1994'te tarihteki en sistematik ırk temelli ayrımcılık rejimlerinden olan Güney Afrika'daki Apartheid rejimi yıkıldı. Nelson Mandela liderliğindeki Afrika Ulusal Kongresi (African National Congress, ANC) ilk kez bütün vatandaşların oy kullanabildiği 1994 genel seçimlerinden yüzde 62 oyla birinci parti olarak çıktı. Mandela, toplumsal uzlaşıyı sağlamak amacıyla çoğunluğun oyunu almasına rağmen "ulusal mutabakat hükümeti" olarak adlandırılan bir koalisyon hükümeti kurdu.
ANC, 1999'da yüzde 66, 2004'te yüzde 69, 2009'da yüzde 69, 2014'te yüzde 65, 2019'daysa yüzde 62 oy alarak 25 yıl boyunca tek başına iktidar olmayı başardı. 29 Mayıs'ta yapılan genel seçimlerin sonuçlarıysa bir ilk. Zira Cuma günü itibariyle sayılmış oylar, ANC'nin yüzde 50'nin altında kaldığını gösteriyor. Bu da ülkenin 25 yıl sonra yeniden koalisyonla yönetilmesi anlamına gelirken ülkeyi en azından yakın gelecekte nelerin beklediğine dair pek çok soru işaretini doğuruyor.
Sandığa Gidilirken Siyasi Atmosfer
Yaklaşık 400 yıl sömürge yönetimi altında yaşayan, ardından uzun yıllar Apartheid rejimiyle yönetilen Güney Afrika'da halkın demokrasiden ve demokrasiyi verdiği mücadeleyle mümkün kılan ve seçimlerde gördüğü teveccühle ülkeyi yöneten ANC'den beklentileri büyüktü. Ülkede siyasal kapsayıcılığın, eşitliğin ve adaletin sağlanması, ekonomik refah düzeyinin artırılması, bunun için istihdam alanlarının oluşturulması toplumun temel beklentileri arasındaydı. Aradan geçen 30 yılda bu beklentilerin devam ettiğini söylemek ANC'nin domine ettiği siyasetin başarı düzeyini ortaya koyuyor. Zengin doğal kaynakları, sanayisi, gelişmiş tarım sektörü, genç iş gücü, uluslararası yatırımcılarıyla Afrika'nın ekonomi devi olan ülke ne yazık ki makro ekonomik göstergelerde yakaladığı başarının benzerini topluma yaymakta gösteremedi. Bunun en temel sebebi ülkede ANC çatısı altında siyaset yapanlar da dahil olmak üzere herkesin fikir birliğinde olduğu yolsuzluklar. Nitekim yolsuzluk konusu seçmenlerin oy davranışını ANC'nin tek başına iktidar olmasını engelleyecek kadar değiştirecek etkiyi üretti.
Nüfusun yüzde 35'ini bulan yüksek işsizlik oranı, bölge ülkelerinden gelen kaçak göçmenler ve bu ikisiyle yakından ilgili olarak yüksek suç oranları seçim sürecinde yolsuzluklar dışında gündeme gelen önemli başlıklar arasında bulunuyor. Bunlara ek olarak ülkenin yetersiz elektrik ve su altyapısı insanların günlük hayatını ciddi biçimde etkileyor. Enerji altyapısının nüfusun ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde olmaması günde sekiz-on saati bulan elektrik kesintilerinin yaşanmasına sebep olurken (hatta bazı bölgelere aylarca elektrik verilemedi), su ve kanalizasyon altyapısının yetersizliği salgın hastalık riskini artırarak toplum sağlığını olumsuz etkiliyor. Her ne kadar bu konular kadar öncelikli olmasa da sosyalist ideolojideki bazı muhalefet partilerinin gündeme getirdikleri toprak reformu konusu ve Batı Cape eyaletindeki bağımsızlık beklentileri de partilerin seçim kampanyalarında yer aldı. Kuşkusuz Güney Afrika'nın son aylarda dünya çapında yakından takip edilmesinin en önemli sebebi, ANC iktidarının İsrail'e yönelik politikası oldu. 7 Ekim 2023'ten sonra atılan İsrail'e yönelik adımlar seçim sathına giren ülkede önemli bir iç politika meselesine dönüşmüş oldu.
7 Ekim'in İç Siyasete Yansımaları
7 Ekim'de Hamas'ın başlattığı Aksa Tufanı Harekatı, bunun akabinde İsrail'in Gazze'de başlattığı savaş ve uluslararası hukuka aykırı davranışları 8 aydır dünya gündeminin ilk sırasında. ANC'nin konuya yaklaşımının ve İsrail'e yönelik tepkilerinin Güney Afrika iç siyasetinde nereye tekabül ettiğini anlamak seçim sonuçlarına etkisini anlayabilmek için önem arz ediyor. Apartheid tecrübesini yaşamış bir ülke olan Güney Afrika'nın dış politikasının temel ilkelerinden birisi benzer tecrübeleri yaşayan halklarla dayanışma içinde olmak. Normal şartlarda Apartheid sonrası dönemde uluslararası ilişkiler disiplini açısından kayda değer bir önemi bulunmayan Güney Afrika-İsrail ilişkileri, apartheid kavramının İsrail'deki izdüşümleriyle mühim hale geliyor. Bunun Güney Afrika siyasetine yansımasıysa siyasi tabanın ezici çoğunluğuna hitap eden ve apartheid karşıtı mücadelenin içinden doğan siyasal partilerin Filistin davasını destekledikleri gerçeğidir.
7 Ekim sonrasının önem arz eden konjonktürel boyutuysa Güney Afrikalı seçmenlerin değişmeye meyilli oy tercihlerini gözden geçirmelerine sebep olacak etkisiydi. Daha açık ifade etmek gerekirse ANC'nin seçmen desteğini kaybetmesini önleyebilecek ve hatta Müslüman seçmenleri ANC lehine oy kullanmaya yönlendirebilecek potansiyele sahip olmasıydı. ANC'nin İsrail'e yönelik adımları seçmenleri arasında safları sıklaştıracak bir mobilizasyon kaynağı olabilirdi. Bu ihtimalin ne derecede gerçekleştiğini kestirebilmek şu aşamada kolay görünmüyor.
Koalisyon Senaryoları
52 ulusal partinin katıldığı seçimlerde 31 Mayıs Cuma günü öğle saatleri itibariyle oyların yüzde 60'a yakını sayıldı. Buna göre ANC yüzde 42, Demokratik İttifak (Democratic Alliance, DA) yüzde 23,3, Ulusun Mızrağı (uMkhonto we Sizwe, MK) yüzde 11,3 ve Ekonomik Özgürlük Savaşçıları (Economic Freedom Fighters, EFF) yüzde 9,5 oy almış görünüyor. Mevcut oy oranları göz önüne alındığında ANC'nin hükümeti kurmak için komünist ve siyahî milliyetçisi EFF ile koalisyon kurması en olası ihtimal gibi görünüyor. Siyasal spektrum içinde radikal bir konumda bulunan EFF'nin söylemlerinde önceki seçimlere göre bir yumuşama olduğu gözlemlenebiliyor. ANC-EFF koalisyonunun EFF'yi ehlileştirmesi, ANC'yi ise daha sol bir söyleme itmesi beklenebilir.
ANC'nin MK ile ittifak kurmasının önündeki en büyük engel, MK lideri Jacob Zuma'nın ANC'nin eski lideri ve ülkenin eski cumhurbaşkanı olması. Zulular nezdinde önemli destek bulan Zuma seçimlere katılma kararı aldığında ANC'yi devrimin ilkelerinden uzaklaşmakla itham emiş, kampanya sürecinde ciddi eleştiriler yöneltmişti. Seçim kurulu Zuma'nın seçimlere katılabileceği yönünde karar verirken Anayasa Mahkemesi daha önceden kesinleşen hapis cezası dolayısıyla bu ay içinde seçimlere katılamayacağına hükmetmişti.
ANC'nin bu şartlarda EFF dışındaki olası koalisyon ortakları yüzde 1-3 arasında değişen oy oranları ile daha küçük partiler olabilir. Güney Afrika siyasetinde uzman olan bazı isimlerin ise ilginç bir teklifi öne çıkıyor. Ülkenin sorunlarının çözümünün yeni bir ulusal mutabakat hükümeti ile mümkün olabileceğini savunan bu isimler ANC'nin DA ile koalisyon kurması gerektiğini iddia ediyorlar. Ancak bu yaklaşımın pek gerçekçi olmadığını belirtmek gerek. Zira ANC'yle en büyük rakibi olan DA arasında ideolojik bir uçurum bulunuyor.
İç ve Dış Siyasete Dair Öngörüler
Önümüzdeki dönem Güney Afrika siyaseti için yoğun bir çalışma mesaisini beraberinde getirecek. Koalisyon hükümetinin kurulmasının ardından iktidar ortaklarının seçim döneminde gündeme gelen sorunların çözümü için çaba göstermesi gerekecek. Spesifik politika konuları özelinde ne yönde adımlar atılacağını şu anda tahmin etmek kolay olmasa da Güney Afrika'nın koalisyonla yönetilmesi demokrasinin güçlenmesi, demokratik yönetişim anlayışının bu vesileyle oluşması/olgunlaşması fırsatı sunacaktır.
Ülkenin iç politika meseleleri ve yönetişim sorunları dolayısıyla dış politika çizgisinin ciddi bir sapmaya uğramayacağı söylenebilir. Bu devamlılık ihtimali, özellikle ANC'nin bir kısmı kendi bünyesinden kopan siyahî tabana sahip partilerle koalisyon kurması durumunda artacaktır. Bu partiler, genel itibariyle ANC gibi sol tandanslı ve doğal olarak dış politika anlayışları da Apartheid sonrası dış politika ilkeleriyle uyumlu. Hükümet kurulduğu zaman Güney Afrika dış politikasına dair de daha rahat öngörüde bulunma imkanı artacak.