Suriye'de 22 Eylül 2024'ten önce işlenen ve kabahatten ağır, cinayetten hafif suçlar için genel af ilan edildi. Suriye'de asker kaçaklarını da kapsayan genel affın yurtiçinde 3, yurtdışında 4 ay içinde teslim olma koşuluyla geçerli olacağı açıklandı. Rejim ülkede krizin başlamasından bu yana 24 af kararnamesi yayımladı ve uluslararası insan hakları örgütlerinin verilerine göre şimdiye kadar ilan edilen genel aflar kapsamında 135.253 tutukludan sadece 7.351 kişi serbest bırakıldı. Dolayısıyla af kararları bugüne kadar rejimin iç ve dış baskıyı azaltmak amacıyla kullandığı ancak Suriyelilerin evlerine güvenli geri dönüşü konusunda sonuç vermekte etkisiz kalan bir araç olmuştur.
Suriye'de genel affın sonuç vermesi iki koşula bağlıdır. Birincisi genel af kararının kapsamlı bir siyasi çözüm ile paralel bir şekilde alınması ve uygulanması, ikincisi Suriyelilerin geri dönüş sürecini, döndüklerinde herhangi bir baskıya maruz kalmayacaklarını takip edecek uluslararası ya da bölgesel denetim mekanizmalarının oluşturulması gerekmektedir. Mevcut şartlar altında bu koşullar sağlanamayacağı için genel af kararının kitlesel geri dönüş yönünde bir etkisi olmayacaktır. Ancak yine de Suriye'de genel af kararı, bölgesel gelişmeler ve Ankara-Şam normalleşme süreci bağlamında değerlendirildiğinde geçmişteki örneklerden farklı anlamlar taşıyabilir.
Genel af kararı her şeyden önce Suriye'nin ülkedeki krizin muhataplarına yönelik verdiği mesaj açısından anlamlıdır. S. Arabistan, BAE, Ürdün gibi ülkeler Suriye rejimi ile son yıllarda normalleşme adımları attı ve Şam, Arap Ligi'ndeki koltuğunu yeniden devraldı. Arap ülkeleri bunun karşılığında Suriye rejiminden sınırlarını kontrol altına almasını, uyuşturucu ticareti ile mücadelede ortaklık yapmasını ve Ürdün ile Lübnan'daki Suriyelilerin ülkelerine geri dönüşü konusunda kolaylık sağlamasını bekliyordu. Ancak Suriye rejimi bu beklentileri karşılamadı ve süreç Şam'ın neredeyse hiçbir siyasi taviz vermeden bölgede tanınma elde etmesi ile sonuçlandı. Bu durum Arap ülkeleri arasında Suriye'ye dönük bir tepkiye yol açtı ve taraflar arasında başta ekonomi alanında olmak üzere yakın işbirliği sağlanamadı.
Ankara ile Şam arasında da kamuoyuna 2022 yılında yansımayan başlayan bir diyalog süreci işletilmeye çalışılıyor. Ancak iki ülke arasındaki güven eksikliği ve sorunların karmaşık yapısı bölgedeki diğer normalleşme örneklerine benzer şekilde hızlı sonuç alınmasını engelledi ve süreç iniş çıkışlı bir şekilde ilerlemeye devam ediyor. 2023 ortalarında durma aşamasına gelen süreç 2024 ikinci yarısından itibaren yeniden canlanmaya başladı.
Genel af kararına bu bölgesel bağlam çerçevesinde bakıldığında, Suriye rejiminin pozisyonunda bir değişim gözlemleniyor. Bu değişimde birkaç faktörün etkili olduğu söylenebilir. İlk olarak Suriye rejimi içerde çok derin bir ekonomik kriz ile baş etmeye çalışmakta ve bu durum ülkenin güney kısımlarında kitlesel gösterileri tetiklemektedir. İkincisi Suriye, askeri olarak kontrol altına aldığı Dera gibi vilayetlerde istikrar sağlayamamış, düzen kurmayı başaramamıştır.
Suriye rejimi adına içerde diğer bir meydan okuma Rusya ve İran'a olan aşırı bağımlılık. Şam, bu iki aktörün güç mücadelesi arasında sıkışmış halde ve özellikle İran'ın giderek artan etkisi Suriye'nin egemenliğine tehdit oluşturur hale gelmiş durumdadır. Suriye'nin kendi egemenlik alanını genişletmek adına dış politikada alternatifler geliştirmesi gerekmektedir. Rusya ise Ukrayna Savaşı'nın yarattığı sıkıntılar nedeniyle Suriye'de kalıcı bir barışa ihtiyaç duyuyor ve Şam'ın siyasi çözüme dönük pozisyonunu yumuşatmak için baskısını artırıyor.
Şam adına son ve belki de en kritik meydan okuma Gazze Savaşı'nın bölgeselleşme riski ile bağlantılıdır. Çatışma kademeli olarak Lübnan'a doğru yayılmakta ve Suriye'de İsrail'in İran destekli gruplara hava operasyonlarından artış gözlemlenmektedir. İsrail ile Hizbullah arasında topyekun bir savaş çıkarsa bunun Şam için daha ağır sonuçları olabilir. Hizbullah, Suriye iç savaşında Şam adına önemli roller üstlenmişti ve halen Suriye'de kritik bölgelerde güvenliği sağlamaya devam ediyor. Ancak İsrail-Hizbullah gerginliği Hizbullah militanlarının yavaş yavaş Lübnan'a geri çekilmesini beraberinde getiriyor ve topyekun bir savaş çıkacak olursa bu eğilim güçlenerek devam edecektir. Böyle bir senaryoda zaten kırılgan haldeki Suriye rejiminin pozisyonu giderek zayıflayacaktır. Dolayısıyla söz konusu iç ve dış faktörler Suriye rejiminin yeniden bir değerlendirme yapmasını gerekli kılmaktadır.
Genel af kararını tek başına artan bu baskılara karşı rejimin yumuşama hamlesi olarak okumak fazla iyimser olabilir. Ancak bu karar süreç bağlamında, Şam'ın Ankara ile normalleşme sürecinde ön şartlarından vazgeçmesi, Arap ülkeleri ile ilişkileri güçlendirmek istemesi gibi adımlar ile birlikte düşünüldüğünde Suriye'nin pozisyonunda zorunlu bir yumuşamaya işaret ediyor gibidir.
Suriye rejiminin angajman yoluyla siyasi çözüme zorlanması geçmiş tecrübeler dikkate alındığında mümkün görünmemektedir. Suriye rejiminin ancak zorlayıcı tedbirler karşısında geri adım attığı söylenebilir. Türkiye-Suriye normalleşme süreci ilerleyecekse bu Arap ülkelerinin tecrübesinden büyük oranda farklı olacaktır. Türkiye Suriye'den anlamlı ve somut karşılık görmeden adım atmayacaktır. İlk kısımda ifade edildiği üzere genel af kararı Suriyelilerin geri dönüşü adına sonuç vermeyecektir. Ancak Ankara-Şam normalleşme sürecinde en kritik unsur, karşılıklı güven inşasının sağlanması ve ilişkilerdeki olumsuz atmosferin dağıtılmasıdır. Bunlar sağlanmadan karmaşık ve kritik meselelerin çözümü mümkün olmayacaktır. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan BM Zirvesi'ne giderken "Suriyeli mevkidaşı Beşar Esad ile ilişkileri normalleştirmek için bir araya gelme talebinde bulunduğunu" açıklamıştı. Beşar Esad'ın bu açıklamaya paralel olarak almış olduğu genel af kararı, rejimin diğer beklentilerinin yanı sıra, Ankara-Şam normalleşme sürecinin önünü açmak adına aldığı bir karar olarak okunabilir.