Suriye halkının Baas rejimine isyanıyla yaşananlar bölgemizde tam bir turnusol kağıdı vazifesi görüyor. Suriye isyanı sadece Baas rejiminin değil arkasında duran bütün aktörlerin de uzun yıllar bedelini ödeyecekleri bir krize girmelerinin önünü açtı. İsyana bölge dışından Baas lehine dahil olan Rusya zaten Ortadoğu'da kurucu bir aktör olma iddiasında olmadığından, ortaya çıkan maliyeti de pek umursamamaktadır. Tam tersine Suriye halkının acıları üzerinden oldukça maliyetsiz bir şekilde yeniden uluslar arası bir güç odağı haline dönüştüğünü bile düşünmektedir. Suriye krizinin geri dönüşü olmaksızın asıl vurduğu aktörler İran ve Hizbullah'tan başkası değildir.
Suriye'de Baas rejimine isyan eden kitlelerin kendilerini ifade ettikleri herhangi bir metinde 'Baas diktası, Esed veya rejim' yazan yerleri 'Pehlevi diktası veya Şah' diye değiştirerek 1978'de herhangi bir İran meydanında bir gösteride okusaydınız kimse garipsemezdi. Aynı şekilde 1978'de Tahran'da herhangi bir gösteride okunan metinde 'Şah geçen yerlere Esed' yazıp bugün Şam'da veya Halep'te okusanız hiç kimse garipsemezdi. Benzer şekilde 1978'de İran'a dair ABD'den gelen herhangi bir açıklamada 'ABD yerine Rusya' yazıp bugün Suriye krizinde kullansanız herhalde kimse farkı göremezdi. Ya da 2006'da İsrail'den Hizbullah'a dair herhangi bir açıklamada 'Hizbullah'ı kaldırıp Suriye muhalefeti, İsrail'i kaldırıp Suriye' yazıp bugün 'Nasrallah'ın bir açıklaması olarak' kullansanız kimse garipsemeyecektir. Aynı şekilde Hizbullah'ın Arap İsyanları deyince bugünlerde neredeyse aklına gelen tek örnek olan Bahreyn'de, rejimin baskısına maruz kalan halkın protesto metinlerinde 'Bahreyn rejimi' yazan yerleri 'Baas rejimiyle' değiştirseniz ve Suriye için dillendirseniz pek kimse fark etmeyecektir. Tam da böyle olduğundan olsa gerek İran'da Mursi'nin konuşması sırasında Suriye'den bahsettiği kısımlar simultane tercüme sırasında 'Bahreyn' diye değiştirilmeye kalkışılmıştı!
Hermel-Lazkiye hattı
Hizbullah'ı güçlü kılan, hiç bir zaman sadece İsrail'le savaşması olmadı. Hizbullah'ı saygın ve güçlü kılan mezhep sınırlarını hatta din ve ideoloji sınırlarını bile aşan bir desteğe sahip olmasıydı. Hizbullah aynı anda Şiilerden, Sünnilerden, Hıristiyanlardan, milliyetçilerden, solculardan ve hatta batıdaki siyasi hareketlerden bile moral destek almaktaydı. Hizbullah'ın gücü meşruiyetten ve haklı davasından geliyordu. Hizbullah Esat safında savaşarak, bütün bu yaygın desteği kaybetmenin yanında Lübnan içindeki tabanını da sadece mezhebi bir desteğe dönüştürmüş oldu. Hizbullah 25 Mayıs 2013 itibariyle Lübnan'da sadece Şii nüfustan destek alarak İran adına hareket eden lokal bir aktöre dönüşmüş durumdadır. Lübnan içinde Şii elitler düzeyinde de tartışmalı hale gelen Hizbullah, Suriye krizine fiili olarak dahil olduklarını itiraf ederek, Rusya ve İran'ın bile resmi olarak kabul etmedikleri dev bir siyasi basiretsizliğe de imza atmıştır.
Hizbullah en başından beri Suriye krizine rejim lehine dahil olmuştu. Krizin başlarında Hizbullah'ın rolünün oldukça sınırlı olduğu da söylenebilir. Lakin 2012'ye girerken Hizbullah doğrudan krize dahil olmaya başladı. Suriye ordusunun yarıdan fazlasının çözüldüğü bir ortamda Hizbullah doğrudan Şebbiha ve ordunun operasyonel birimlerine rehberlik etmeye başladı. 2013'e geldiğimizde ise İsrail saldırılarının meşru bir zemin yarattığını düşünen Nasrallah'ın da ilan etmesiyle, Hizbullah, Baas rejimiyle beraber gözükmekten imtina etmeyen bir pozisyonu içselleştirdi. Mezkur pozisyon kısa vadede Hizbullah'ın Lübnan'da bulunan Hermel'deki varlığını Kuseyr'e doğru hem askeri hem de coğrafi olarak genişletme hedefine dönüştü. Yani Hizbullah geldiği aşama itibariyle Esed'in Suriye içindeki maceralarına inanılmaz bir siyasi basiretsizlikle dâhil olmaktan imtina etmeyecektir.
Lübnan'da Hizbullah ya da Şii bölgesi ile Suriye Nusayri bölgesi arasında kesintisiz bir coğrafi akış için Hizbullah'ın ve Baas'ın kısa vadeli hedefini bozan Kuseyr bundan dolayı kritik önem taşıyor. Kuseyr etrafındaki Juseya, Kemam, Saalumeya bölgelerinde Nisan sonundan beri Hizbullah Suriyeli muhaliflerle çatışmalara girmeye başladı. Hizbullah'ın, Esed'in Şam'ı kaybettiği bir senaryoda, Suriye-Lübnan sınırını tartışmalı hale getirerek Hermel- Lazkiye hattına yatırım stratejisi, Suriye içindeki denklemleri ıskalamanın yanında Lübnan içinde de istikrarı doğrudan tehdit eden bir stratejidir.
Geçen seneden beri kendi kongresini yapamayan Hizbullah, bu sene de Lübnan'da seçimlerin hala ufukta gözükmemesinin oluşturduğu siyasi atmosferde çok daha sıkıntılı günlere hazır olmalıdır. Hizbullah-Baas ekseni gelinen aşamada çok daha provokatif bir adım olarak İsrail'in krize doğrudan müdahil olmasını sağlayacak eylemleri son koz olarak deneyebilir.
Hizbullah, Hamas'ın Suriye'den çekilmesiyle zaten siyasi olarak köşeye sıkışmaya başlamıştı. Hamas'ın çekilişiyle 'direniş ekseni' savunması geçersiz hale gelmişti. Hizbullah'ın ikinci krizi ise ismi Hizbullah'ın liderlerinden İmad Muğniye'nin Suriye'de öldürülmesine de bulaşan, Baas rejiminin eli en kanlı aktörü olan Esed'in eniştesi Asıf Şevket'in 18 Temmuz 2012'de öldürülmesinin ardından 'şehid ilan' etmesiyle devam etmişti. Hizbullah'ın Suriye isyanına müdahil oluşu, Baas rejimine karşı Suriye dışından savaşmaya gelen aktörlerden daha farklı bir pozisyona da oturması imkânsızdır. Nasıl El-Kaide, Baas rejimi ve Batının abarttığı kadar Suriye isyanında belirleyici bir role sahip değilse, Hizbullah da benzer bir pozisyona mahkûmdur.
Bütün bunların dışında, Hizbullah asıl krizini, bütün bölgenin saygı duyduğu bir aktörden yalnız bir aktöre dönüşmesiyle yaşamaktadır. Bu yalnızlığın en açık delili, Nasrallah'ın birkaç günde düşürebileceğini düşündüğü 40 bin sivilin mahsur olduğu Kuseyr kasabasında, binlerce militanı, Baas ordusunun topçu ateşine rağmen iki haftadır direnişi kıramamasıdır.