AK Parti ile Gülen hareketi arasındaki siyasi kopukluk sanıldığı gibi gelip geçici değildir. Aynı coğrafyanın ürünü tüm farklı düşünce sistemlerinin birbiriyle kurabileceği konjonktürel ilişkilerin seyrini izler.
Dindar olmanın gerektirdiği bir birliktelik beklemek İslami düşünceyi hala tek bir formda görme alışkanlığının uzantısı olabileceği gibi hareketlerin felsefi arka planını bilmemekten kaynaklanabilir.
Dışarıdan bakıldığında hem AK Parti hem de Gülen hareketi moderniteyi idealize eden İslami hareketler olarak adlandırılabilir.
Hem modern hem de modern olmayan yönleri ile kafa karışıklığı yaratabilirler.
Buna rağmen, modernist İslami hareketlerin en önemli özelliği moderniteyi dışlamadan, modernite ile girilen zorunlu ilişkiyi kritik ederek yeni yaşamsal kavramlar üretmiş olmalarıdır. Hangi İslami hareketin ya da akımın ne kadar modernist olduğu ayrı bir konudur.
AK Parti 'radikal' İslami geçmişe sahip bir parti olarak çok büyük oranda modernist İslami yorumlardan beslenir.
Küçük gruplarda geçerli olabilecek biçimiyle tebliğ faaliyetini büyük siyasetin parçası haline getirdiğinde hukuk ve adalet kavramlarına dönüştürebilmiştir.
Tüm insanların Müslümanlaştırılması idealinin yerine hak olanın ve güçsüzün yanında olmak idealini koyabilmiştir.
Bunu ne kadar başarabildiği elbette tartışılabilir.
Fakat burada, İslami gelenekten beslenen iki ayrı düşünce sisteminin ve siyaset tarzının modern hayata entegre olma meselesinin önceliği vardır.
Modernist İslami hareketler batının evrensel değerlerini kritik ederek, moderniteyi aslında tüm insanlığın içinden geçtiği olağan bir dönem olarak görerek içselleştirirler.
İslam'ın çok güçlü bir aidiyet olduğunu ve dini kimliğin modern kimliklerden biriyle her an çelişebileceğini akılda tutarlar.
Modern dünyanın bahşettiği aidiyetlerin de oldukça güçlü olduğunu ve herhangi bir ideolojinin din yerine geçebileceğini hesap edebilirler.
Dolayısıyla modern dünyanın çelişkilerini kabul etmek ve onlardan kaçmamak sorunla baş etme sürecinin ilk basamağıdır.
Modernist İslam'ın bugünkü başarısı bilgiyi dönüştürmenin iktidarı dönüştürmekten çok daha zor olduğunu anlaması ve bununla uğraşmayı hedeflemesinde yatar. Bunun karşısında Gülen hareketi ne yazık ki pre-modern siyaset oyunlarıyla iktidarı bölüşmenin yüz kızartıcı tecrübeleriyle baş etmeye çalışıyor. Fethullah Gülen'in siyasi çekişmeye taraftar olanlara ortada bir mesele varsa eğer hukuka havale edeceğine en ağır dini terminoloji ile beddua etmesi, hem ülkedeki hukuksal zaafiyetlerin işareti hem de pek de ılımlı olmayan bir Gülen İslam'ının habercisi gibi duruyor.
Bireysel olarak bir insanı 'olumlu' yönde etkilemek ve onu doğru yola yönlendirmek için yapılan ve İslam'da "tebliğ" olarak adlandırılan eylem biçiminin, felsefi zeminden yoksun bir biçimde dünya siyasetine dönüştüğünde mecrasından sapmasına şaşmamak gerekir.
Böylesine büyük insani idealler grupsal ya da cemaatsel bir varoluş koşulu haline getirildiğinde amaca ulaştıran her yol mubah olur.
İnsanların ömürlerini adamış oldukları büyük ideallerine gelebilecek bir "zarar" karşısında paniğe kapılmaları ve irrasyonel tepkiler üretmeleri ise sosyal psikolojik analizlerin konusudur.
Bununla birlikte, Türkiye tarihinde gelmiş geçmiş tüm iktidarlarla her zaman uzlaşmayı, zıtlaşmamayı şiar edinmiş bir hareketin, en büyük kavgasını İslami bir iktidarla yapıyor olması, kavganın sebebinin biraz da İslami bir hayat yorumu olduğunu göstermez mi? Çatışmanın hararetlendiği son bir yıl içerisinde en büyük ihtilafın dış politikada yüzümüzü nereye döneceğimiz konusunda düğümlenmesi, tehditlerin ve şantajların adeta havada uçuşması, ihtilafın siyasi boyutunu yeterince gösterdi.
Günümüzdeki biçimiyle Gülen hareketi siyasal İslam'ın dünyadaki en büyük tehlike olduğunun ve İslam'ın modern liberal değerlere muhtaç bir düşünce sistemi olduğunun gizli göstereni olmakta ısrar ediyor. Hareket, varlığı ile hem Türk kamuoyuna hem de Batı'ya ve hatta Doğu'ya, İslam'ın revize edilmesi gereken yönlerini gayet iyi revize etmiş ve değerlerini Batı'nın evrensel değerleri ile bütünleştirmiş bir hareket görünümü vermek istiyor. Böylece kendisini karşısında konumlandırdığı siyasal İslam/ modernist İslam ve Türkiye'deki görünen yüzü AK Parti, İslam'ın tehlikeli yüzüne ve potansiyel bir tehdide dönüşmüş oluyor. Dünyada ve hatta Türkiye'de bile hala var olan AK Parti konusundaki kafa karışıklığı, Gülen Hareketi sayesinde farklı bir boyut kazanıyor. Milliyetçilik, İslamcılık ve laiklik konularında AK Parti'nin vurguyu nereye yapacağı dikkatlice takip ediliyor.
Oysaki siyaset bu dünyayı cehenneme çevirme pahasına ertelenen hayaller ve öteki dünyaya havale edilen mutlulukların yeri değildir. Yakın tarihimizde çokça rastlanan 'her şey vatan için' icraatlarına yenilerini katmamak için şeffaf siyasetin yanında olunmalıdır. Her ne amaç için olursa olsun, insanın kötücül eğilimleri şeffaflığın, hukukun ve adaletin güvencesine muhtaçtır.