Türkiye'nin en iyi haber sitesi
M. TAKİ KURTOĞLU

Futbolda Şiddet ve Taraftar Sosyolojisi

Ülkemiz geçtiğimiz hafta futbol ve taraftar dengelerini yerinden oynatacak elim ve bir o kadar da düşündürücü olay yaşadı. 11 Kasım 2023'de oynanan MKE Ankaragücü-Çaykur Rizespor maçının ardından MKE Ankaragücü başkanı Faruk Koca maçın orta hakemi Halil Meler'e yumruk attı. Yumruğun isabet etmesiyle H. Umut Meler yere düştü. Bu esnada yerde de birkaç tekmenin isabet etmesiyle Meler yaralandı ve hemen hastaneye kaldırıldı.

Olay tüm ülke kamuoyunda büyük bir tepkiyle karşılandı. Devletin yetkili kademeleri ve ilgili meslek grupları olaya şiddetli tepki gösterdiler. Gecenin ilerleyen saatlerinde gerekli hukuki işlemlerin de ivedilikle tamamlanacağı bilgisi basın ile paylaşıldı.

Dünya basınında da kendine yer bulan bu hadise ülke futbolunun marka değeri açısından özellikle futbol federasyonunun önceliklerini de zedelemiş oldu. Olayın ardından olağanüstü toplanan federasyon yetkilileri tüm lig maçlarının 1 hafta süreyle ertelendiğini açıkladı.

Futbol Kulüpleri ve Başkanlık "Kurumu"
Futbol kulüplerinin yönetim ve yönetilme şekilleri ülkelere göre farklılık göstermektedir. Özellikle son yıllarda Avrupa'da yaygınlaşan kulüp satışları ile birlikte profesyonellerin yönetimde olduğu yapılar söz konusu iken, yine satılan kulüplerin yönetiminde kulüp vakıflarının da söz sahibi olduğu modeller ön plana çıkmaktadır. Her ne kadar son yıllarda başarısız yönetilen kulüpler tartışma konusu olsa da genel anlamda özellikle İngiltere'de kulüplerin özelleşmesi ve sonrasında organizasyonun dünyanın en popüler futbol ligine dönüşmesi kulüplerin sermaye gruplarınca satın alınmasını hızlandırdı.

Fakat bu durum, ülkemizde çok makul karşılanan bir yöntem değil. Bunun iki temel sebebi bulunuyor. Öncelikle kulüp de olsa eğer bir ürün satılacaksa müşterinin/alıcının bu yatırımından kar edeceğine ikna olması gerekir. Ülkemizde futbol kulüplerinin finansal tablolarının son derece kötü olması futbol kulüplerinin yatırımcılar tarafından talep görmemesine sebep oluyor. Bunu takiben ülkemizdeki takım taraftarlarının kulüplerini kutsal görmelerinden kaynaklanan ve kimsenin sahip olamayacağı kadar kutsal bir olguya dönüştürmelerini ikinci temel sebep olarak ifade edebiliriz.

Öte yandan ülkemizde kulüp başkanlığı seçimleri kulüplerin kendi tüzüklerince belirlenen usuller ile düzenlenmektedir. Pratikte ise başkan olmanın ilk ve en önemli şartı, başarılı bir iş insanı olmaktan geçiyor. Bunun da anlaşılabilir sebepleri var. En önemli sebebi finansal kriz içerisinde olan kulüplerin para yönetmeyi bilen kişilerce yönetilmesi. Bunun yanında gerek devlet ile anlaşmalar yapabilecek gerek bankalar ile görüşebilecek gerekse birey olarak kulübün ihtiyaçlarına yönelik kişisel kredi açabilecek veya kullanabilecek olması gerekiyor.

Bu özelliklere sahip başkanlar da zaman içerisinde kendilerini kulübün sahibi olarak görmeye ve kişisel ve profesyonel olmayan kararlar almaya başlıyorlar. Özellikle büyük camiaların başkanı sıfatı taşımanın Türkiye gibi futbol ülkelerinde başkanlığın yanına bir de "kutsanmış camiaların liderliği" eklendiğinde başkanların kendilerini "yarı tanrı" olarak görmeleri kaçınılmaz bir son olarak karşımıza çıkıyor. Kulüp yönetimlerinin aldığı yanlış kararları saha dışı spekülatif açıklamalar ve bu açıklamalar etrafında camialarını konsolide etmeleri duyguların aklı gölgelemesine sebep oluyor. Sınır aşıldığında ise geçtiğimiz hafta gerçekleşen üzüntü verici hadiseler tecrübe ediliyor. Taraftarların irrasyonel olmaları, federasyon ve kulüp yöneticilerinin bilinçli ya da bilinçsizce bu ateşe benzinle yaklaşmaları ise işlerin kontrolden çıkmasına sebep oluyor.

Zor zamanlarda agresif açıklamalarla kitlelerini bir arada tutmaya çalışan kulüp başkanları yapacakları potansiyel eylemleri de böylece "meşrulaştırmış" oldular. Başka kulüp başkanı ya da yöneticisi benzer bir eylem yapsaydı da o kulübün taraftar gruplarının bir kısmı tarafından desteklenmeye devam edecekti. Kulüplerin kutsandığı ülkemizde kulüp başkanlarının hele ki camiasıyla bütünleşmiş isimlerin yapmış oldukları her eylemin makul karşılanacağı gerçeği bu olayda görüldüğü gibi ispatlanmıştır.

Taraftar, Camia ve Mutlak Haklılık
Öte yandan futbol taraftarlığı hemen hemen dünyanın her yerinde benzer şekillerde yaşanmaktadır. Takım tutma referansları farklı olsa da taraftar davranışları genellikle aidiyet, üzüntüde ve sevinçte beraber olma ve kitlesel duygudaşlık etrafında kümelenmektedir. Takım tutma referansı ister mikro milliyetçilik, ister mezhepçilik, ister çevresel faktörler isterse de sınıfsal gruplar içerse de taraftar hareketlerinin ortak özellikleri bulunmaktadır.

Taraftarlığın tüm dünyada gözlemlenebilen ilk ortak özelliği beraber hareket etme dinamiğidir. Stadyuma giden taraftarların takımları ile ilgili konuların neredeyse tamamında ortak duygu ve düşünceye sahip olmaları pek çok taraftar kitlesinde gözlemlenebilir. Mesela bir futbol kulübünün teknik direktörünün değişme düşüncesi stadyumda dillendirilmeye başlandıysa bu genel anlamda tüm taraftarların fikridir. Aynı şekilde istenmeyen başkan ya da futbolcu da stadyum özelinde taraftarların uzlaşıyla belirlenmiştir.

Bu bağlamda ülkelere göre farklılık gösterebilen asıl etken, bireylerin taraftarı olacakları belirleme şeklindeki değişkenliktir. Bu değişkenler çevresel faktörler paydasında ifade edilebilir. Ülkemizde ise baskın olan eğilim, tutulan takımın aile bulunan birinden olumlu ya da olumsuz etkilenerek veya mahallede, okulda yakın olunan arkadaş çevresi aracılığıyla belirlenmesidir.

Ancak ülkemizdeki stadyumlarda futbol dışındaki olaylara verilen tepkiler ya da protestolar hiçbir taraftar kitlesinin tamamını kapsamamaktadır. Türkiye'deki futbol taraftarları yalnızca takımları ile ilgili konularda ortak fikirlere sahiptirler. Dolayısıyla farklı kesimlerden çeşitli grupları kapsayan "camialar", sahip olduğu potansiyel güç ile kulüpler bazında etki alanlarını ifade eder. Medyada, siyasette, bürokraside ve iş dünyasında etkin olan kulüpler, camia çatısı altında taraftar gruplarını konsolide etmek ve kendilerine fayda sağlamak için pek çok spor dışı argümanı kullanabilirler.

Herhangi bir kulüp taraftarının kulübe olan bağlılığının irrasyonel olmasının temel sebebi de bu ilişkinin rasyonel bir zemininin olmamasıdır. Tamamen duygusal temellere dayanan bu ilişki kulübün başarısının yanı sıra haklarının korunması konusunda da son derece irrasyonel bir tavır göstermektedir. Zira ortada uzun yıllardır rekabet halinde olan takımların uğradıkları haksızlıklar gibi haksız yere elde edilen kazanımlar da mevcuttur. Fakat camialar uğradıkları haksızlıkları öne çıkarma konusunda mahir olmalarına rağmen kendi lehlerine veya rakipleri aleyhine gelişen durumlarda suskun kalmaktadır. Taraftar açısından bakıldığında buna gerek de yoktur.

Dolayısıyla rekabetin ve duygusal yoğunluğun bu denli yoğun olduğu bir alanda kulüp, taraftar ve camiaların kendi aleyhine olmadığı müddetçe yapılan tüm haksızlıklara karşı susmaları veya örtülü bir şekilde desteklemeleri aynı zamanda kulüplerine her zaman haksızlık yapılabileceği ön kabulü düşüncesi ile örtüşmektedir. Adalet algı ve duygusunun zarar gördüğü bir sosyal yapıda bireylerin irrasyonel eylem sınırlarını aşması da doğal bir sonuçtur.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA