Nazi Almanya'sının Yahudilere karşı uyguladığı mezalimin bir mağduru olan Hannah Arendt'in meşhur "kötülüğün sıradanlığı" sözü, İsrail'in 7 Ekim 2023'ten beri Gazze'de uyguladığı katliam karşısında sıradanlaşmış bir tespitin ötesine geçmiyor artık. Bir trajediyi daha korkunç trajediler yaratarak diri tutmaya çalışmak o trajediyi istismar etmenin şeytani bir yöntemidir. Katliamcıların, gettolardan bir türlü kurtaramadıkları benlikleriyle ortaya koydukları fikir ve davranışlarının insani olabilmesi mümkün görünmüyor. İnsanın onurlu bir varlık olduğu ve saygı duyulması gerektiği şeklindeki ilahi hitabı ilk çiğneyen İblis'tir. İnsani olan her şeye düşman olup aleyhinde bulunan İblis, tüm bu yaptıklarını ondan üstün olduğu şeklindeki "getto mantığıyla" meşrulaştırmıştır. Kendini seçilmiş olduğu düşüncesiyle üstün gören bu gettocu anlayış, insanlığın ana damarını temsil eden zihniyet tarafından lanetlenmiş olarak değerlendirilmiştir. "Seçilmişlik" ile "lanetlenmişlik" arasında bir türlü orta yolu bulamamak başlı başına bir trajedi olduğu için sürekli bir şekilde trajedi üretmeye elverişli ortam oluşturur. Birleşmiş Milletler (BM) belgelerinde bir ırkçılık olarak tescil edilen Siyonizm, bu seçilmişlik duygusundan hareket ederek gasp ettiği Filistin topraklarında tarifsiz trajediler üreterek insani olan her türlü değere karşı savaş başlatmıştır.
Yahudilerin "İsrail Sorunu"
Yahudiliğin dini metinlerini tahrif ederek ırkçı bir ideolojiye dönüştüren Siyonizm, ortaya çıktığı günden itibaren kendi dışındaki hiçbir kutsala saygı duymamıştır. Dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan farklı dil ve kültürlere sahip Yahudileri özellikle Avrupa'da maruz kaldıkları Holokost felaketinden sonra "Siyon" idealiyle Filistin topraklarında bir devlet inşa etmeye başladılar. Temel kuruluş ideolojisi seküler temellere dayanmasına rağmen kurulduğu günden beri İsrail yöneticileri hem bölgedeki varlıklarını tahkim etmek hem de İsrail dışında yaşayan Yahudi topluluklarının desteğini almak için dini söylemler üzerinden meşruiyet devşirmeye çalıştılar. Tarih boyunca en müreffeh günlerini Müslümanların hakimiyeti altında yaşamalarına rağmen Müslüman coğrafyada bir devlet kurdukları tarihten bugüne en büyük haksızlık ve saldırganlığı da topraklarını işgal ettikleri ve yurtlarını gasp ettikleri Filistinlilere karşı gösterdiler.
Tevrat'ın tarihsel mesajlarından hareketle birçok Yahudi dini terör örgütünü bünyesinde barındıran İsrail yönetimi 7 Ekim 2023 tarihinden itibaren Gazze'ye yönelik imha hareketi, kendilerince kutsal kabul ettikleri topraklar üzerinde yaşayan Müslüman ve Hristiyan Filistinlileri sistematik bir soykırıma tabi tuttuğunun son örneğidir. Hristiyan ve Yahudi mesihçi çevrelere neredeyse beklenen Mesih olduğunu kanıtlama çabasındaki Netanyahu iktidarı, başarısız politikalarını örtbas etmek amacıyla dini metinleri bağlamından koparmış ve barbarlığını tahrif ettiği Tevrat metinleri üzerinden meşrulaştırmaya çalışmıştır.
Bireysel ve toplumsal bir arınma aracı olan dini metinler, bağlamı dışında parçacı bir yöntemle istismar edildiğinde bir zulüm ve saldırganlık aracı haline kolaylıkla getirilebilir. Bu tehlikenin farkında olan bazı dindar Yahudiler hem İsrail içinde hem İsrail dışında Gazze'ye uygulanan soykırımı benimsememektedirler. Anti Siyonist dindar Yahudiler İsrail'de uygulanan seküler ırkçı bir siyasetin ve Filistinlilere yönelik yapılan etnik temizliğin dini bir söylem üzerinden meşrulaştırılmasına karşı çıkmakla birlikte mevcut ırkçı Siyonist politikaların yeryüzündeki tüm Yahudilere ve Yahudiliğe de zarar verdiğinin farkındalar.
Dini metinleri soykırımcı bir siyasete alet ederek insanlık dışı katliamlar gerçekleştirmek, insani değerlere ait her ne varsa imha etmek, din-mezhep ayrımı yapmaksızın tüm kutsalları çiğnemek, mabetleri, hastaneleri ve eğitim kurumlarını bombardımana tabi tutmak, henüz dünyaya gözlerini açmış bebekleri katletmek dini içerikli bir terör faaliyetidir ve insanlığa karşı işlenen büyük günahlardandır.
"Holokost Endüstrisi"nin İflası
20. yüzyılın ortalarından itibaren dünyanın değişik bölgelerinden Filistin topraklarına topladığı Yahudilerden yeni bir Yahudilik inşa etmeye çalışan Siyonist ideoloji, dil ve kültürleri farklı olan insanları küçük gettolarından büyük bir gettoya taşımıştır. Vicdanın, adaletin, onurun, özgürlüğün ve ahlakın giremediği bu büyük gettoda Yahudi olmayan herkes öteki kabul edilmiş ve hafıza arşivinde saklı tutulan büyük travmalar onlara yaşatılmıştır. Holokost'u istismar ederek yetmiş beş yıldır Filistinlilere yaşattıkları acıları meşru göstermek için kendi travmalarını canlı tutmayı bir yöntem olarak benimsemişlerdir. Küresel düzeyde pazarladıkları geçmişin acıları üzerinden büyük bir endüstri inşa etmişlerdir. Ancak Gazze katliamıyla birlikte Filistin davası küresel bir boyut kazanmış ve insanlığın ortak davası haline gelmiştir. Ailesi Holokost kurbanlarından biri olan Norman G. Finkelstein'in "Holokost Endüstrisi" olarak kavramsallaştırdığı bu istismar durumu tüm gerçekliğiyle ortaya çıkmış ve iflasa doğru sürüklenmenin işaretlerini vermeye başlamıştır.
İsrail kurulduğu günden beri kurucu felsefesi olan Siyonist ideoloji gereği tüm dünya Yahudilerinin devleti olduğunu ileri sürerek onların maddi destekleriyle ayakta durmaya çalışmıştır. İsrail dışında yaşayan Yahudileri sistematik bir şekilde işgale tabi tuttuğu Filistin topraklarında kurduğu "Yahudi gettolarına" yerleştirmekte ve onlara sorunsuz, güvenlikli bir yaşam vadetmekteydi. Aksa Tufanı hareketiyle birlikte İsrail'in kurduğu bu güvenlik duvarı yıkılmış ve tüm Yahudiler çatışmalardan etkilenerek kendi devletlerinin üretmiş olduğu şiddet atmosferinin kurbanı olmuştur. 1973 yılındaki yenilgiden sonraki en büyük travmayı yaşayan İsrail'deki Yahudi vatandaşlar için en emin oldukları güvenlik konusu artık tartışmalı hale gelmiş ve Filistinlilerin yetmiş beş yıldır yaşadığı korku ve endişeyi onlar da hissetmeye başlamıştır. Radikal Siyonizm ve Hristiyan Evanjelizmin bir ürünü olan İsrail'in bu saldırgan politikalarının sorgulanması hızlanarak devam etmekte ve İsrail dışındaki Yahudiler bu gelişmelerden endişe duymaktadır. Ayrıca Gazze katliamlarının başlamasından itibaren Hristiyan veya Evanjelik kimlikleriyle bilinen Batı liderlerinin Tel Aviv'e giderek savaş suçlularına destek vermeleri ve bazılarının Tel Aviv'de Yahudi kimliğiyle bulunduğunu söylemekten kaçınmaması küresel çapta tüm insanların tepkisini çekmiştir.
İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında orantısız bir güç kullanarak hastanelere, eğitim kurumlarına ve mabetlere bomba yağdırması, çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşan masum sivilleri katletmesi tüm dünyadaki insanlık vicdanını da yaralamıştır. Avrupa, Amerika ve diğer bölgelerde başlayan İsrail'i protesto eylemleri dalga dalga büyüyerek Siyonizm karşıtlığına dönüşmüştür. Özellikle sıradan bir İsrail ve Siyonizm eleştirisinin antisemitizm zırhı gölgesinde değerlendirildiği Avrupa ülkelerindeki gösteriler, İsrail politikalarına karşı olmanın antisemitizm olmadığını ortaya koymuştur. Çünkü son Gazze katliamlarıyla birlikte İsrail devleti kuruluşunun yetmiş beşinci yılında hala bir devlet olma olgunluğuna erişemediğini göstererek devlet olma sorumluluğu ve onuru altında ezilmiştir.