Mısır, Mübarek devrildiğinden bu yana tek bir meseleye odaklanmış durumda: seçimler. Önce parlamento seçimleri gündemi aylarca işgal etti. Zaten seçimin kendisi de üç aya yayılan bir süreçte ancak tamamlanabilmişti. Hemen ardından cumhurbaşkanlığı seçimleri için tartışmalar başladı. Müslüman Kardeşler'in kilit ismi Hayrat Şatır'ın adaylığını açıklamasıyla Cumhurbaşkanlığı tartışması bir anda İhvan tartışmasına dönüverdi.
Mısır'da yaşanan "değişimi" bir yılı aşkın bir süredir tartışıyoruz. Bugünden son bir yıla bakınca, Mısır'da yaşananların isimlendirilmesi konusunda dikkatli olmamız gerektiğini bir kez daha görmüş oluyoruz. Şöyle ki Mısır'da yaşananların "değişim", "kırılma", "normalleşme" veya bir "devrim" olduğu konusunda farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Mısır'da yaşanan süreç, Mübarek'e karşı isyan eden kesimler ve ilginç bir şekilde, Batılılar tarafından kestirmeden bir "devrim" olarak isimlendirildi. Adeta yıllardır içinde yaşamak zorunda kaldıkları baskıcı sistemin Mübarek'in gidişiyle bittiğine ikna etme telaşıyla, "Mısır Devrimi" klişeye dönüştürüldü. Birkaç aylık "siyasal boşluk" döneminin ardından Mısır'da "Mübareksiz bir Mübarekizm" sürecinin vesayet kurumlarınca tesis edilmeye çalışıldığını gördük. Bu yapısal gelişme yapılacak seçimlerin oluşturduğu "ilk demokratik atmosferle" suni bir şekilde geriye itildi. Seçimler sırasında vesayet kurumları ve siyasal dizayn girişimleri sistemin kaba yüzüne dair açık işaretler vermeye başladılar.
Seçimler Adalet ve Hürriyet Partisi (AHP) açısından beklenen şekilde, Nur Partisi açısından ise sürpriz kabul edilen bir şekilde sonuçlandı. Neticede, seçimler, tahmin edildiği üzere, Mısır'da %80'lere varacak şekilde farklı İslamcı damarların parlamentoda temsile kavuşmasıyla sonuçlandı. 2006 Filistin seçimleri sonucunda Hamas'ın iktidara gelmesine gösterilen tepkiler gösterilmediyse de, sonuçların bazı kesimler açısından, Mısır içinde ve dışında, çok rahat sindirildiğini söylemek kolay olmaz. Nihayetinde vesayet rejiminin nasıl adımlar atacağına dair açık bir yol haritası ortada olmadığı için, seçimler üzerinden ismi konulmuş bir "meşruiyet tartışması" başlatılmadı. Ancak, özellikle Mısır içinde liberal olarak adlandırılan kesimlerden, hemen ardından da, Batı'dan oldukça ilginç tepkiler gelmeye başladı. Aslında Hayrat Şatır'ın adaylığıyla başlayan liberal eleştiri, başka bir şekilde söyleyecek olursak liberal şımarıklık, kendisini anayasa komisyonunda göstermişti.
Anayasa komisyonu seçimler sonucunda ortaya çıkan parlamentonun doğal bir yansıması olarak şekillenmişti. %80'lere varan İslamcı kesim elbette anayasa komisyonunda da sandalyeleri oranında temsil edilmişlerdi. "Yeni bir anayasanın toplumun bütün kesimlerini kucaklaması gerektiği" kimsenin karşı çıkmaması gereken temel bir ilkedir. Bu ilkenin hayata geçmesi için birçok formül bulunmaktadır. Mesela Türkiye tarzı partilerin oy oranlarına bakılmaksızın eşit oranda temsilciyle katıldıkları uzlaşma komisyonu veya yapılacak olan anayasayı referanduma götürmek gibi.
Mısır'da daha bu tartışmalar başlamadan önce seçilmişler mahkûm edildi, ardından da kimsenin doğru düzgün anlamadığı bir yetki kullanımı ile idare mahkemesi anayasa komisyonunu feshetti. Fesih kararını cumhurbaşkanlığı tartışması izledi. Önce İhvan'ın aday göstermesi sert bir şekilde eleştirildi ardından da İhvan için de, Mısır için de toparlayıcı bir rol üslenebilecek Şatır'ın adaylığı mahkeme tarafından reddedildi. Oysa Şatır'ın Mübarek dönemindeki anti demokratik uygulamalar neticesinde aldığı hapis cezasının adaylığında bir sorun çıkarmaması Askeri Konsey'ce kabullenilmişti.
Mısır'ın 27 Nisan'ı
Özellikle Mısır'daki liberal kesimlerin İhvan üzerinden yaptıkları eleştirilerin gözden kaçırdığı ya da umursamadığı iki nokta bulunuyor. Birincisi, Mısır'da seçimlerin askeri ve yargı vesayeti altında yapıldığı ve AHP'nin parlamentoda %50'ye yakın sandalye kazandığı gerçeği. İkincisi, bugünlerde yürütülen "AHP meclisi kontrol ediyor, cumhurbaşkanlığını da alırsa felaket olur" söylemi, 2007 Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki kara propagandayı hatırlatmaktadır. Türkiye'de bu felaket senaryolarının çizilmesinin üzerinden 5 sene geçti. İddia edilenlerin tamamının kara propaganda olduğu bugün daha iyi görülmektedir.
Kaldı ki AHP, meclisi "kontrol" etmemektedir. "Kontrol" Mübarek dönemine ait kalmış bir siyasi teknolojidir. Bugün yaşanan halkın meşru temsilcilerinin seçilmesinden ibarettir. Mısır'da devam etmekte olan askeri vesayeti unutup, normalleşmesini hitama erdirmiş bir demokrasi içinde oldukları varsayımıyla tartışmaları sürdüren liberal kesimler sadece vesayet döneminin derinleşmesine katkı yaptıklarının farkında değiller. Türkiye'de 27 Nisan'la raydan çıkarılan siyasal süreç millet eliyle 22 Temmuz'da tekrar rayına oturtulmuştu. Mısır vesayet rejimi çoktan siyasal bir mevta olan Ömer Süleyman'lı adaylık reddi operasyonuyla Şatır'ı da siyasi sahne dışına iterek 22 Temmuz şansını kaçırmış olabilir.
Önümüzdeki dönemde Mısır siyasetini doğrudan etkileyecek dört ana başlık kaçırılan bu şansın oluşturacağı krizle yönetilmek zorunda artık. Bu ise daha fazla vesayet daha az demokrasi anlamına geliyor. İlk olarak, Mısır'da temel ekonomik ve idari sorunların çözümünde ciddi katkı sağlayacak başkanlık sistemi tartışması, Şatır'ın saf dışı olmasıyla artık anlamını büyük ölçüde yitirecektir. İkinci olarak, Mısır siyasi hayatının önümüzdeki yıllarda da merkezinde yer alacak olan İhvan tartışmasının derli toplu yürüme ihtimali de zayıflamıştır. Üçüncü olarak, İhvan'ın AHP üzerindeki vesayetinin kontrollü bir şekilde demokratikleştirilmesi ve normalleştirilmesi şansı da azalmıştır. Son olarak, askeri ve yargı vesayetinin kabul edilebilir bir şekilde ortadan kaldırılması süreci de ciddi anlamda yavaşlayarak daha fazla "sokak" daha az "siyaset" denklemi güçlenecektir.
Vesayet rejimi tarafından dayatılmaya çalışılan "Mübareksiz bir Mübarekizm" eski düzenin aparatlarını kullanarak son birkaç haftada olduğu gibi bazı taktik kazanımlar sağlayabilir. Ama orta ve uzun vade milletin iradesi karşısında Mübarek siyasi dünyasına ait aktörlerin de, eski düzeni eleştiren ama seçimlerin sonucunu sindiremeyen liberal şımarıklığın da direnme şansı bulunmamaktadır.