Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SELMA ÖZTÜRK PINAR

Berlinale: Yahudi de Yahudi Düşmanlığıyla İtham Edilirse

Almanya'nın başkenti Berlin'de her sene Şubat ayında Berlinale film festivali düzenlenir. Bu yıl, toplam 20 aday arasından en iyi belgesel ödülüne lâyık görülen film sebebiyle güncel bir tartışma başladı. Üç kişilik bağımsız jüri tarafından seçilen film, işgal altındaki Filistin topraklarında süren hayat şartlarını tüm çıplaklığıyla ele alan "No Other Land" adlı belgeseldi. Norveç-Filistin yapımı olan bu belgesel filmi, İsrailli yapımcı Yuval Abraham ile Filistinli avukat ve aktivist Basel Adra, ayrıca Rachel Szor ve Hamdan Ballal adlı iki yönetmeniyle birlikte hayata geçirildi.

İki Filistinli ve iki İsraillinin birlikte hazırladığı filmin konusu, Batı Şeria'nın El Halil şehrinin güneyinde bulunan Masafer Yatta bölgesindeki Filistinli köylerin ortadan kaldırılmasıdır. Filmde İsrail hükümetinin emri doğrultusunda köylerin askerler tarafından adım adım tahrip edilmesi, evlerin planlı imhası sonrasında köy sakinlerinin köylerini terk etmeye mecbur bırakılmaları ve Filistinli köylülerin orayı terk etmesi sonrasında bu köylere Yahudi işgalcilerin yerleştirilmelerinin hikayesi anlatılmaktadır. Belgeselde dört genç aktivistin dayanışmasıyla birlikte başlayan adalet ve eşitlik uğruna yapılan direniş gösterilmektedir.

Ödül ile taltif edilen Yahudi Yuval Abraham yaptığı teşekkür konuşmasında, herkesin anlayacağı sadelikte ve mantıklı bir dille İsrail'de yaşayan Filistinlilerin uğradığı ayrımcılığı ve zulmü bizzat kendi hayatlarından örnek vererek dile getirmiştir. Yapımcı arkadaşı Basel Adra'nın Filistinli olduğu için kendisinin sahip olduğu haklara sahip olamamasını, dolayısıyla aralarında yaşanan eşitsizliğin ortadan kalkması gerektiğini savunmuştur. Konuşmasının devamında Yuval, bu hususta tek isteğinin İsrailliler ve Filistinliler arasında eşitliğin sağlanması ve ateşkesin bir an evvel gerçekleşmesini vurgulamıştır. Sözlerinin devamında Yuval Abraham, İsrail devleti için "Apartheid" tasvirini kullanmıştır.

Yoğun alkış alan bu konuşmanın hemen ardından İsrail medyası ve Alman siyasetçileri, Yuval Abraham'ı eleştiri yağmuruna tuttular. Bu kitle, Yahudi olan Abraham'ın sözlerini kasıtlı olarak çarpıtarak kendisini antisemitizm ile suçlamaktadır. Ayrıca sahnede yapılan konuşmanın içeriğinin kabul edilmez bir sübjektif değerlendirme olduğunu ileri sürmüşlerdir. Öte yandan Yuval Abraham sosyal medyada yaptığı açıklamada, bu suçlamalar sonrasında kendisinin ölümle tehdit edildiğini, bu sebepten İsrail'e dönüşünü tehir etmek mecburiyetinde kaldığını ifade etmiştir. Ayrıca Yuval, İsrail'de yaşayan ailesinin evi aşırı sağcı Yahudiler tarafından basıldığını, ailesi ise bu tehditlerden ötürü can güvenliği sebebiyle gece yarısı başka bir şehre kaçmaya mecbur bırakıldığını da duyurmuştur.

2023 yılının Ekim ayında çekilen 95 dakikalık belgesel filminin, Alman medyası ve siyasetçileri tarafından yoğun ve yersiz eleştirilere maruz kalmasının bir diğer sebebi de tartışmaya sebep olan filmde 7 Ekim Hamas saldırısından sadece tâlî bir konu olarak kısaca bahsedilmiş olmasıdır. Oysa bunun sebebi, filmin ana konusunun Gazze değil, Hamas'ın bir varlığının olmadığı Batı Şeria olmasındandır. Ayrıca Filistin işgalinin geçmişinin 7 Ekim'den çok daha öncesine dayandığını bu bağlamda hatırlatmakta fayda vardır.

Alman medya mensupları ve siyasiler, kendi ithamlarının aynı zamanda Yahudi düşmanlığı teşkil edip etmediğini düşünmeden ve tartmadan bir Yahudi'yi antisemitizmle itham etmişlerdir. Bu kişiler, hem Almanya'da Yahudi düşmanlığına hiçbir zaman izin vermeyeceklerini savunuyorlar, hem de aynı hamlede bir Yahudi'yi antisemitizmle suçlayarak çelişkili bir davranış sergiliyorlar. Büyük annesinin Libya'da bir temerküz kampında dünyaya geldiğini, büyükbabasının ailesinin çoğunluğunun ise Holokost'ta Almanlar tarafından katledildiğini ifade eden Yuval Abraham antisemitizm kavramının Almanlar tarafından vahim bir istismara uğradığını belirtmiştir. Bu trajikomik istismarın asıl amacının da her fırsatta ateşkes ve barış için sesini yükselten insanları susturmak olduğunu da vurgulamıştır. 2024 yılında Alman siyasilerin antisemitizm mefhumunu bir silah olarak kendisine karşı kullanma cüretine sahip olmalarını şaşkınlıkla karşılayan Yuval Abraham, asıl bu kişilerin sorumsuz davranışının tüm dünyadaki Yahudileri tehlike altına sokacağına değinmiştir. İngiliz gazetesi The Guardian ile yapmış olduğu söyleşide Yuval Abraham, Almanya'nın bu tutumunu eleştirmekte ve antisemitizm suçlamalarıyla sadece Filistinlileri değil aynı zamanda işgali eleştiren ve bu bağlamda Apartheid kelimesini kullanan Yahudi ve İsraillileri de susturmaya çalıştıklarına dikkat çekmektedir.

Berlinale ödül töreninin gala gecesinde sadece "No Other Land" belgeselinin yapımcıları değil, "Direct Action" belgeseliyle ödüle layık görülen ABD'li Ben Russell gibi bazı isimler de eylem ve söylemleriyle Gazze'de yaşananları soykırım olarak nitelendirip ateşkes taleplerini dile getirmiştir.

1951 yılında Soğuk Savaş'ın başlangıcında kurulan ve "özgür dünyanın vitrini" olarak nitelendirilen Berlinale Film Festivali'ne tepki yağdıran kitle arasında sadece Alman siyasiler ve basın mensupları değil, aynı zamanda Almanya'nın İsrail Büyükelçisi ve Yahudilerin Merkez Konseyi başkanı da yer almıştır. Tepki göstermek için derhal harekete geçen bu şahıslar, yaşanan olaylarda ifade ve sanat özgürlüğü kisvesi altında antisemitik ve İsrail düşmanlığı propagandası yapıldığını iddia etmektedirler. Ayrıca sözlerin sahibi bir Yahudi olsa dahi bu tür masum gibi görünen ancak özünde antisemitik içerikler barındıran ifadelerden dolayı Yahudilere karşı kışkırtmaların normalleştiğini dile getirmektedirler.

Oysa olaylara tek taraflı bakış açısı sergilendiğine ilişkin suçlamada bulunanlar, asıl ortaya koydukları gerekçelerin tek taraflı olduğunun farkında varmalılar. Almanya, kayıtsız şartsız daima İsrail'in yanında durduğunu vurgularken gözden kaçırmış olduğu bir mevzu var: Her fırsatta mazideki suçundan sorumluluğunun var olduğunu vurgulayan Almanya, acaba günümüzde yeni bir savaş suçuna ortaklık etmiş oluyor mu?

Ortaya serilen mantığa göre, savaşa son verilmesi için sokaklara dökülen ve ellerinde un paketleriyle Gazze'de yaşanan açlığa dikkat çekmek isteyen İsrailliler de Almanların gözünde bugün antisemit oluyorlardır herhalde. Barış ve eşitlik taleplerinde bulunan Yahudilerin bile antisemitizm ile yaftalandığı günümüzde, antisemitizm kavramının tekrar gözden geçirme zamanı gelmiş ve hatta geçmektedir. Zira günümüzde, İsrail hükümetinin siyasetini eleştiren her insan antisemit oluyorsa, antisemitizm artık Yahudi düşmanlığı anlamından çıkmış demektir. Ama bu ve buna benzer konularda tanımlama yetkisini sadece kendisinde gören kitle Berlinale'de yaşanan olaylarda da yine yegâne yorumlama üstünlüğünü kendisinde görmektedir.

Bu tartışmalarda gelinen nokta; Antisemitizm kavramının tekrar daha objektif kriterlere uygun bir tanımlamaya muhtaç olmasıdır. Zira kelimelerin kasıtlı bir şekilde anlam kaybına uğradığı görülmektedir. Nitekim Yuval Abraham'ın da söylemeye çalıştığı gibi antisemitizm tartışmasında kimin ne zaman ve ne derece antisemit olup olmadığını yorumlayacak en son merciinin tarihte Holokost geçmişi olan Almanya olduğunu bu vesileyle hatırlamakta fayda var.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA