Trump iktidarı yaklaştıkça dünya gündemi Trump 2.0 ile çalkalanmaya başladı. Hemen her alanda Trump'ın yeni döneminde muhtemel icraatları tahmin edilmekte. Önceki başkanlık dönemindeki icraatları ve seçilmeden önce sarf ettiği sözler çapraz sorguya tabi tutuluyor. Böylece diğer devletler önümüzdeki dört yıla yönelik pozisyon almaya çabalıyor. Trump'ın kendi çekirdek elitini belirlediği şu günlerde de bakanlık koltuklarına oturanların kişiliği, dünya görüşü, vücutlarındaki dövmeler veya İsrail lehine sarf etmiş oldukları sözler gündeme geliyor.
Amerikan savunma ve dış politika eliti Çin ve Rusya'nın nükleer silahlarını dikkate almadan ABD'yi 'süper güçten' ziyade 'hiper güç' şeklinde nitelendiriyor. Bu üstünlük psikolojisiyle kendini yaşayan Trump ve elitinin hangi güvenlik meselelerine nasıl eğileceği ve ne gibi bir savunma siyaseti izleyeceği merak konusu. Dolayısıyla bir projeksiyon çıkartmakta fayda var.
Savunma siyasetinin belirlenmesinde öncelikle iç etkenlere, diğer bir ifadeyle ABD'deki genel siyasi yönelime bakmakta fayda var. Amerikan siyasetinde 'beyaz' üstünlüğüne itibar edenlerin değer kazandığı bir gerçek. Entelektüel yaşam ile ilgisi olmayan, güç ve şöhret üzerine hayatlarını kurgulamış bir 'elit' ile muhatap olunacak. AIPAC etkisi altında İsrail yanlısı olmayı, Çin karşıtlığı ile Amerikan işçi sınıfına hitap etmeye çalışan bir zihin yapısı var.
Ekonomik gerilemenin alt ve orta sınıf Amerikalıya yüklediği geçim sıkıntısını siyasi kazanca dönüştürme gayreti ağır basıyor. Bu ortamda inanç ve gelenekselleşmiş siyasi tercihler üzerinden İsrail gibi sorunlarda tavizsiz tutum sergileyen, ekonomik gerileyişi Çin ve Avrupa'ya ihale eden bir siyasi iklim yaklaşıyor. Rusya ile ilgili konularda da Ukrayna Savaşına bağlı olarak gelgitler yaşanabileceği görülüyor.
Doğal olarak Amerikan savunma siyaseti sadece Trump ve ekibinin tercihleriyle ilgili değil. Karşıtlaştırılanlar, -kaldı ki Avrupa'yı da artık bu gruba dahil etmek lazım, hangi etki-tepki zincirini başlatacak, bilmek lazım.
Çin, ABD'ye öncelik veren bir ticaret uzlaşısına yanaşırsa törpülenmiş, yanaşmazsa agresifleşen bir Amerikan bürokrasisi göreceğiz. Rusya tehdidi nedeniyle Avrupalılar zaten Amerikan savunma sanayine para akıtmaya başladı. Kendi askerî nizamını kurmak veya Amerikan güvenlik garantilerine bağlı ve bağımlı olmak tercihi ABD tepkisini şekillendirecek. Çin ve Rusya ile aynı çatı altındayken ABD'ye göz kırpan Hindistan'ı da dikkate almak lazım. Tercih yapmaya zorlanacak Mondi'nin Trump'a dümeni kırma olasılığı yüksek.
Devletler arasındaki bu etkileşim yanında devlet dışı aktörlere, asimetrik ve gayri nizami tehditlere de eğilmek lazım. Radikallik ve intikam hissiyle ABD'ye 11 Eylül benzeri bir tecrübe yaşatıldığını hayal etmek bile korkunç senaryoları gündeme taşıyabilecek mahiyette.
O halde Amerikan savunma siyasetinde Trump ve elitinin tercihleri yanında dış gelişmelerin tahrik düzeyi ve Amerikan iç kamuoyuna yansımaların öngörülmesi gerekir. Ancak hiçbir dış etki olmasa dahi, son dört yılın muhasebesiyle olabilecekleri tahmin etmek zor değil.
Trump'ın, Hitler'in generallerine atıf verip Pentagon'dan şikâyet etmesi pek hayra alamet değil. Önceki Başkanlığında Suriye'den çekilme emrini önlemeye çalışan Amerikan askerî bürokrasisi muhtemelen bir kıyıma uğrayacak. Peki Amerikan askerlerinin tepkisi ne olabilir? Amerikan ordusundan Trump ile aynı duruşa sahip çok sayıda asker olduğu biliniyor. Irak ve Afganistan tecrübelerini abartarak kendini kahramanlaştıran bu kitle muhtemelen üst kadroları dolduracak. Ancak Demokrat eğilimi olanların tasfiyesi kaçınılmaz görünüyor. Öte yandan yeni Savunma Bakanı adayı Pete Hegseth, Senato onayı alırsa Pentagon'da dışarıya pek yansımayacak gerginliklere neden olabilir.
Savunma siyasetinin ikinci ayağı savunma harcamaları ile ilgili. Her yıl 900 milyar dolar savunma bütçesinin aynı düzeyde kalması beklenebilir. Ancak savunma bütçesini rahatlatmak adına ABD, askerî tüm angajmanlarını başkalarına ödetmek isteyecektir. Körfezdeki 5'inci Filonun zengin Arap devletlerince veya Pasifik'teki 7'nci Filonun Japonya, Tayvan ve Güney Kore tarafından finanse edileceği günler uzak değil. Tabi ödeme ne düzeyde nakit veya ihaleler yoluyla Amerikan şirketlerine yapılacak, bu detayı zaman gösterecek.
Bu noktada iki başlığa eğilmekte fayda var: NATO ve AB. ABD'nin yeni ekibi bu iki örgütü 'müşteri veli nimetimizdir' parolasıyla değerlendiriyor. Halen NATO'nun dikte ettiği GSMH'nın yüzde 2'sini savunmaya ayırma söylemi belki de Rusya tehdidi ileri sürerek yüzde 3'leri işaret edebilir.
O halde yeni Amerikan savunma siyaseti, kırmızı çizgiler çizilmiş İsrail'in güvenliği gibi alanlarda saldırgan, esnekliğin sağlanabileceği sorunlarda 'tahsil edici', savunma iklimini belirlerken daha da 'dikte edici' bir yolu tercih edecek.
Türkiye açısından durumu da başka bir yazıda daha geniş ele almakta fayda var.