ABD Başkanı Donald Trump 13 Ağustos'ta Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile İsrail arasında, 11 Eylül'de de İsrail ile Bahreyn arasında bir normalleşme antlaşmasının imzalanacağını ve diğer Körfez ülkelerinin de buna benzer adımlar atmalarını beklediğini duyurdu. Bu duyurunun gereği olarak 15 Eylül'de Trump'ın ev sahipliğinde Beyaz Saray'da İsrail ile BAE ve Bahreyn arasında ilişkileri normalleştiren birer ikili antlaşma ve üç taraflı İbrahim Antlaşması imzalandı. Antlaşmalarda, taraf devletlere göre İsrail-Filistin sorununa zemin oluşturacak metin olarak Trump'ın hazırlattığı Yüzyılın Antlaşması'na da atıf yapıldı.
İmzalanan antlaşmaların temel belge olarak kabul ettiği Yüzyılın Antlaşması (Trump'ın sözde barış planı) Filistinlilere bir devlet öngörmemekte, Kudüs'ün tamamını İsrail'e vermekte ve Filistinli mültecilerin vatanlarına dönemlerine izin vermemektedir. Bu antlaşmalar hiçbir şekilde iki devletli bir çözüme ve Doğu Kudüs'ün statüsüne bir atıf yapmamaktadır. BAE ve Bahreyn rejimleri veya başka bir otorite Mescid-i Aksa'nın bulunduğu mekanları İsrail'e verdiğini resmen ilan edemez çünkü dini ilkelerin ve tarihi gerçekliklerin belirlediği çizgileri bir hiçbir otorite kolaylıkla ihlal edemez.
İsrail'in BAE ve Bahreyn ile imzaladığı antlaşmalar Ortadoğu siyasetini doğal olarak etkileyecektir. Ancak bu etki çok geniş kapsamlı olmayacaktır çünkü daha çok fiili durumun resmileştirilmesini sağlayacaktır. Bu antlaşmalar temel belge olarak kabul ettikleri Yüzyılın Antlaşması gibi Ortadoğu'ya barış ve istikrar da getirmeyecektir. Çünkü bu antlaşmalar da bir barış öngörmemekte, aksine ABD ve İsrail tarafının birlikte hazırladığı tek taraflı bir dayatma sunmaktadır. Dolayısıyla bu antlaşmalar ve belgeler Körfez'deki rejimlere kabul ettirilse de Arap halklarına kabul ettirilemeyecektir.
Körfez ülkeleri masaya oturup bir müzakere yapmadan antlaşmayı imzaladılar. Hatta BAE Dışişleri Bakanı imza masasında bile çok komik bir duruma düşerek neye ve nereye imza atacağını dahi bilmemekteydi. Bu imzalar karşılığında –belgede olmasa da– Trump'ın önceki açıklamaları dikkate alındığında aldıkları tek şey iktidarlarını sürdürmektir. Dolayısıyla bir taviz almadılar, sadece bir garanti almışlardır.
Bu antlaşmaların bölgesel etkilerine bakıldığında aşağıdaki hususlar ön plana çıkmaktadır.
Bir kere, bu antlaşmalar Filistinlilere indirilmiş bir hain darbedir. Arap rejimleri resmen de Filistin'den vazgeçmiş oldular. Filistin devletinin kurulma ihtimalini en azından kısa süreli olarak ortadan kaldırdılar. Geleneksel Filistinli aktörleri devre dışı bırakarak Filistin'i Muhammed Dahlan gibi BAE ve İsrail tetikçisi bir kişiye bırakmak isteyeceklerdir. Zaten bu yöndeki niyet beyanları da antlaşmaların imzalanmasından hemen sonra yapılmaya başlanmıştır. Başka bir deyişle sadece Filistin toprakları değil, Filistinli aktörlerde yok edilemeye çalışılacaktır.
İkinci olarak, bu rejimler bölgedeki İslami hareketlere ve Müslüman halklara her türlü hak gaspı, baskı ve şiddeti uygulama ve bu grupları siyaset dışında tutma konusunda işbirliği yapacaklarını ilan ettiler. Bu, zaten Arap isyanlarının başından beri uygulanan bir siyaset idi, dolayısıyla bu konuda sahada bir değişiklik olmayacak ancak Arap dünyasındaki demokrasi ve siyasal hak taleplerine ciddi bir darbe vuracaktır. Etkili bütün Arap ülkeleri İsrail'in etkisine girince yakın zamanda güçlü bir Arap devletin ortaya çıkmasına imkan olmayacaktır.
Üçüncü olarak, Körfez ülkeleri İran'ın bölgesel yayılmacılığına karşı alınan önlemler bağlamında İsrail ile normalleşme antlaşmaları imzalayarak kendilerini ABD ve İsrail'e daha bağımlı hale getirdiler. İran ile ilişkilerini geliştirme konusunda daha az istekli olacaklar ancak bu daha fazla güvenlik getirmeyecektir. Öte yandan, İran'dan daha fazla Türkiye karşıtı aktörlere yatırım yapılacaktır. Önümüzdeki aylarda Esed ve Hafter gibi aktörlere daha fazla destek sağlanacaktır. Neticede, İsrail'in saldırgan siyasetine ve bölgesel yayılmacılığına engel olabilecek iki önemli bölgesel güç olan Türkiye ve İran tecrit edilmek istenecektir.
Dördüncü olarak, yeni iş birliği alanları ön plana çıkacak. Bu devletler sadece güvenlik sektörlerinde değil, ekonomik alanlarda da İsrail'e bağımlı hale geleceklerdir. Mesela ABD, BAE'ye İsrail ile ilişkilerini normalleştirme karşılığında F-35 satacağını ilan etti. Yani hem İsrail'in güvenliği ve tezleri garanti altına alınmış olacak hem de silah satışını arttırarak bir taşla iki kuş vurulmuş olacak.
Kısacası, bu ve benzeri antlaşmaların imzalanmasıyla "siyasi Arap dünyası" ortadan kaldırılmış olacaktır. Verilen tavizlerin karşılığında Arap rejimlerinin elde edeceği tek şey kırılgan olan iktidarlarının devamının sağlanmasıdır. Öte yandan bölge halklarının baskı altında tutulması için her türlü baskı rejiminin devamı sağlanacaktır. Bu antlaşmaların maliyeti bölge halklarına çıkarılacak, en büyük kaybeden ise Filistinliler başta olmak üzer Arap halkları olacaktır.