CHP'de değişim tartışması çok partili hayata geçişle başlar. 1946 sonrası değişim tartışmasının odağını "halka gitmek" oluşturur. Hatta 1946 seçimlerine gidildiği dönemde, uzun süredir milletvekilliği devam eden bazı milletvekili adayları, "ne yani şimdi biz seçilmek için halkın ayağına mı gideceğiz" demişlerdir. "Halka rağmen halk için" anlayışı ile şekillen parti politikası, halka gitmeyi bir "yük" olarak görmüş, değişimi küçümsemiştir.
1960'ların ortasından itibaren halka gitmenin yolu "ortanın solu" üzerinden yapılan değişim tartışması ile şekillenmiş, 1970'lerde "demokratik sol" söylemi ile bu tartışma sürdürülmüştür. 1990'lardan itibaren "Anadolu solu", "üçüncü yol" gibi değişim tartışmaları devam etmiş, Kılıçdaroğlu döneminde değişime referansla "yeni CHP" gibi isimlendirmeler kullanılmıştır. CHP içinde değişim tartışmalarının iki boyutu vardır. İlki, devletin, bürokrasinin ve elitlerin partisi olarak CHP vesayet düzeninin içinde zaten iktidar alanını koruyabildiği için değişim tartışması parti içi iktidar mücadelesinin bir aracıdır. İkincisi ise, başarısız seçim sonuçlarının hesabını vermek istemeyen parti elitlerinin bir perdeleme yöntemidir.
CHP'nin isminde "halk" olsa da bir "devlet partisi" olarak kurulduğu için, partili elitlerin gözünde değişmesi gereken CHP değil, halktır. Çünkü hem Osmanlı hem de Cumhuriyet modernleşmesinin amacı, "yukarıdan aşağıya modernleştirmek"tir. Yani değişimin yön ve yönelimini, partinin üst düzey yöneticileri, sivil ve asgari bürokratlar, okumuş yazmış elitler belirler. Dolayısıyla da yanlış yerde duran, değişime ihtiyacı olan halktır. CHP, halk için değişmez, CHP için halkın değişmesi gerekir. Değişmeye direnir ve CHP dışındaki partilere oy vermeye devam ederse darbelerle halk yola getirilmeye çalışılır.
Bu görme biçimi ve anlayışın değişmesi zordur. Son yıllarda, CHP özelinde bu tartışma yapılmasa da, aslında CHP'yi destekleyen medyada, örgütlü yapılarda bir kısım okumuş yazmış kesimlerde ve kendini elit zanneden zihinlerde hala bu anlayış devam etmektedir. Örneğin, depremde CHP'ye oy vermeyen halkın suçlanması, CHP'yi desteklemeyen memur ve sanatçıların ötekileştirilmesi hep bu anlayışın devamlılığıdır. "Ne yani göbeğini kaşıyan adam ya da bidon kafalı seçmen için mi değişeceğiz" düşüncesi hala CHP elitlerinin değişime yönelik bakış açısının en rafine halidir.
2023 seçimlerinin ardından CHP'de tekrar değişim tartışması başladı. Yedi dönemdir CHP milletvekilliğini devam ettiren de, 12 seçimi arka arkaya kaybeden Kılıçdaroğlu da, CHP geleneğinden gelmeyen ancak ittifak siyasetinin bir gereği olarak İstanbul üzerinden CHP'ye eklemlenen İmamoğlu da değişimden bahsetmektedir. Ancak, şu ana kadar CHP özelinde yürüyen bu tartışmanın genel başkan değişiminden başka bir içeriğe sahip olmadığı da aşikardır. CHP'de farklı hizipler "değişim"den bahsetse de değişimle kimin neyi kastettiği de belli değildir.
Değişimden en fazla bahseden Ekrem İmamoğlu, CHP'de neyin değişmesi gerektiğine dair ortaya somut bir fikir koyamadı. Değişime öncülük iddiasındaki bir belediye başkanın, manifesto diye açıklayıp internet sitesinde koyduğu metinde, "Kılıçdaroğlu bıraksın yerine ben geçeyim"den öte bir fikir yoktur. Açıklanan metin bir manifesto özelliği göstermek bir yana, basın bildirisi bile değildir.
Değişim Tartışması ile Hedeflenen Sonuç
CHP'de devam eden değişim tartışmalarının daha önceki dönemlerde yürütülenlerden önemli bir farkı var. Tartışma Kılıçdaroğlu'na odaklansa da, hedeflenen sonuç sadece CHP'ye dönük ve CHP özelinde değil. CHP'yi aşan bir tarafı var. Tartışmayı yürütenler, seçimlerin kaybedilmesini tüm muhalefeti içine alacak şekilde işaretlerken, değişimi ise sadece CHP'ye ve Kılıçdaroğlu'na odaklanarak sürdürüyorlar. Seçimlerin kaybedilmesini bir kişiye indirmek kolektif sorumluluğu örtüyor. Kaybedenler içinde sonuçta Ekrem İmamoğlu da var. Parti olarak İyi Parti ve lider olarak Akşener de var.
İmamoğlu'nun öne çıkarılması, 2018 seçimlerinden itibaren Türkiye'de muhalefeti dizayn etmeye dönük siyaset mühendisliğinin yeni bir versiyonudur. Yeni bir ittifak mimarisine zemin hazırlamak için partilerin yeniden konumlanmasında, parti üst kademelerinin yeniden oluşturulmasına yönelik bir çabadır.
Bunları söylerken bir gerçekliğin altılı çizmek gerekir: Yerel seçimlere gidildiği dönemde CHP'nin başında Kemal Kılıçdaroğlu'nun bulunması, seçimi kaybeden bir genel başkan olarak, yeni ittifak yapılarının şekillenmesini zorlayacaktır. "Gerekirse 6'lı masa değil 16'lı masa kurabileceğini" söyleyerek ittifaklar için hazır olduğunu ilan etse de, muhalefetin diğer partileri Kılıçdaroğlu öncülüğündeki yeni bir ittifak yapısında kendi tabanlarını ikna edemeyecektir.
Dolayısıyla da, 2018'den itibaren ittifakları şekillendiren "görünmez el", yeni dönem için öncelikle CHP'yi yeniden dizayn etmenin yollarını aramaktadır. Deniz Baykal'ın CHP'nin başından gitmesine yönelik senaryoların Batılı düşünce kuruluşlarında nasıl geliştirildiği ve yerine Kemal Kılıçdaroğlu'nun nasıl getirildiği CHP'li aktörler tarafından yıllardır tartışılıyor. Baykal döneminde yürüyen değişim tartışmalarında mevcut genel başkanın gitmesi ve yerine yeni birinin gelmesi halinde CHP'nin iktidara yürüyeceği iddia ediliyordu. Genel başkan değişmesine ve 12 seçim geçmesine rağmen, CHP'nin oy oranında anlamlı bir farklılık yok.
İmamoğlu'nun öne çıkarılması, 2019'dan itibaren muhalefete cumhurbaşkanı adayı arayışının bir devamıdır. Adaylığına karşı Kılıçdaroğlu büyük direnç göstermesine rağmen, en sonunda İmamoğlu'nu başkan yardımcısı adayı olarak yanına eklemleyenler, yeni bir hamle ile yarım kalan işi sonlandırmaya çalışıyorlar.
CHP'de genel başkan değişikliği, mevcut genel başkanların iradesinin dışında gerçekleşemeyeceği için kamuoyu baskısı üzerinden Kılıçdaroğlu'nu yeni bir karar almaya zorluyorlar. Kamuoyu baskısının bir tarafında, seçimlerin ardından İyi Parti'nin ittifaktan ayrıldığı açıklaması ve Akşener'in üstü kapalı olarak Kılıçdaroğlu'nu hedef alan beyanları var. Diğer tarafında ise, seçime ittifakla gidilmez ise bunun sorumlusunun Kılıçdaroğlu olacağına yönelik söylemler bulunuyor.
İmamoğlu'na yakın kamuoyu oluşturucuları, muhalefetin yerel seçimlere ittifakla gitmediği durumda seçimlerin kaybedileceğini söyleyerek Kılıçdaroğlu'na baskı oluşturmaya çalışıyorlar. İyi Parti başta olmak üzere diğer partilerin, ancak CHP'nin başına Ekrem İmamoğlu geçerse ittifak yapabileceği algısı oluşturuluyor. Seçimin hemen ardından İmamoğlu'nun "aynı yöntemlerle farklı sonuç alınmaz" açıklaması bu anlamda yeni stratejinin ipucuydu.
CHP'de değişim tartışmasının genel başkan değişiminden başka bir anlama gelmeyeceği dikkate alındığında, bu tartışmaların devam etmesinden kazançlı çıkacağını düşünen İyi Parti'dir. Çünkü, CHP seçmenin bir kısmı seçimlerin zaten Kılıçdaroğlu yüzünden kaybedildiğini düşünmektedir. Dolayısıyla tartışmanın uzaması CHP'nin bir kısım seçmeninde yorgunluk ve ümitsizlik oluşturacağı için, İyi Parti bu seçmen kümelerinin kendine yöneleceğini düşünmektedir.
Sonuç olarak, İmamoğlu'nu öne çıkararak CHP özelinde yürüyen tartışma ile öncelikle yeni bir ittifak mimarisinin oluşturulması amaçlanmaktadır. İkinci olarak, bu yeni ittifak ya da muhalefet mimarisi ile CHP'yi parti olarak geriye iterek, Fransa'da Macron'nun siyasi yolculuğuna benzer şekilde yeni bir lider inşası denenmektedir. Bu yeni lider, CHP'nin başında olsa da, klasik bir CHP'li olmaması hedeflenmektedir. Dolayısıyla seçmenin zihnindeki olumsuz CHP algısının "yük" oluşturduğunu düşünenler, bu yükten kurtulmanın yolunu, CHP'nin parti olarak perde gerisine itilmesinde aramaktadır.