7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu sonrası İsrail'in Gazze'yi işgali ve uyguladığı soykırım geride büyük bir acı ve yıkım bıraktı. İlan edilen resmi rakamlara göre 40 binin üzerinde Filistinlinin hayatını kaybettiği 100 bine yakın yaralının bulunduğu bu soykırımda, Gazze altyapısı ve ekonomisi yerle bir edildi. Diğer taraftan Batı Şeria ve Lübnan eksenine de taşan İsrail saldırganlığı bölgeyi ekonomik ve sosyal bir felaketin eşiğine getirdi.
Gazze bölgesinin büyük kısmının yok olduğu saldırılarda Filistin ekonomisi de büyük zarar gördü. Ekonomik altyapılar kısa vadede düzeltilemeyecek biçimde yıkıma uğradı.
Gazze ve Batı Şeria'da İktisadi Yaşam Durdu
Ekonomik olarak Gazze'de neler olduğunu değerlendirmek aslında çok zor bir konu olarak önümüzde durmaktadır. 12 aydır süren askeri saldırılar sonucunda Gazze bölgesindeki yıkım, eşi benzeri görülmemiş şekilde bir harabeyi geride bırakmıştır. 2 milyonun üzerinde insanın yaşadığı bölgede iktisadi hayat durma noktasına gelmiştir. 2024'ün ilk çeyreğine göre Gayri safi yurt içi hasıla (GSYH) yüzde 81 oranında bir düşüş yaşamıştır. 2024'ün ilk çeyreğine ait milli gelir, 2022 yılının aynı dönemine ait seviyenin altıda birine gerilemiştir. Tarımsal alanlarının yüzde 80 ila yüzde 96'sının yok edilmesi, ciddi bir gıda güvenliği sorunu doğurmaktadır. Uzun dönemi de etkileyecek şekilde Gazze'de sulama altyapısı, tarım alanları ve hayvan çiftliklerinin yıkımı kitlesel açlıklara neden olmuştur. Bu durum, Gazze'de yaşayan halk için temel ihtiyaçların karşılanamaması ve çatışmada ölüm kadar tehlikeli bir hal almıştır.
Batı Şeria, Gazze bölgesi kadar olmasa da askeri saldırılar dolaylı ekonomik etkileriyle sarsılmıştır. İsrail'in Filistinli işçilerin İsrail'e girişlerini yasaklaması, Batı Şeria'da ekonomik aktiviteyi olumsuz yönde etkilemiştir. 2023 yılına kadar büyüme kaydeden Batı Şeria ekonomisi, 2023'ün son çeyreğinde yüzde 19 oranında daralmıştır. Bu daralma, işgücü piyasasında da dramatik bir etki yaratmış ve işsizlik oranlarının yüzde 84 gibi bir oranda yükselmesine sebep olmuştur. Özellikle İsrail'de çalışan Filistinli işçilerin engellenmesi hem bireysel gelirleri hem de bölgenin net faktör gelirlerini olumsuz etkilemiştir. 2023'ün üçüncü çeyreğinde Batı Şeria'daki net gelir 1 milyar dolar seviyelerindeyken, dördüncü çeyrekte bu rakam 83 milyon dolara kadar düşmüştür. Filistin hükümetinin 2024 yılı için 2 milyar dolarlık bir bütçe açığıyla karşı karşıya kalması, bölgenin ekonomik geleceği için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
İsrail Saldırganlığının Ekonomi Politiği
İsrail açısından baktığımızda kuşkusuz askeri operasyonların kamu bütçesine ağır bir ekonomik maliyet yüklediği görülmektedir. Bu bağlamda İsrail Merkez Bankası'na göre 2024 yılı itibarıyla söz konusu maliyetler 66 milyar dolara kadar yükseldi. İsrail milli gelirinin yüzde 12'sine karşılık gelen bu maliyetler göz ardı edilemez. Bu denli büyük bir askeri harekatın finansmanı, devlet bütçesi üzerinde ciddi bir yük yaratırken, bütçe açığının büyümesine de yol açmıştır. Diğer taraftan operasyonlar nedeniyle turizm ve inşaat gibi sektörlerde de önemli bir daralma yaşanmıştır. Bu sektörlerin İsrail'in ekonomisi için önemi düşünüldüğünde kamu maliyesinin düşmüş olduğu zor durum anlaşılabilir. Bir taraftan askeri harcamaların artması ve çatışmaların yarattığı belirsizlikler, diğer taraftan gelirler kalemindeki azalmalar kamu maliyesi üzerindeki etkileri artırmıştır. Ekonominin karşı karşıya kaldığı bu durum sonucunda üç önemli kredilendirme kuruluşu İsrail'in kredi notunu birer seviye aşağıya indirmiştir.
Ekonomik alanda yaşanan riskleri göz önüne sermesi açısından yüksek teknoloji ve bilişim sektörleri de önem taşımaktadır. 2023 son çeyreğinde yaşanan çatışmalar, teknoloji sektörüne yönelik yatırımlarda belirgin bir düşüşe neden olmuştur. İsrailli teknoloji şirketleri yatırımları açısından dünya sıralamasında üçüncü sırada yer alsalar da sermaye girişlerinde yaşanan düşüş dikkat çekicidir. 2022 ilk çeyrekte 6,48 milyar dolar yatırım alan bu şirketler için söz konusu rakam 2024 ilk çeyrekte 1,78 milyar dolara gerilemiştir. Bu durum, küresel yatırımcıların İsrail'deki siyasi ve ekonomik istikrarsızlıktan endişe duyduğuna işaret etmektedir. Ayrıca yüksek ücretli ve kalifiye işgücünün İsrail'den ayrılma riski, teknoloji sektöründeki büyüme beklentilerini baltalamaktadır. Çatışmaların uzaması, özellikle yüksek nitelikli işgücünün diğer ülkelere yönelmesine neden olabilir ki bu da İsrail'in orta ve uzun vadede ekonomik durgunluk yaşaması ihtimalini güçlendirecektir.
Bölgesel Savaşın Ayak Sesleri
İsrail'in Gazze ve Batı Şeria ile sınırlı kalmayan askeri saldırganlığı, Lübnan'ın güneyinde Hizbullah'a yönelik operasyonlarla genişlemiştir. Bu saldırıların bölgesel bir savaş riski yaratmasına rağmen en azından şimdilik kontrollü bir çatışma şeklinde ilerlediği görülmektedir. Çatışmaların diğer önemli bir aktörü İran, İsrail'in kendisine yönelik saldırılarına sınırlı misillemelerde bulunarak doğrudan bir çatışmadan kaçınmaktadır. Bu kontrollü çatışma ortamının oluşmasında uluslararası enerji ve ticaret dengelerinin gözetildiği, stratejik çıkarların ön planda tutulduğunu iddia edilebilir.
Doğu Akdeniz bölgesi, günümüz ekonomileri açısından hem ticaret yollarıyla küresel piyasalarda kritik bir rol oynarken hem de doğal gaz kaynakları açısından artan bir ilgiyi kendi üzerine çekmektedir. İsrail'in doğal gaz üretimini artırması bölgedeki enerji rekabetini daha da kızıştırırsa da bu enerji kaynaklarının çatışmalar nedeniyle tehlikeye girmesi, dünya enerji piyasalarında fiyatların yükselmesine neden olacaktır. Mısır'ın İsrail'den aldığı doğal gazı sıvılaştırarak likit doğal gaz (LNG) piyasasına sunması özellikle AB ülkelerini için önem arz etmektedir. İsrail gazındaki bir kesinti, doğalgaz piyasasındaki dengeleri bozacaktır. Ayrıca bölgesel bir çatışmanın körfez ülkelerinin petrol üretimleri ve ticaretini de sekteye uğratma ihtimali hem İsrail hem de İran'ı kapsamlı bir savaştan geri tutmaktadır. Tarafların büyük bir çatışmadan kaçınmasının arkasında ekonomik ve stratejik dengeler önemli bir rol oynamaktadır. ABD, AB ve Rusya gibi ülkeler de küresel ticaret ve enerji piyasalarında derin bir kriz olmaması için İsrail ve İran savaşı istemedikleri aşikardır.
Sonuç: İstikrarsızlık, Ekonomik Maliyetler ve Barış Arayışı
ABD, İsrail'e desteğini sürdürmekle birlikte, bölgedeki çatışmaların yayılmasını engellemek için çaba göstermektedir. Hem İsrail hem de İran'ın bu tür bir çatışmayı büyütmekten kaçınma çabaları, bölgesel ve küresel ekonomik dengelerin bozulmaması amacını taşımaktadır. Bununla birlikte, İsrail'in Lübnan Hizbullahı'na karşı yürüttüğü operasyonlar ve Hizbullah'ın üst düzey kadrosunun büyük ölçüde tasfiye edilmesi, İsrail'in bu dengeleri kendi lehine çevirmeye çalıştığını göstermektedir.
İran ve Hizbullah'ın, İsrail'in askeri ve stratejik bölgelerine saldırmak yerine, İsrail'in ticari limanlarına ve Doğu Akdeniz'deki doğalgaz üretim platformlarına yönelik saldırılar düzenlemesi, Batı dünyasının dikkatini daha fazla çekecektir. Bu tür saldırılar, bölgedeki hassas enerji ve ticaret dengelerinin Batı aleyhine bozulmasına yol açabilir ve İsrail'in saldırganlığı üzerinde caydırıcı bir etki yaratabilir.
İsrail saldırganlığının bir şekilde önüne geçmek için caydırıcı adımlar atılmazsa önümüzdeki günlerde Lübnan ve Suriye için çatışmaların daha da artma ihtimali bulunmaktadır. Bu bağlamda ABD başkanlık seçimleri sonrasında İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etme olasılığı da bulunmaktadır. Bu tür bir ilhak, İsrail açısından büyük ekonomik maliyetler doğursa da mali açıdan ABD'nin desteğiyle söz konusu maliyetlerin karşılanabilecektir. Bu sebeple bölgedeki diğer ülkelerin dengeyi Filistin ve kendi lehlerine çevirecek adımlar atması elzemdir. Sonuç olarak, bölgedeki ekonomik ve ticari dengeler, olası bir savaşı önleyen en büyük stratejik engel olarak karşımıza çıkmakta ve tarafların geniş çaplı bir çatışmadan kaçınmasında belirleyici rol oynamaktadır.
(Bu konuyla ilgili detaylı bir analiz için bkz: https://www.setav.org/analiz/7-ekim-sonrasi-filistin-ekonomisinin-cokusu-ve-israil-saldirilarinin-ekonomi-politigi )