Pakistan tarihinin en kritik dönemeçlerinden birinden geçiyor. Geçtiğimiz Cumartesi günü gerçekleştirilen seçimler Pakistan siyaseti açısından tarihi sayılabilecek özelliklere sahip. İlk kez seçilmiş bir hükümet görev süresinin sonuna kadar iktidarda kalmayı başardı ve ülkeyi bir sonraki seçime ulaştırdı. Daha önce seçilen bütün hükümetler ya askeri bir darbe ile ya da cumhurbaşkanı tarafından görevinden alınmış, seçilmiş bir hükümet beş yıllık iktidar dönemini tamamlamayı başaramamıştı. Seçimlerde beklenildiği gibi Navaz Şerif liderliğindeki PML-N partisi birinci çıktı. Eğer iktidar devir teslimi de barışçıl bir şekilde gerçekleşir ve Şerif hükümeti de ülkeyi bir sonraki seçim dönemine kadar başarıyla taşıyabilirse Pakistan'da demokrasinin yerleşmesi açısından kritik bir eşiğin aşılacağını söyleyebiliriz.
Bu seçimler açısından en sevindirici konulardan birisi de yüzde altmışa ulaşan yüksek katılım oranı oldu. Bu oran Türkiye'den bakınca çok yüksek görünmeyebilir ancak ülke tarihinde bir rekor. Bir önceki seçimde katılım oranı yüzde kırkbeş idi. Üstelik seçimlerin Taliban tehditi altında gerçekleştiği ve oy kullanan insanların bu riski göze alarak oy vermeye gittiği düşünülürse, yüzde altmışlık bir katılımın ne kadar yüksek olduğu anlaşılabilir.
Can güvenliği kaygısının suni bir kaygı olmadığı seçim günü gerçekleştirilen saldırılarda toplam 38 kişinin hayatını kaybetmesi ile de ortaya çıktı. Zaten terör saldırıları daha seçim kampanyaları sırasında başlamış ve parti merkezlerine ve seçim mitinglerine yönelik saldırılarda yüzden fazla kişi hayatını kaybetmişti. Bütün bu şiddet görüntülerine ve can kayıplarına rağmen gene de seçimlerin gerçekleşebilmiş olmasının bile kendi başına bir başarı olduğunu söyleyebiliriz. Bu ortamda her türlü tehlikeyi göze alarak seçim sandığına giden Pakistan halkı da hem ülke içine hem de bütün dünyaya net bir mesaj vermiş oldu.
Ordu ve siyaset
Bu mesajın en önemli muhataplarından birisi şüphesiz ki Pakistan ordusu. Pakistan bir askeri darbeler ülkesi. Üstelik Türkiye'de olduğu gibi asker geldikten bir kaç yıl sonra geri gitmiyor, deyim yerindeyse iktidara yapışıyor. Daha önce her biri "ülkeyi en kısa zamanda seçimlere taşımak üzere" darbe yapan generallerin koltuklarını terketmeleri için Pakistan halkının büyük bedeller ödemesi gerekti. 65 yıllık ülke tarihinin 34 yılının askeri rejim, 11 yılının teknokrat hükümeti yönetiminde geçtiği, sivil iktidarların ise sadece 20 yıl yönetimde olduğu göz önüne alınırsa ordunun ülke siyasetindeki etkinliği daha net anlaşılabilir. Ancak bu sefer ordunun seçimlere yönelik desteğinin altını çizmek gerekiyor. Pervez Müşerref'in dokuz yıllık darbe rejimi döneminde iyice yıpranan ordu hem siyasetten uzak duruyor hem de seçimlerin gerçekleşebilmesi adına üzerine düşen sorumlulukları yerine getiriyor. Her ne kadar seçim günü 38 kişi hayatını kaybetmiş olsa da Taliban'ın ülkeyi kana bulma tehditi göz önüne alınırsa ordunun bunu engellediği söylenebilir. Sadece Peştun bölgesi olan Hayber Paktunva'da yüzbine yakın asker seçimlerin güvenliği için görev aldı. Ordu Komutanı Eşfak Kayani'nin seçim günü üniformasıyla sandık başına giderek oy kullanması da ordunun demokratik sisteme desteğini ifade eden sembolik bir jest olarak okunuyor.
Ancak burada ordunun demokratik bir kültüre adapte olduğu gibi naif bir sonuca varamayız. Diğer Müslüman ülkelerde olduğu gibi Pakistan'da da AK Parti üzerinden Türkiye modeli tartışıla dursun esas Pakistan ordusunun Türk modelini takip ettiğini görüyoruz. Eski Türk modeli demokraside seçimler ve demokratik sistem ufak kesintilerle de olsa devam eder, ancak ülkenin kritik konuları askeri vesayet sisteminin kontrolüne bırakılırdı. Benzer şekilde bugün Pakistan'da ordu demokrasinin devamını arzulamakla beraber dış politika ve güvenlik gibi konuları kendi kontrolü altında tutmak istiyor. Bir önceki iktidarında askerin yetki alanlarını kısıtlamaya çalışırken birden kendisini hapiste bulan Navaz Şerif'in önündeki en kritik konulardan birisi güvenlik ve dış politika alanlarının de-seküritizasyonu ve sivil siyasetin ülkenin gerçek yönetici konumuna yükselmesi olacaktır.
Taliban
Güvenlik, dış politika ve demokrasi sorunlarının kesişiminde ise Taliban yer alıyor. Pakistan ordusunun himayesinde büyüyen ama artık kontrolden çıkmaya başlayan örgüt açısından seçim sonuçları çelişkili sonuçlar veriyor. Pakistan halkı bir yandan Taliban'ın tehditlerine boyun eğmeyerek sandığa giderken, öte yandan Taliban'a yönelik ABD ve Pakistan ordusu operasyonlarından duyduğu rahatsızlığı da sandıkta gösterdi. Özellikle Taliban'ın merkezi olan Peştun bölgelerinde, Taliban'a yönelik operasyonlara karşı çıkan İmran Han'ın ezici zaferi Taliban sorununun askeri operasyonlarla çözülmesinin istenmediğini gösteriyor. Pakistan ordusunun böyle bir niyetinin veya gücünün olup olmadığı da zaten meçhul. Bu ortamda sorun ancak Pakistan, Afganistan, Taliban, ABD ve hatta Hindistan'ı da içeren çok taraflı bir müzakere ve pazarlık sürecinde çözülebilir. Bu bol denklemli süreçte herkesin güvenine sahip tek ülke olan Türkiye'ye de düşen görevler olacaktır.