NATO 75'inci kuruluş yıl dönümünü 4 Nisan itibarıyla kutladı. NATO Dışişleri Bakanları Toplantısının yapıldığı bu müstesna an NATO'nun kendi muhasebesini yapmak adına bir fırsat. Bu nedenle NATO'nun kısa tarihinde neyi başardığını, hangi noksanlıklarının olduğunu ve Türkiye eksenli bir değerlendirmeyi masaya yatırmak gerekiyor.
NATO Neyi Başardı?
NATO'yu kuran antlaşmada belirlenen amaçların incelenmesi başarı kriterleri olarak ele alınabilir. Bu çerçevede NATO, üye ülkelerin siyasi ve askeri yollarla özgürlük ve güvenliğini garanti altına almayı taahhüt ediyor. Diğer bir ifadeyle NATO'ya üye olan ülkelerin özgürlüklerinin temin ve güvenlik algılarının tatmin edilmesi başlıkları etkinliğin değerlendirilmesini sağlayabilir.
Özgürlük parametresi üzerinden NATO'nun misyonunu yerine getirdiğini ifade etmek gerekir. Nitekim örgütün kurulduğu andan itibaren işgal altına girmiş ve bağımsızlığını kaybetmiş bir üye devlet yok. Özellikle caydırıcılık yoluyla, üye ülkelerin konvansiyonel düzeyde güvenlik kaygıları yerine refaha öncelik verdikleri görüldü. Avrupalı müttefiklerin savunma harcamalarını kısarken refah devleti olma yolunda NATO'nun garantilerinden faydalandığını ifade etmek gerekir.
NATO Soğuk Savaş döneminde Sovyet tehdidine karşı oynadığı rol yanında Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte kriz yönetimini bir başarı hikayesine dönüştürdü. Böylece rekabet halinde olması beklenen Avrupalı devletlerin kendi aralarında eş güdüm sağlamasına katkıda bulundu. Üye ülkelerin özgürlüklerin sağlanmasında siyasi ve askeri dayanışma NATO'nun üye ülkelere en belirgin katkısı. Şüphesiz NATO'nun tesis ettiği güvenlik şemsiyesi hem askeri hem de siyasi bir kalkan işlevi görmekte. Ancak güvenlik kavramında yaşanan değişim ve her ülkenin birbiriyle çelişen güvenlik öncelikleri ve çıkarları bu hususu tartışılır hale getiriyor. Dolayısıyla tartışma güvenlik eksenine kaydırıldığında NATO'ya yönelik eleştirilerin ön plana çıktığı görülmekte.
NATO'nun Eksiklikleri
Güvenlik bölünemez, devredilemez ve maliyeti ölçülemez bir kavram. Güvensizlik ortaya çıktığında, güvenlik ortamının tekrar tesis edilmesi pek kolay olmuyor. NATO'nun kolektif bir savunma örgütü olduğu dikkate alınırsa güvenlik, özgürlükten ayrılamayacak asli fonksiyon haline geliyor. NATO'nun güvenlik bağlamında eksikliği olarak nitelendirilebilecek husus aslında NATO'dan kaynaklanan bir konu da değil. Farklı iddialar olsa da devletlerin asli oyuncu olduğu uluslararası sistemde, devletler arasında farklı çıkarların bulunması ve bu çıkarların gerçekleştirilmesinde her devletin kendi stratejisini üretmesi beklenmekte. NATO üyesi olmak bu çıkar çelişkilerini yok etmiyor. Ancak en azından üye devletlerin dayanışma sergileyerek birbirlerinin güvenlik kaygılarına hitap etmesi gerekiyor.
Güvenlik algısındaki ayrışma yanında güvenliğin değişen kapsamı ayrı bir muamma. Soğuk Savaş döneminin konvansiyonel ve nükleer kapasiteyi ön plana çıkaran "konvansiyonel olmayan" yapısı artık farklı tehdit çeşitleriyle genişledi. Yeni çağda vekil, hibrit, dijital, sanal veya yumuşak tehditlerden bahsedilmekte. Uzay farklı bir boyutu teşkil etmekte. Tabii tehdit ve güvenlik kaygıları somut düzlemden soyut boyuta evirildikçe NATO'nun misyonunu yeniden tanımlamak da zorlaşıyor. Aslında son yıllarda gerçekleştirilen NATO zirvelerinde bahse konu yeni tehdit ve güvenlik kaygıları tartışıldı. Ancak değişim o kadar hızlı, değişken ve şekilsiz ki NATO'nun üstlenmesi gereken misyon her zaman yüzleşilen tehdidin gerisinde kalıyor.
Yeni tehditlere karşı askerî çehrede bir örgütün etkin mukabelesi tartışmalı bir konu. Örneğin göç meselesi son yılların en moda konu başlıklarından. Bu bağlamda NATO, Ege ve Akdeniz'de görev kuvvetleri tesis etti ve devriye görevleri icra etti. Amaç üye ülkelerin göç odaklı toplumsal güvenlik kaygılarına hitap etmekti. Ancak Avrupa merkezli bu açılım NATO'nun sadece güney kanadındaki ülkelerine hitap etti. Don Kişot'un yel değirmenlerine saldırısı misali denizde düzensiz göçmen arayan NATO görev kuvvetleri, Yunanistan'ın geri itmelerinde görüldüğü gibi, durum tespiti yapmaktan öteye geçemedi. Göç yanında, dijital çatışmalar da üye devletlerin NATO'dan ziyade millî kapasiteleri üzerinden tedbir geliştirmesine yol açtı.
NATO ve Türkiye
Eksen kayması suçlamasıyla Türkiye'nin NATO üyeliğini sorgulayan nakıs mantık bir yana NATO karşıtı tutumun Türkiye'deki durumunu ele almak gerekir. Türkiye'nin NATO üyeliği iki pencerede incelenebilir. İlki Türkiye'nin NATO üyeliğiyle Batı yarım kürenin güvenlik mekanizmalarını kontrol etme imkanını elinde tutması. Diğer bir ifadeyle Türkiye aleyhine şekillenebilecek güvensizlik ortamında NATO ülkelerinin Türkiye'ye karşı açıktan karşıt tavır alması önlenebiliyor.
Türkiye, NATO'daki oydaşma yoluyla alınan kararları etkileyebildiği için birinci derece ilgi alanındaki güvenlik yapılarını şekillendirebiliyor. Nitekim Türkiye NATO'dan ayrıldığı an GKRY ve İsrail'in NATO üyesi olması muhtemelen gündem maddesi olabilir. O halde hızlanan güvenlik "treninin" freni olmak önemli bir avantaj.
Diğer taraftan Türkiye'nin kapasitesinin üzerinde olabilecek güvenlik tehditlerine karşı NATO önemli bir garanti. Tabi, AB örneğinde olduğu gibi, NATO üyesi ülkelerin ortak güvenlik kaygıları yanında, üye devletlerin münferit tehdit algılarına yönelik dayanışma sergilemesinde yaşanan eksikliğin bilincinde olmalı. Türkiye'nin terörizmle mücadelede kendini yalnız hissetmesi ve NATO ülkelerinin bu konuda duyarsızlığı, Dışişleri Bakanı Fidan'ın belirttiği üzere, 75'inci yılda vurgulanması gereken önemli bir hassasiyet.
Sonuç olarak;
NATO'nun konvansiyonel çizgiden ayrılmadan ancak oydaşmayla üye ülkelerin belirlediği alanlarda kaldığını ifade etmek gerekir. Öte yandan böyle bir durumun egemenlik kaygıları nedeniyle üye devletler tarafından da arzu edildiği biliniyor. Ancak terörizm gibi dayanışmanın şart olduğu alanlarda NATO'nun bir atalet içerisinde kaldığı, üye devletlerin NATO'nun gerektirdiği iş birliğinden ziyade millî gündemlerini takip ettiği gerçeği cesur bir şekilde seslendirilmeli.
Öte yandan eleştirilere ve tüm yapısal eksikliklerine rağmen NATO'nun, özellikle Türkiye için vazgeçilmez bir güvenlik mecra olduğunu vurgulamak lazım. Caydırıcılık ve denge bağlamında NATO'nun yerini alabilecek herhangi bir uluslararası örgüt mevcut değil. Bu nedenle NATO'yu sorgulamak yerine eksik kaldığı alanları masaya yatırmak daha mantıklı bir yaklaşım.