Türkiye siyasal hayatının koalisyon tecrübesi, uzlaşma kültürü ve demokratikleşme sürecinden daha çok siyasetin krizli halinin bir tarihidir.
Seçimlerden önce, AK Parti'ye karşı oluşan ittifak yapıları mütemadiyen koalisyonların demokratik süreçleri güçlendirdiği tezini işliyordu.
Tezlerini savunurken argümanlarını Batı Avrupa örnekleri üzerinden gerekçelendirdiler. Halbuki Batı Avrupa'da bugün koalisyon hükümetleri sorunsallaştırılıyor. Bazı ülkeler seçim sistemlerinde bu konuda çoktan çıkış yolları ürettiler bile. 7 Haziran seçimi, Türkiye'de uzun bir aradan sonra tekrar koalisyon hükümetlerinin kurulmasını zorunlu kıldı. Bu gerçeklikle karşı karşıya kalan muhalefet partileri, böyle bir sonucun ortaya çıkabileceğini düşünmedikleri için, koalisyon ihtimaline hazırlıksız yakalandılar. Bu durumu muhalefet parti liderlerinin yaptıkları telaşlı açıklamalardan kolaylıkla anlamak mümkün. Çünkü, iktidarı paylaşabileceklerini düşünmedikleri için seçim kampanyalarında popülist, gerçekleşmesi mümkün olmayan afaki vaatlerde bulunmuşlardı. Bunun yanında 13 yıldır muhalefet olmanın getirdiği konforla Türkiye'nin reel sorunlarının nasıl çözüleceğine yönelik rasyonelleştirilmiş, üzerinde çalışılmış bir yönetim mantalitesi geliştirmemişlerdi.
Örneğin, Türkiye'nin yüzyıllık sorunu olan Kürt meselesinin çözümünde gelinen aşama başta olmak üzere, benzer birçok kronik sorunun çözülmesinin sorumluluğu nasıl olsa AK Parti hükümetlerinin omzundaydı. Bu bağlamda, bu son seçimde Kürtlerin oyunun büyük kısmını alan HDP bile, seçim sürecinde, Kürt meselesinin çözüme kavuşturulamayan yanlarının nasıl hal yoluna koyulacağına ilişkin elle tutulur hiçbir çerçeve çizmedi.
Vesayet güçlenir
Aslında, seçim kampanyalarında 1990'ların vaat siyasetinin tekrar tedavüle sokulmasının, bugünden geriye bakıldığında, 1990'ların koalisyon tecrübesinin habercisi olduğu anlaşılıyor. Peki gerçekten bugün çeşitli çevrelerin iddia ettiği gibi koalisyon hükümetleri Türkiye siyasetinin dinamiği açısından olumlu bir gelecek mi vaat etmektedir? Bu soruya, Türkiye'nin geçmiş koalisyon tecrübelerine bakılarak doğru bir cevap üretilebilir. Ekim 1961'de kurulan ilk koalisyon tecrübesinden Kasım 2002'deki AK Parti iktidarına kadar, ara rejim dönemlerini hariç tutarsak, Türkiye 22 yıl koalisyon hükümetleriyle yönetilmiştir.
İddia edildiğinin aksine Türkiye siyasetinde koalisyon dönemleri uzlaşma kültürü ortaya çıkarmamıştır. Koalisyon tecrübelerini ve dönemlerini ortak bir okumaya tabi tuttuğumuzda, ilk üzerinde durulması gereken konu siyaset kurumunun krizidir.
Koalisyonlar çok iddialı ve vaatkar seçim söylemlerinin ardından kurulur. Dolayısıyla da iktidarı paylaşan partiler, tutarsız koalisyon yapılarının da bir sonucu olarak, vaat ettikleri sosyal ve ekonomik sorunları başaramadıklarında gittikçe siyasete yönelik güvensizlikler artar.
Siyaset kurumuna yönelik bu güvensizlik halinden istifade eden askeri ve bürokratik vesayet kurumları sistemin merkezine gittikçe yerleşir. Böylece kendi çıkarlarını maksimize edecek bir yapılanmayı inşa ederler. Böylece siyasi partiler gittikçe bu yapılar karşısında güçsüzleşir.
Siyaseten tasfiye
Koalisyon dönemlerinin ikinci bir sonucu da şudur: Hükümetin tutarsız ikili ya da çok partinin bir araya gelmesiyle oluşması durumunda, ortaklaştıkları hükümet programı üzerinde bile sonuç alıcı siyaset üretemezler.
Zorlayıcı tartışma ve çekişmelerin ardından çeşitli çıktılar üretilse dahi, söz konusu partilerin içerisinde farklı görüşlere sahip olan milletvekilleri partilerinden kopmaya başlarlar.
Ya yeni parti kurarlar ya da başka partilere geçmenin yolunu ararlar.
Üçüncü bir sonuç, ortaya çıkan güncel siyasi sorunlara aniden cevap verilememesi, siyasi ve ekonomik krizlerin derinleşmesine neden olmasıdır. Böylece toplum, koalisyonu oluşturan partileri bir sonraki seçimde siyaseten tasfiye eder. 2002 yılında yapılan seçimlerde daha önce koalisyonu oluşturan partilerin siyasetten tasfiye edilmesi bu duruma en iyi örnektir. Dördüncü bir sonuç, koalisyon dönemlerinde, bürokratik yapıların dışındaki eski müesses nizamdan faydalanan ekonomik yapılar da iktidarın parçalı yapısından yararlanarak, devlet kaynaklarını kolayca kullanırlar.
Türkiye'de özellikle son dönemde ekonominin tabana yayılmasından rahatsız olan ya da eski dönemde finans piyasaları üzerinden kazanç sağlayan çevrelerin, koalisyon hükümetini özellikle teşvik etmesini bu bağlamda değerlendirmek gerekmektedir.
Son olarak, Türkiye'nin koalisyon tecrübesinin başka bir sonucu demokratikleşmeye karşı güvenlik ve güvenlikleştirme siyasetinin, siyasal alanı domine etmesidir. Böyle bir ortamda, geçmiş dönemlerde birçok kez kimlik grupları arasında çıkan çatışmaları derinleştirmiş ve güvensizlik sarmalı gittikçe büyümüştür.
Dolayısıyla koalisyonlar, Türkiye siyasi kültürü açısından sürdürülebilir bir iktidar dinamiği değildir.
* SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü