıysa ve Batı siyasetini dönüştürdüyse Covid-19 krizi de yeni siyasi dalgaların ve hareketlerin önünü açacaktır. Ortaya çıkan yeni siyasi aktörler ve dönüşen siyasi yapılar birçok ülkenin iç siyasetindeki dengeleri değiştirecektir. Bu değişim iyi yönetilemezse dünya siyaseti çok daha gerilimli ve çatışmacı bir tarza bürünebilir. 2008 Dünya Ekonomik Krizi, liberal dünya düzeninin yıpranmasına ivme kazandırmıştı; Covid-19 krizi ize liberal demokrasileri ve bu siyasi sistemlerin kurumlarının ciddi şekilde sorgulanmasına neden olacaktır. Her halükarda alışmış olduğumuz siyasi ortamın artık ciddi ve sancılı bir değişimden geçeceği gerçeği ile yüzleşeceğiz. Bu konuda toplumsal direnci ve dayanışması güçlü olan ülkeler avantajlı bir konumda olacaklardır.