Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TALİP KÜÇÜKCAN

ABD'nin İslam dünyasındaki imajı niçin kötü?

Obama'nın bir adım ileri, iki adım geri diye özetlenebilecek, çelişkilerle dolu Ortadoğu söylemi, İslam dünyasına yönelik konuşmalarının inanılırlığına ve güvenilirliğine gölge düşürüyor

Kamuoyu araştırmaları, İslam dünyasında ABD ve Obama yönetiminin imajının hâlâ olumsuz olduğunu gösteriyor. Pew Araştırma Merkezi'nin nisan ayında yedi İslam ülkesinde yaptığı araştırma sonuçları Başkan Obama'nın hâlâ yeterli güveni veremediğini, Türkiye, Mısır ve Pakistan gibi nüfusu büyük ülkelerde olumsuz imajların daha yüksek olduğuna işaret ediyor. ABD'li uzmanlar başta olmak üzere Batılılar, sonuçları şaşırtıcı bulmakta ve ABD yönetiminin iyi anlaşılmadığını düşünmemektedir. Böyle düşünenlerin iki konuyu doğru okuyamadıklarını söylemek mümkün. Birincisi, İslam dünyasındaki siyasi ve sosyolojik gerçekliği doğru okuyamıyorlar, ikincisi ABD yönetimi ve Başkan Obama'nın çelişkili ve zikzaklı çizgisini görmezden geliyorlar.

ABD yönetiminin güven tazeleme çabaları

11 Eylül saldırıları sonrasında terörle mücadele adı altında yürütülen güvenlik eksenli politikalar özellikle İslam dünyasında ABD'ye yönelik tepkileri artırmış, kurgu olduğu sonradan apaçık anlaşılan nedenlerle 2003'te Irak'ın işgali, Türkiye de dâhil İslam ülkelerinde ABD'ye beslenen güveni iyice sarsmıştı. Obama, ABD'nin terör değil İslam'la savaştığı algısının derinleşmeye başladığı bir siyasi atmosferde ılımlı mesajları ile Bush dönemi şahin çizginin geride kalacağını ilan ederek yeni bir dış politika izleyeceği izlenimi yaratmıştı. 7 Nisan 2009'da Ankara'da TBMM'de yaptığı konuşmada söz konusu yeni politikanın ipuçlarını da vermişti. ABD'nin İslam ile değil terör ve aşırılık ile mücadele ettiğinin, İsrail- Filistin çatışmasının adil bir çözüme kavuşturulması için Türkiye ile birlikte çalışacağının altını çizmişti. 4 Haziran 2009'da Kahire'de merakla izlenen konuşmasında "ABD ile İslam dünyası arasında karşılıklı çıkar ve saygıya dayanan yeni bir başlangıç aramağa geldim" demiş ve Filistinlilerin yasal isteği olan onur ve kendi devletlerine sahip olma hakkına sırt çevirmeyeceğini de sözlerine eklemişti. İslam dünyasında kimilerinin mesafeli durduğu ve temkinli yaklaştığı bu ifadeler, Müslüman kamuoyunda genelde olumlu yankı yapmış ve beklentileri artıran bir rol oynamıştı.

Obama çelişkilerini aşamıyor

Her ne kadar Başkan Obama'nın konuşmaları ilk anda bir iyimserlik havası yaratmış olsa da, bunun söylemsel düzeyde kaldığı, sorunların çözümüne yönelik politikalar geliştirilmediği kısa zamanda anlaşıldı. Obama yönetimi cesur adımlar atamadı. Irak'tan çekilme sözü vermesi olumlu karşılandı ancak sürecin uzaması ve Irak işgalinin yarattığı insani kayıplar ve ekonomik çöküntünün tamirine yönelik bir girişim görülmedi. Dahası Irak siyasi bir kaosa doğru sürüklenirken ABD, Afganistan'daki askeri varlığını artırma kararı aldı. İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarında yeni yerleşimler kurmasına göz yumdu, İsrail'i kınayan BM kararlarını veto etmeyi sürdürdü. Aynı İsrail'in Gazze saldırılarına sessiz kaldı ve dokuz Türk vatandaşının öldürülmesi ilesonuçlanan Mavi Marmara olayında da müttefiki Türkiye'nin beklediği tepkiyi göstermedi. Tunus ve Mısır'daki demokratikleşme ve sivilleşme hareketinin ilk günlerinde ürkek ve çekingen bir politika izledi. Demokrasi ve insan hakları söylemi ile dünya sahnesine "yeniden öncülük etmek" için çıkacaklarını ilan eden Obama yönetiminin İslam dünyasındaki gelişmelere ilişkin ikircikli yaklaşımı ve İsrail- Filistin sorununun çözümünde inisiyatifi yitirmesi, ABD'den beklentileri büyük oranda zayıflattı. Obama'nın geçen hafta yaptığı iki konuşma ABD yönetiminin Ortadoğu'ya ilişkin politikalarının lobilerin esiri olduğunu ve çelişkilerin süreceğini bir kez daha teyit etti. Obama, büyük değişimlerin yaşandığı Ortadoğu'daki gelişmelere seyirci kalmadıklarını göstermek için yaptığı ilk konuşmada otoriter rejimlerin meşruiyetlerini kaybettiklerini kabul etmeleri gerektiğini vurgularken, halk hareketlerini ve Filistinlilerin kendi devletlerini kurma isteklerini desteklediklerini belirtti. İsrail'in 1967 öncesi sınırlara çekilmesi gerektiğinin de altını çizdi ki bu Arap dünyasının İsrail'i meşru bir devlet olarak tanımalarının yolunu da açacak bir seçenekti. Bu konuşmadan birkaç gün sonra Obama, ABD'deki en etkili Yahudi lobilerinden Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi'nde yaptığı konuşmada ise, 1967 sınırlarına dönüşün mümkün olmadığını belirterek bir anlamda işgal altındaki yerleşimlerin meşruiyetini kabul etti ve İsrail'in hâlâ sürdürdüğü benzer politikalarına dolaylı da olsa yeşil ışık yaktı. Başkan Obama'nın bir adım ileri, iki adım geri biçiminde özetlenebilecek çelişkilerle dolu Ortadoğu söylemi, İslam dünyasına yönelik yaptığı konuşmaların inanılırlığına ve güvenilirliğine gölge düşürmektedir. Dahası yeni açılımlara açık olduğu izlenimi verme konusunda mahir olan Obama'nın son konuşmasında Afganistan'dan ABD askeri gücünü çekip çekmeyeceğine değinmemesi, Gazze'deki Filistin halkının seçimle iş başına gelen meşru temsilcisi Hamas'ın en azından El-Fetih ile barıştıktan sonra muhatap alınıp alınmaması konusunda sessiz kalması, İslam dünyasında sorgulayıcı bakışın dikkatinden kaçmamıştır. ABD yönetimi İslam dünyasındaki imajının niçin olumsuz olduğunu anlamak istiyorsa hem söylem hem de politikaları açısından kendi çelişkilerini, ikircikli yaklaşımlarını ve lobilerin etkisini gözden geçirmelidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA