Afganistan, Bush'un 'Haçlı savaşı' gafının sonrasında, 11 Eylül saldırılarına tepki olarak ABD tarafından 7 Ekim 2001 tarihinde işgal edildi. 'Dayanıklı Özgürlük' adı verilen operasyon, fiziken görünür olmayan bir terör örgütüne karşı 'teröre savaş' ilan edilerek anlamlandırılmaya çalışıldı. Öte yandan ABD'deki saldırılarla Afganistan'da operasyonların, Amerikalıların özgürlüğü bağlamında anlam bağlantısı pek belirgin değil. Çünkü El Kaide Afgan değil, Taliban da Amerikalıların kurulmasında katkısı olan bir yapılanma.
ABD'nin aceleci bir stratejiyle (belki de stratejisizliğiyle) 26 gün içinde Afganistan'ı işgal etmesini eleştirirken Taliban'ı savunur hale gelmemek lazım. Afganlıların Taliban dönemine yönelik hatıraları insanı ürküten cinsten. Ancak 20 yıllık işgal sonrasında, Afgan toplumunun mağduriyetleri dikkate alındığında, 'Afgan halkı için iyi olan neydi?' sorusunu sormamak elde değil. Çünkü böyle müdahalelerde devletler çıkarlarına, örgütler amaçlarına odaklanır. Halk ise sanki uzak diyarda bir köyde yaşıyormuş gibi unutulur.
Afganistan'da Amerikan askerinin çekilmesinin başladığı ve Türkiye'nin ev sahipliğinde Taliban ile yürütülecek görüşmelerin gündemde olduğu şu günlerde Afganistan resmini anlamak ve çekilme sonrasındaki senaryolara odaklanmak gerekiyor.
Afganistan'a angaje olmuş devletleri farklı kategorilerde ele almak mümkün. ABD ile yakın görünmek için Afganistan'a asker göndermiş onlarca ülke var. Diğer bir grup ülke ise uluslararası çatışma aritmetiğinde anlam kazanmak isteyenler. Ancak ön plana çıkan devlet bizzat ABD'nin kendisi.
Kendi iç kamuoyunun güven(siz)lik algısını yatıştırmak için Afganistan'ı işgal eden ABD'nin stratejik vizyon eksikliği söylenemeyen bir gerçek olarak biliniyor. Böyle bir amaçsızlık Amerikan askerlerin 'Biz neden Afganistan'dayız?' sorusuyla zihnini kurcaladı. Böyle bir tereddüt ise can güvenliği güdüsüyle Afgan sokaklarında aşırı reaksiyona başvuran bir kitleyi yarattı.
ABD ilk çekilme kararını 2012'de almıştır. Obama'nın Afganistan'dan 2014'te çekileceklerini ansızın açıklaması ve sonrasındaki gelişmeler halen yaşanan olayları anlamayı kolaylaştırıyor. Durumun vahameti nedeniyle ISAF ve ABD Kuvvetleri Komutanı Stanley McChrystal'in Obama'ya tepki olarak istifası hala hafızalarda. McChrystal'in ABD'nin Afganistan'da yönteminin yanlışlığını gördüğü ve Afgan halkı ile kopuk bir anlayışı tersine çevirmeye çalıştığı biliniyor.
O dönemde, Obama'nın kararı Afganistan'daki muhaliflerin zafer söylemlerini seslendirmesine neden oldu. ABD'nin apar topar Afganistan ile stratejik ortaklık anlaşması imzalaması ve 10 bin askerini üç farklı askerî üste konuşlandırması bir çözüm olarak düşünüldü. İşin yükü zaten 2006 yılından itibaren NATO'ya ihale edilmişti. Böylece ABD, NATO'nun ISAF misyonuna paralel yürütülecek 'Dayanıklı Özgürlük Operasyonu' çerçevesinde askerî operasyonlar düzenlemeyi, aynı zamanda ISAF Komutanlığı üzerinden NATO birliklerine komuta etmeyi öngördü. Diğer bir ifadeyle NATO perdesinin gerisinde ABD çıkarları gerçekleştirilmeye çalışıldı.
Aynı dönemde Taliban ile doğrudan görüşmeler de gündeme geldi. Katar'da bulunan Taliban temsilcileri ile önce ikili görüşmeler yapıldı. Afganistan'ın meşru yönetimi tepki gösterince ikna süreci başlatıldı. Ancak Katar'da uzlaşı olmadı. Çünkü ABD; federatif bir yapının kurulmasını önerdi, karşılık olarak Taliban ülkenin üçte ikisinin kendisine devrini talep etti, Afganistan yönetimi de reddetti. Yani çekilme girişimini destekleyecek siyasi süreç başarısız oldu.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken sahadaki gelişmeler ABD için sıkıntılı sonuçlara yol açtı. Örneğin usulsüz bir şekilde icra edilen gece operasyonları yanlış istihbarat ve aşırı güç kullanımı nedeniyle inanılmaz boyutlarda sivil zayiata yol açtı. Hatta Karzai dayanamadı ve gece operasyonlarını her defasında kınadı. Nitekim Karzai'nin yaşlı bir akrabası da gece baskınlarının kurbanı olmuştu. Aşırı reaksiyon ve ayrım yapılmadan tüm hane halklarının hedef alındığı gece baskınları, vahşi Batının 'ölü ya da diri' şeklinde askıya çıkan ilanlarını hatırlattı. ABD askerlerinin Afganistan'da aşırı hızla kullandıkları zırhlı araçlar sivil ölümlere neden olurken geriye dönüp bakmadan bölgeden hızla uzaklaşması, Bagram cezaevinde Kur'an-ı Kerim yakması, meftunların üzerine idrar yapılması gibi basına yansıyan vukuatları Amerikan imajını zedeledi. Nihayetinde yirmi yılın sonunda Afganistan'da 43 bini sivil toplamda 157 bin Afgan hayatını kaybetti.
Afgan halkının hissiyatı yaşanan süreç boyunca karmaşıktı. Şehir merkezlerinde Afgan halkı Taliban'ı hiçbir zaman istememişti. Kırsalda ise Taliban'ı belki de çaresizlikten kabullenmiş bir toplum yapısı mevcut. Yani toplum baskısı Afgan halkının tercihlerini şekillendirmekte. Öte yandan Amerikan işgali sonrasında Taliban dışında Hakkani Grubu, Hizb-i İslami Gulbettin (HİG), DEAŞ ve Pakistan kökenli farklı silahlı unsurlar türediği biliniyor. Bunlardan HİG, Afgan devleti ile uzlaşıyı seçti ve siyasi sisteme dahil oldu. Ancak diğer örgütler halen vakıa ve belirgin bölgelerde etkinlikleri tartışılamaz. Afganistan'ı bölgesel olarak paylaşmış ve silahlı muhalif unsurlarla iş birliği yapan organize suç örgütleri diğer bir husus. Ana meşguliyeti uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığı olan bu unsurlar çıkarları kimi gerektiriyorsa onlara dost veya düşman oldular. O halde Afganistan'da Taliban ile yapılacak barış sadece Taliban'ı bağlayacak.
ABD, Afganistan'da neden Türkiye arabuluculuğunu istiyor?
ABD'nin S-400, F-35, PKK ve FETÖ'ye destek gibi konu başlıkları halen sıcaklığını korurken Türkiye'yi, Taliban ile görüşmelere ev sahipliği yapmaya teşvik etmesi ve Afganistan'dan çekilme takvimini açıklaması hususu da yeri gelmişken ele alınmalı. Türk – Amerikan ilişkileri için olumlu bir sinyal gibi görünen ancak Amerikan zihniyetinde sadece çıkarlarının gereği olan Türkiye arabuluculuğu, ABD'ye onurlu bir geri çekilme sağlayabilecek. ABD, artık Afganistan'da olmak istemiyor. Çünkü ABD, Afganistan'da 'hiper güç' olma rüştünü ispatlamak isterken Sovyetlerin 1979 yılında düştüğü hatayı tekrar etti.
Madalyonun diğer yüzünde ise bir gerçeğin şifresi saklı. ABD'nin geri çekilme kararı aslında Taliban'ın önkoşul olarak ileri sürdüğü bir talebin gereği. Taliban'da büyük resmi gördüğü için kendi koşullarını başarılı bir şekilde dikte ediyor. Peki, böyle bir geri çekilmenin sonuçları neler olabilir? Uzatmadan özetleyelim:
Taliban, ABD'nin geri çekilmesi sonrasında kendisini bağlayacak herhangi bir yükümlülük seslendirmedi. Önümüzdeki dönemde Taliban, Afganistan'ın meşru hükümetine yönelik saldırılarını yoğunlaştırabilir ve iktidarı tekrar ele geçirebilir. Böyle bir senaryoya yönelik Amerikan argümanı Afganistan güvenlik kuvvetlerinin kendini savunacak düzeye eriştiği yönünde.
Afgan şehir merkezlerinde, bir raddeye kadar güvenlik kuvvetleri düzeni sürdürebilir ancak kırsal için aynı durum söz konusu değil. Kırsalda muhalifler seyyar bir şekilde düzeni kontrol ederken Afgan askeri, polisi ve istihbarat birimleri üs bölgelerine gömülmüş durumda. Ayrıca Amerikan askerinin 'green on blue' yani Afgan güvenlik kuvvetlerine sızmış muhaliflerin dost unsurlara saldırısını işaret eden tehdit tabiri de dikkate alınmalı. Yani Afgan güvenlik kuvvetleri içinde de bazı sorunlar var.
Taliban'ın ABD ile uzlaşıya varması seçeneği de bir güvenlik garantisi değil. Diğer muhalifler kendi kontrollerindeki bölgelerde, belki de Taliban'a kızıp taraf değiştiren küçük unsurlarla birlikte daha etkin hale gelebilecekler. Ayrıca DEAŞ ve Pakistan kökenli terör örgütlerinin böyle bir anlaşmayı dikkate alacağını beklemek anlamsız.
ABD'nin DEAŞ'a karşı Taliban'ı kullanma anlayışıysa biraz hayal kokuyor. Taliban ABD ile iş birliği yapabilecek bir yapılanma değil. Böyle bir seçeneği öncelikle kendi tabanına anlatamaz. Diğer bir ifadeyle Taliban 11 Eylül saldırıları sonrasında olduğu gibi kendi bildiğini okuyabilir.
ABD geri çekildikten sonra, tekrar Afganistan'a dönmesi zor görünüyor. Sadece hava harekâtlarıyla Afgan hükümetine destek verebilir. Ancak birçok sorun yaşadığı Pakistan ile Afganistan'a yönelik askerî operasyonlar için anlaşması gerekir. Bu girişim de Hindistan – Amerikan ilişkilerini gerebilir.
ABD, artık Hollywood'a konu haline gelen Afganistan 'macerasını' sonlandırdığında asıl stratejik kaybını İran'a karşı yaşayabilir. İran'ın doğusunda konuşlanmış Amerikan varlığının geri çekilmesi İran'ı rahatlatır ve Körfez bölgesine daha rahat kanalize olmasına neden olabilir.
Afgan halkının duyguları ise karmaşık. Zihinlerde hem ABD'nin yanlış uygulamaları nedeniyle Amerikan karşıtlığı hem de radikal terör örgütlerinin iktidarı ele geçirmesi kaygısı var. Güçlü ve kurumsal bir Afgan devleti her iki kaygıya da hitap edebilecek bir çözüm. Ancak Afganistan'da devlet hala tüm ülkeye hâkim değil. Farklı etnik toplumların rekabeti ve hassas dengeyle yürütülen devlet işleri kırılgan görünüyor. Bu noktada Türkiye'nin Afganistan'da sadece askeriyle değil, devlet kurumlarıyla devlet inşasına devam etmesinin 'insani' bir yükümlülük olduğu ortaya çıkıyor.