Başkan Trump'ın 2016 seçimleri öncesinde bütün Cumhuriyetçi rakiplerini alt ederek partinin adayı olması ve seçilmesine kesin gözle bakılan Hillary Clinton'ı delege sayısında geçerek başkan seçilmesi Amerikan siyasi tarihinin en büyük sürprizlerinden biri olarak tarihe geçti.
Trump'ın seçilmesinde 2008 ekonomik krizi ve Irak işgalinin siyasi mirasları en büyük etkenler olmuştu. Kampanya döneminde ise Clinton'a karşı aşırı güvensizlik ve seçmenin tamamen farklı bir aday isteği belirleyiciydi.
Trump'ı destekleyen kitlelerin kendisi ne derse desin desteğini sürdürmesi onun Rusya'ya ilişkin olumlu sözleri için de geçerliydi. Trumpçı tabanın desteğine karşılık seçimlere Rus müdahalesinin araştırılması gerektiği yönündeki yoğun kamuoyu baskısı oluştu. Bu durum Trump'ın şu günlerde başını ağrıtan ve belki de görevden azil sürecini başlatabilecek bir soruşturmanın açılmasıyla sonuçlandı.
Rusya'nın Amerikan seçimlerine müdahale ettiğine ilişkin tartışma etrafında siyasi tecrübesi olmayan ve adeta aklına geleni söyleyen tarzıyla Trump'ın Rusya'ya yakın söylemleri Clinton'ın "Rusya'nın kuklası" suçlamasına yol açmıştı. İstihbarat birimlerinin Rus müdahalesi bulgularını Başkan Obama'ya sunmalarına rağmen Obama'nın seçime müdahale etmiş görünmek istememesi bu konudaki soruşturmanın nispeten sessiz yürütülmesine yol açmıştı. Trump Rus müdahalesinin başkanlığının meşruiyetine halel getireceğini düşünüyor olmalı ki istihbarat birimlerinin konsensüsüne rağmen uzun süre müdahalenin gerçekleşmediğini savundu. Göreve geldikten sonra Pentagon dışında bütün güvenlik bürokrasisi liderliğine savaş açmış görüntüsü veren Trump Rusya'nın kendi lehine seçimlere müdahale ettiği tezini sert biçimde reddetmeye devam etti.
Trump'ın başkan seçilmesi ve Adalet Bakanı Sessions'ın göreve gelmesiyle birlikte Rusya'nın seçime müdahalesinin araştırılması yönündeki kamuoyu ve siyasi baskı had safhaya ulaşmıştı. Kongrede Rusya soruşturulması başlatılmasıyla bu baskı daha da artmıştı.
Adalet Bakanlığı kendi soruşturmasını başlatmak ve Adalet Bakanı Sessions da Trump kampanyasının parçası olduğu için soruşturmadan çekilmek zorunda kalmıştı.
Trump, Sessions'ın hukuki olarak kendisinin de soruşturmanın hedefi olabileceği dolayısıyla soruşturmayı yönetemeyeceği için soruşturmadan çekilmesini halen affetmediği bir sadakatsizlik örneği olarak görüyor.
Trump Özel Savcı Mueller soruşturmasını yerden yere vuruyor ve illegal olduğunu dahi iddia ediyor ancak "soruşturmaya müdahale" suçu işlememek için Mueller'in işine son veremiyor. Mueller'in yürüttüğü soruşturma şu ana kadar Trump kampanyasında bulunan birçok isme yönelik dava açılmasıyla sonuçlandı. Trump'ın avukatlarıyla da başkanın ifade vermesi için pazarlıklarına devam eden ancak şu ana kadar sonuç alamayan Mueller'in başkanı mahkeme kararıyla ifade vermeye zorlaması ihtimali var ancak buradan doğabilecek hukuk savaşının Anayasa Mahkemesine kadar gitmesi mümkün.
Mueller'in Trump'ı sorgulaması ve soruşturmasını tamamladığı aşamada hazırlayacağı rapor Kongrede Başkan'ı azil etmek isteyenler için zemin teşkil edebilecek.
Mavi dalga
Önümüzdeki kasımda ara seçimlerin sonuçları bu anlamda belirleyici olacak.
Ekonomik verilerin son derece iyi olması Trump'a avantaj sağlıyor. Ancak Demokratların sol liberal kanadı, azınlıklar ve özellikle kadınların Başkan'a tepkisinin bir "Mavi Dalga" oluşturarak Kongre'nin alt kanadı Temsilciler Meclisinde çoğunluğun Demokratlara geçmesini sağlayacağı beklentisi güçleniyor. Bunu başarabilirlerse Trump'a karşı görevden azil sürecini büyük ihtimalle başlatacaklar. Görevden azil için Temsilciler Meclisinde çoğunluk oyu yetmesine rağmen Senatoda üçte iki çoğunluk gerektiği için azlin gerçekleşmesi neredeyse imkansız. Ancak azil sürecinin başlatılması Trump yönetimi yetkililerinin Kongre tarafından sorgulanması ve iş yapamaz hale gelmesi anlamına gelecek. Bu senaryoda siyasi olarak son derece büyük bir darbe alacak olan Trump'ın 2020'de hakkında azil süreci başlatılmış bir başkan olarak tekrar aday olması zorlaşacak.
Kasım seçimlerine giderken Trump'ın Cumhuriyetçi Parti'yi "Trumpçı" çizgiye dönüştürdüğü ve parti içindeki popülaritesinin oldukça yüksek olduğunu hatırlamak gerekiyor.
Ön seçimlerde Trumpçı olmayan Cumhuriyetçi adayların çoğu kaybetti ve merkeze yakın görünen adaylar ya emekliye ayrılıyor ya da marjinalleşiyorlar. Öte yandan Demokrat Parti içinde de benzer şekilde sol liberal kanatla merkeze yakın kanadın bariz farkları öne çıkıyor ve sol liberal tabanın daha motive olduğu görünüyor. Bu tabanın partiyi tamamen dönüştürebildiğini söylemek zor ancak ön seçimlerdeki başarılarına bakılırsa Demokrat Parti'nin Trump'ın sağ uç siyasetine karşı sol uç siyasete doğru kaydığını gösteriyor.
Amerikan siyasetinin en kutuplaştığı dönemlerden birini yaşıyoruz ve Başkan Trump bu olgunun en öne çıkan aktörü konumunda. Bu kutuplaşmadan büyük siyasi kazanç elde eden Trump'ın kasım seçimlerinde Cumhuriyetçilerin Temsilciler Meclisindeki çoğunluğu kaybetmesi durumunda oldukça zor durumda kalacağını söylemek mümkün. Kasım seçimlerinin 2020 başkanlık kampanyası için de belirleyici olacağını göz önünde bulundurursak Trump'ın için kasımın ne kadar önemli olduğu anlaşılabilir.
Bu bağlamda Trump'ın en sadık destekçileri olan Evanjelistlerin desteğini devam ettirmeleri kaygısının Türkiye gibi bir müttefikine Brunson davası üzerinden bu kadar sert bir tavır takınmasının nedeni olduğunu söyleyebiliriz. Kasım seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti'nin başarısı için Trump'ın daha agresif adımlar atmak isteyeceğini tahmin etmek zor değil.