Türkiye ve Rusya arasında lider diplomasisi giderek perçinleşip Ankara ve Moskova yeni bir savunma protokolüne doğru hızla ilerlerken İdlib ekseninde yaşanan gelişmeler Türk-Rus ilişkilerindeki yakınlaşmanın hem limitlerini anlamak için önemli bir test. Zira Rusya İdlib'de iyi niyetli bir politika izlemekten oldukça uzak bir yaklaşım sergiliyor. Gelinen aşamada Moskova ile konuşarak İdlib meselesini çözmek hayli zor. Zira Rusya ve rejimin İdlib'de temel hedefi adım adım muhalifleri topraksızlaştırmak ve Suriye iç savaşının askeri çatışma aşamasını kendileri için zaferle sonuçlandırmak. Astana ve Soçi anlaşmalarından bu yana Rusya'nın temel stratejisi bu yönde gelişti. Putin ve Rus kurmay aklı siyasi çözüme inanmıyor ve İdlib'in tıpkı Grozni'de, Halep'te ve Suriye'nin diğer bölgelerinde yaptıkları gibi yıkarak, yakarak ve yok ederek çözülebileceğini düşünüyor.
Rejimin İdlib'deki ilerleme tekniği, Türk gözlem noktalarını hedef alması ve Ankara'yı tehdit etmesi Rusya olmadan gerçekleşmiyor. Daha da kötüsü Ankara'nın iyi niyetli bir şekilde kolları sıvayarak yola çıktığı ve çatışmasızlık durumunu sağlayarak İdlib sorununu çözme süreci giderek rejimin şehri ele geçirmesiyle sonuçlanacak bir yöne doğru ilerliyor.
Buna neden olan birçok sebep mevcut:
Birincisi Rusya ve rejimin hava bombardımanı taktiği ve bu yönde sahip olduğu motivasyon. Hangi siyasi anlaşma olursa olsun Rusya'nın ve rejimin hava bombardımanından vazgeçmesi pek mümkün görünmüyor. Son bir yılda İdlib'e yönelik hava bombardımanının seyri dikkate alındığında şehrin güneyinden başlayarak adım adım yerleşim yerlerini insansızlaştıran ve nüfusu önce İdlib merkeze sonra da daha kuzeye, Türkiye sınırına sıkıştırma gibi bir yöntem izlendiği hemen anlaşılıyor. Rus ve rejim bombardımanı daha sonrasında ise geride kalan askeri unsurları tamamen yok etme üzerine kurulu bir bombardıman stratejisi izliyor. Böylesi bir stratejiye karşı İdlib'deki herhangi bir askeri yapının ayakta kalması pek mümkün görünmüyor. Daha kısa vadede ise Rusya ve rejimin M5 kara yolunu tamamen kendi kontrolüne almak olduğu anlaşılıyor. Zaten Soçi anlaşmasıyla M5 kara yolu için serbest ticarete açılması yönünde karar alınmış fakat uygulanamamıştı. Öte yandan Türkiye'nin İdlib'deki direncinin kırarak kuzeye çekilmeye zorlamak rejimin en temel hedeflerinden biri.
İkinci sebep İdlib içi askeri dengenin giderek daha karmaşık bir hal alması. Heyet-i Tahrirüş-Şam (HTŞ) gibi radikal unsurların dağılabilmesi ya da dönüştürülebilmesi için rejimin ve Rusya'nın saldırı stratejisinden vazgeçmesi ve Türkiye'ye zaman tanıması gerekirken tam tersi bir sürecin yaşanması yüzünden bu konuda herhangi bir ilerleme sağlanamıyor. Hal böyle olunca hiçbir örgüt mevcut pozisyonundan vazgeçmediği için İdlib içi dengelerin daha çatışmacı bir hal almasına neden oluyor. Bu durum HTŞ'nin gücünü kaybetmek yerine daha büyük bir askeri sorun haline dönüşmesine neden oluyor.
Üçüncü sebep de Türkiye dışında diğer aktörlerin İdlib konusunda bir inisiyatif almıyor olması. Meseleyi sadece mülteci sorunu tırmanışa geçtiği zaman dikkate alan Avrupa ve ABD ise Rusya karşısında herhangi bir caydırıcılık oluşturamıyor. Avrupa ülkelerinin İdlib bağlamındaki desteği İstanbul zirvesi örneğinde olduğu gibi diplomatik desteğin ötesine geçmiyor. ABD ise Fırat'ın doğusunda YPG terör örgütü ile kurduğu angajman ile meşgul ve İdlib'de stratejik bir pozisyon almaktan kaçınıyor. Durum bu iken Türkiye İdlib'de olası bir insani dramı engellemek noktasında yalnız kalıyor.
İdlib'de Türkiye'nin yeni bir pozisyon alması gerekiyor. Gözlem noktalarını ve Soçi uzlaşısını bu haliyle sürdürmek hem Türkiye'ye daha fazla maliyet üretebilir hem de Suriye dosyasında elinin zayıflamasıyla sonuçlanabilir. Eğer Türkiye özellikle 8, 9 ve 10. gözlem noktalarının varlığını devam ettirmek istiyorsa ya rejimin kışkırtmalarına yönelik caydırıcı bir pozisyon almak durumunda ya da Soçi anlaşmasının işlemediğini ilan ederek gözlem noktalarının emniyetini sağlayacak bir mekanizma oluşturmalı. Halihazırda gözlem noktalarının güvenliği sağlansa bile Rusya destekli Esed rejiminin ilerlemesi durmaz ise BM'nin öngörüsüne göre Türkiye 2 milyon kişilik yeni bir mülteci dalgası ile karşı karşıya gelebilir. An itibarıyla rejimin saldırılarından dolayı 700 bin sivil yerlerinden edilmiş ve Türkiye sınırına yakın bölgelere kaçmış durumda. Türkiye ve Rusya arasında İdlib'e yönelik yeni bir ortak yaklaşım kurulmaz ve Türkiye caydırıcılığını sahada sergilemez ise İdlib'deki kriz Türkiye'ye sıçrayabilir.
Türkiye ve Rusya arasında büyük stratejik resmi okumaya çalışırken İdlib gibi mikro bir mesele çok ciddi sorunlara yol açabilir. Bu nedenle Türkiye ve Rusya arasında son dönemlerde gelişen ilişki İdlib özelinde ciddi bir meydan okuma ile karşı karşıyadır ve Türkiye bu meseleyi Moskova'ya karşı bir test olarak kullanmalıdır. Rusya'nın Türkiye'nin endişelerini ve bölgede yaşanabilecek insani krizin boyutlarını anlıyor gözükmesi Esed rejimi durmadığı sürece sonuçsuz kalacak ve rejim her türlü insani maliyete rağmen ilerlemeye devam edecektir.
İdlib'deki gelişmelerin maliyeti Rus-Türk ilişkileri için ciddi bir sorun teşkil edebilir. Esed rejimi Suriye'deki savaşı kazandığına ve Suriye muhalefetinin kontrol ettiği bölgeleri askeri yollarla geri alabileceğine inanıyor ve bu yönde ilerliyor. Rejimin bu politikası Suriye'de bir siyasi geçiş sürecinin önündeki en büyük engel ve Suriye'nin eski Suriye olması yönündeki süreçleri de tıkıyor. Türkiye İdlib meselesini bu eksende yeniden ele almak durumunda. Bu öncelikle Moskova ile yürütülen İdlib mesaisini gözden geçirmekten başlamalı.