15 Temmuz 2016, pek çok ilkin yaşandığı tarihi bir günü ifade eder. Askeri darbe, Türk demokrasisi için "yabancı" bir olgu olmasa da 15 Temmuz Türkiye'deki geleneksel darbe anlayışının dışında gerçekleştirilmiş bir eylemdir. Cumhuriyet dönemindeki askeri müdahaleler ekseriyetle devlet iktidarını ve resmî ideolojiyi temsil eden ordunun kurumsal bir motivasyonla harekete geçmesine dayalıydı. Ancak 15 Temmuz, tamamen sivil dünyada ortaya çıkmış, uluslararası bağlantıları olan kült bir yapının silahlı kuvvetleri araçsallaştırmasından ibarettir.
Bununla birlikte tüm sıra dışılıklarına rağmen nihai kertede 15 Temmuz bir askeri darbe teşebbüsüdür. Failinin FETÖ olması Türkiye'de 2016 yılında dahi kapsamlı bir askeri darbeye kalkışılabildiği gerçeğini değiştirmez. Dolayısıyla 16 Temmuz günü için bu hadiseden alacağımız ilk ders askeri darbelerin halen mümkün ve muhtemel olduğuydu. Nitekim 15 Temmuz'un hemen ardından TSK'nın sivil demokratik kontrolünü sağlamak için yapılan sessiz devrim niteliğindeki düzenlemelerin kapsamı bu alanda ciddi eksikliklerin bulunduğuna da işaret ediyordu. Hemen belirtelim ki bu eksikliklerin giderilememesinde askeri elitlerin elde ettikleri otonomiyi koruma adına gösterdikleri direnç büyük pay sahibidir. Bu statükocu muhalefet ancak 15 Temmuz darbe girişiminin milli bir direnişle bastırılmasının ardından kırılabilmiştir.
Hukuk dışılığın maliyeti
15 Temmuz tüm Türkiye'yi; TSK gibi kritik kamu kurumlarında yıllarca kendini gizleyerek yapılanmış, çeşitli adli ve siyasi operasyonlara girişmiş ve son olarak 251 vatandaşımızın katledildiği, Gazi Meclis'in bombalandığı bir askeri darbeye kalkışmış FETÖ tehlikesiyle yüzleştirdi. Sorulacak çok önemli bir soru bu denli korkunç bir örgütün nasıl bu kadar güç kazabildiğidir? Bu sorunun yanıtı Türkiye'nin ulusal güvenliği için hayati derecede önemlidir. Şayet benzeri bir tehlikeyle tekrar karşılaşılmak istenmiyorsa örgütü ortaya çıkaran, ona yaşam alanı oluşturan koşullar ciddiyetle analiz edilmelidir.
Bu yazıda dikkat çekmek istediğimiz husus FETÖ ve benzeri oluşumları besleyen bir dinamik olarak hukuk devleti ilkesinin sistematik ihlalidir. Yargının egemen güçler tarafından politik bir enstrüman olarak kullanılması, devlet iktidarının kullanılmasında hukuka riayet edilmemesi Türkiye'nin neredeyse bütün bir cumhuriyet tarihi boyunca süregelen kronik sorunları arasındadır. Bunun en başta gelen tetikleyicisi kuşkusuz askeri darbelerdir. Hiçbir meşru kuralla açıklanamayacak darbeler; keyfi ve sorumsuz yönetim anlayışı oluşturmuş, demokratik hukuk devletinin gelişimini sekteye uğratmıştır. Askeri rejimlerin hukuk düzenine verdiği telafisi güç hasarlar devlet ve toplum hayatında denetime kapalı mikro iktidar alanları yaratmıştır ki bu da illegal suç örgütlerinin gelişimi için son derece uygun bir atmosferdir.
FETÖ; 15 Temmuz'a ulaşan süreçte ideolojik taassubun ve denetimsiz devlet kurumlarının varlığından önemli derecede istifade etmiştir. Örgütün TSK'daki yapılanması da buna çarpıcı bir örnek teşkil eder. FETÖ gibi arkaik dini retoriğe sahip bir örgütün ironik bir biçimde uzun yıllar irticayla mücadelenin öncüsü olmuş orduda kırk yıla yakın bir süre kadrolaşabilmesi, esasen hukukun denetimine kapalı süreçler sayesinde olmuştur. Yaşam tarzı, hayat görüşü, başörtüsü gibi şekli kriterler sıradan vatandaşın mağduriyetine sebep olurken FETÖ gibi yapılar için kolayca aşılabilen engellerden öteye geçmemiştir. Veyahut siyaset kurumunun itibarsızlaştırılması, demokratik hükümetlerin baskılanarak seçmen tercihinin anlamsız hale getirilmesi gibi yakın tarihte karşılaştığımız uygulamalar hem FETÖ hem de diğer terör ve suç örgütleri için kaldıraç vazifesi görmüştür.
Hangi amaçla olursa olsun hukukun "esnetildiği" her dönem gelecekteki olumsuz hadiselerin taşıyıcısı olmuştur. Konuya bu perspektifle yaklaştığımızda 15 Temmuz ve FETÖ vakaları; hukuk devletinde ve toplumsal barışın teminatı olarak yargı bağımsızlığında ısrar etmemizin ne derecede elzem olduğunu gözler önüne seriyor. İktidar olmanın tek aracının şeffaf ve meşru siyaset olduğu, iktidarın kuvvetler ayrılığı ve hesap verirlik mekanizmalarıyla denetlendiği bir siyasal düzen FETÖ ve benzeri yapıların panzehiridir. Toplumsal refahı ve milli güvenliği teminat altına almanın yolu da buradan geçer.