30 Mart 2014 yerel seçimleri, yerel karakterinden ziyade, Türkiye genel siyasetinin tayin edici olduğu bir iklimde gerçekleşiyor.
Ancak bu iklime rağmen, yerel özellikler ve aktörler, kendi dinamikleri içinde tesirlerini icra edecekler. Ağustos 2014'te ilk defa halkoylamasıyla gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve onu takiben normal şartlarda 2015'te gerçekleşmesi gereken genel seçimler, 30 Mart 2014 seçimlerinin salt yerel seçimler olamayacağına öteden beri işaret ediyordu. Ayrıca 17 Aralık 2013'te "yolsuzluk" adıyla başlatılan ve iç içe bir takım örgüt davalarının da dâhil olduğu anlaşılan bir dizi dava marifetiyle seçimleri ve siyaseti dizayn etme hamlesi, seçimlerin yerel dinamiklerinin üzerini örttü.
Muhalefet cephesinin seçimdeki siyasi amacının Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmasını engellemenin ötesinde siyaset dışına itmek olduğu anlaşılıyor. Bunu sağlamak için AK Parti'nin 30 Mart'taki oy oranını mümkün olduğunca düşürmeyi hedeflemektedir.
Buna karşılık, iktidar cephesinin siyasi amacı, yargı ve emniyet kaynaklı darbe teşebbüsünü seçmen desteğiyle savuşturmaktır.
Bu genel siyasi hedefler üzerinden yürütülen kampanyanın, Türkiye'nin farklılaşmış siyasi coğrafyasında farklı sonuçlar üretmesi beklenebilir. Seçim kampanyası, bu genel siyasi çerçevede belirlendiği ölçüde, yerel farklılıklara uygun yerel siyasi kampanyaların alanı daralmaktadır.
Mesela 2009'da 55 sayfalık yerel seçim bildirgesi ilan eden CHP, 30 Mart 2014 seçimleri için yerel konulardan bahsetmeyen sadece 1 sayfalık "yerel seçim bildirgesi" yayınladı. Bu farklı seçim bölgelerinin özelliklerine göre, iktidar ve muhalefet için farklı avantaj ve dezavantajlar yaratabilecektir.
30 Mart seçimlerinde 17-25 Aralık'taki 27 Mayısçı koalisyonun son müdahale hamlesinin başarısız olması halinde, 31 Mart'tan itibaren 27 Mayısçı cephenin ve AK Parti cephesinin yapacakları, sadece Cumhurbaşkanlığı seçimlerini değil Türkiye'nin geleceğini de tayin edecektir. 27 Mayısçı cephe, 30 Mart seçimlerinden sonra yeni bir 31 Mart kalkışması çıkararak sokağa mı dökülecek? Yoksa kendilerinin yapamadıklarını tamamlamak için Hareket Ordusu'nu mu göreve çağıracak? Veyahut seçim sonuçlarını dikkate alarak sokaktan ve darbe teşebbüsünden vaz geçerek demokratik meşruiyetçi bir çizgiyi mi takip edecekler?
Bu seçenekler arasında verilecek karar, muhalefet cephesini temellerinden sarsacaktır.
Çünkü MHP ve BDP, bu tür bir kalkışmanın içinde olmayacaklarını, sokaklardan uzak duracaklarını defalarca açıkladılar.
Dolayısıyla böyle bir ihtimal, CHP ve paralel yapıyı tecrit edebilecektir. Kaldı ki, 30 Mart'taki başarısızlığın CHP içinde de tartışmalara kapı aralaması kuvvetle muhtemeldir.
Yeni Türkiye'yi inşa etmek
AK Parti cephesinde ise seçim sonuçlarına dayanarak 27 Mayısçı cepheyle mücadelenin ötesine, demokrasi cephesine dönüşemezse, orta ve uzun dönemde yönetme ve istikrar sıkıntısıyla karşılaşabilecektir. AK Parti, seçim sonuçlarını bir yandan 27 Mayısçı cephenin vurucu gücü paralel yapıyla hukuki mücadele, diğer taraftan da demokratikleşme paketleriyle demokrasi cephesini inşa edebilirse, gerçek anlamda Yeni Türkiye'nin inşasından bahsedebiliriz. Demokrasi cephesinin inşasına yönelik her siyasi hamlenin 27 Mayısçı cepheyi dağıtması ve paralel yapıyı tecrit etmesi kuvvetle muhtemeldir. AK Parti 30 Mart seçimlerini takiben bir balkon konuşmasının ötesinde 4 ay sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini dikkate alan bir reform ajandasıyla iç ve dış kamuoyunun karşısına çıkarak Türkiye'nin istikameti ve istikrarı konusunda kararlı bir beyanda bulunmalıdır. Bu ajandada; çözüm süreci üzerinden Kürt meselesi, Alevilerin hak ve talepleri, gayrimüslimlerin hak ve talepleri, Romanlar, Sünni dindarların hak ve talepleri, adalet reformu, güvenlik sektörünün parlamenter denetimi, yolsuzluk, kayıt dışı ekonomiyle mücadele ve şeffaflık, AB müzakereleri, Kıbrıs, Ermenistan ve Ortadoğu açılımları muhakkak yer almalıdır.
17-25 Aralık darbe teşebbüsünün başarısızlığını takiben bilhassa Kırım krizi Türkiye'nin jeopolitik değerini arttırmış ve uluslararası alanda göreli özerkliğini güçlendirmiştir. Türkiye'nin bu imkândan faydalanarak içerideki siyasi ve iktisadi reformlarını tamamlaması, Kıbrıs ve Ermenistan gibi köklü problemlerde inisiyatif alması ve AB müzakerelerinde hızlı adımlar atması mümkündür. Seçim sonuçları ve reform dönemi iyi değerlendirilirse, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaratabileceği gerginliğin kontrol altına alınması ve ABD'deki muhtemel bir Cumhuriyetçi iktidardan önce Türkiye'nin güvenilir limanlara demir atması mümkün olabilecektir.
Demokrasilerde seçimler ABD'nin efsanevi başkanlarından Abraham Lincoln'un ifadesiyle "kurşundan etkilidir." 30 Mart'tan sonra Ağustos ayında Türkiye'nin ilk defa tecrübe edeceği Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesindeki 4 ay, Yeni Türkiye'nin inşa edilebileceği bir "kurucu dönem" olarak ortaya çıkmaktadır. Yarınki Türkiye'de bütün siyasi liderler ve hareketler, önümüzdeki 4 ayın performansıyla hatırlanacaktır.