Türkiye'nin Irak'taki askeri varlığı ve operasyonları, güvenlik ve dış politika açısından büyük öneme sahiptir. 2019 yılında başlatılan Pençe Harekâtları, PKK'nın Irak'ın kuzeyindeki varlığını sınırlayıp, teröristlerin Türkiye ve Irak arasındaki bağlarını kopartmayı amaçlamaktadır. Günümüzde Metina, Zap ve Avaşin bölgelerinde yoğunlaşan bu operasyonlar, TSK'nın söz konusu bölgelerde kalıcı üsler kurarak PKK'nın yeniden yapılanmasını engellemeyi hedeflemektedir.
2023 yılında operasyonlarda belirgin bir artış gözlemlenmiştir. Bu operasyonlar, PKK'nın lojistik ve hareket kabiliyetlerini bozmayı ve örgütün faaliyetlerini sınırlamayı amaçlamaktadır. Yeni askeri üslerin kurulması ve mevcut üslerin güçlendirilmesi, bu stratejinin önemli bir parçasıdır. Ancak bazı bölgelerde operasyonlar sırasında çevresel ve lojistik engellerle karşılaşılmakta ve TSK'nın mücadelesi zorlaşmaktadır.
Fakat Irak'ta sadece askeri operasyonlar değil, aynı zamanda önemli diplomatik ve siyasi gelişmeler de yaşanmaktadır. Türkiye'nin Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile olan ilişkileri, PKK ile mücadelede kritik bir rol oynamaktadır. KDP ile Türkiye arasındaki yakın ilişkiler, operasyonların etkinliğini artırırken, KYB'nin tutumu ve Süleymaniye bölgesinin PKK tarafından sığınak olarak kullanılması, Türkiye için bir rahatsızlık kaynağıdır. KYB lideri Bafel Talabani'nin hem Irak PKK yapılanması hem de Suriye PKK yapılanması ile sürdürdüğü yakın ilişki birçok kez gündeme de gelmiştir.
Bölgedeki iç siyasi dinamikler de Türkiye'nin operasyonlarını dolaylı olarak etkilemektedir. Irak merkezi hükümeti ile Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY) arasındaki ilişkiler, PKK ile mücadelede önemli bir faktördür. Türkiye'nin KBY ile iş birliği PKK'nın hareket alanını daraltırken, merkezi hükümetin tutumu ve iç siyasi çekişmeler, operasyonların etkinliğini geçmişte sınırlandırmıştır.
Kuzey Irak'taki askeri operasyonlar, insani ve sivil etkiler de doğurmaktadır. Sivil nüfusun korunması, operasyon ve çatışma durumunun yerel halkı gerektiğinden daha fazla etkilememesi bölgesel güvenlik ve sürdürebilir bir çözüm için önemli hususlardır.
Türkiye'nin Irak'taki askeri operasyonlarının gelecekte nasıl şekilleneceği, bölgedeki güvenlik dinamikleri ve siyasi gelişmelere bağlıdır. Gelecek yıllarda Türkiye'nin stratejik hedefleri, PKK'nın tamamen etkisiz hale getirilmesi ve Irak'ın kuzeyinde kalıcı bir güvenlik ortamının sağlanmasıdır. Bu bağlamda Türkiye'nin operasyonel taktiklerinde ve stratejisinde bazı değişiklikler yapılması beklenmektedir.
Son aylarda yaşanan gelişmeler, Türkiye, Irak ve KBY arasında PKK ile mücadelede bir iş birliğine yol açmıştır. 23 Ocak 2024'te MİT Başkanı İbrahim Kalın bu görev vasfında Irak'a ilk resmi ziyaretini gerçekleştirmişti. Kalın, bu ziyaretinde Irak Cumhurbaşkanı Abdüllatif Reşid, Irak Başbakanı Muhammed Şiya Es-Sudani, Şii ve Sunni gruplar ile Türkmenlerin temsilcileri ile görüştü. Görüşmede terörle mücadele iş birliği, kalkınma yolu ve Gazze meselesi ele alındı. Birkaç gün sonra tekrar Irak'a gidip, bu sefer Erbil'de temaslarda bulundu. Bu ziyarette de ana konu PKK ile mücadeleydi. Burada özellikle Talabani ve PKK arasında oluşmuş bağlantılardan rahatsızlıklar dile getirildi. 15 Mart'ta ise Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın Irak'ta güvenlik zirvesine katıldılar. Bu görüşme ardından Irak merkez hükümeti PKK'yi yasaklı örgüt olarak ilan etti.
Söz konu gelişmeler ayrıca Kalkınma Yolu kapsamında incelenmelidir. Kalkınma Yolu projesi hem Türkiye hem KDP hem de Irak merkez hükümeti için stratejik bir projedir. Hayata geçirilmesi üç aktör içinde kritik olduğu için Kalkınma Yoluna tehdit oluşturan yapılanmalar üç aktörün düşmanı konumundadur. PKK bu noktada birincil tehdit olarak görülmektedir. PKK'nın Irak'ta yasaklanmasından bir ay sonra, Türkiye ile Irak merkez hükümeti Kalkınma Yolu projesi kapsamında anlaşmalar imzalamıştır.
Öte yanan KDP ile iş birliğinin sürdürülmesi ve KYB'nin PKK'ya verdiği desteğin azaltılması, operasyonların başarısı açısından kritik öneme sahiptir. Irak merkezi hükümetinin de bu süreçte nasıl bir rol oynayacağı, Türkiye'nin bölgedeki stratejisini etkileyebilir. Merkezi hükümetin Türkiye ile iş birliği yapması, PKK'nın hareket alanını daha da daraltabilir.
Bölgesel dinamikler, Türkiye'nin operasyonlarının seyrini belirleyen önemli faktörlerden biridir. ABD ve İran'ın bölgedeki etkisi, Türkiye'nin stratejisini doğrudan etkilemektedir. İsrail ve İran arasında artan gerilim Kalkınma Yolu'nun hayata geçmesinde ve bölgede terörle mücadele konusunda zorluklar yaratacaktır. İran'ın kendi çıkarlarını korumak için yapabileceği hamleler, Türkiye'nin süreç yönetimini karmaşık hale getirebilir.
Türkiye'nin Irak'taki askeri operasyonları, çeşitli zorluklar ve fırsatlar barındırmaktadır. Beklenen zorluklar arasında çevresel koşullar, lojistik sorunlar ve PKK'nın olası adaptasyonları yer almaktadır. Ancak Türkiye için önemli fırsatlar da mevcuttur. Bölgedeki etkisini güçlendirmek, PKK ile daha etkili mücadele etmek ve bölgesel istikrarı sağlamak, Türkiye'nin stratejik hedefleri arasındadır.
İlk günden beri bölgedeki teröristler Matin dağındaki TSK üssünü hedef almaktadırlar. Son olarak 23 Aralık saldırısında 6 şehit, 12 Ocak saldırısında 12 şehit verilmişti. Nitekim bu üs PKK için bir hayati tehdit oluşturmaktadır. Kilit kapanırsa ve olası bir Gara operasyonu başlarsa, Matin üssü Türkiye tarafından muhtemelen lojistik bir merkez olarak kullanılacaktır. Aynı zamanda PKK'nin şu anda temizlenme süreci devam eden Metina kamplarıyla Avaşin, Kandil ve Hakurk kampları arasındaki hat kesilmiş olacaktır.
Öte yandan Türkiye, PKK'nın tamamen etkisiz hale getirilmesi ve bölgesel istikrarın sağlanması için kapsamlı ve çok yönlü bir strateji benimsemektedir. Bu strateji, bölgedeki aktörlerle iş birliğini güçlendirmeyi ve PKK'nın hareket alanını daraltmayı hedeflemektedir.
Sonuç olarak, Türkiye'nin Irak'taki askeri operasyonları, bölgesel güvenliğin sağlanması, ulusal güvenliğin korunması ve bölgenin gelişmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Gelecek yıllarda bu operasyonların nasıl şekilleneceği, Türkiye'nin bölgedeki stratejik hedeflerine ulaşma kapasitesine bağlı olacaktır. Türkiye, kapsamlı ve çok yönlü bir strateji ile bölgedeki güvenlik dinamiklerini şekillendirmeye devam edecektir.