Türkiye'nin Afrika açılımı 1998 yılında ortaya konan eylem planıyla başlatılmıştı. Bu planın 2003 yılında ekonomik çerçevesi hazırlanmış, 2005 yılında Türkiye'de Afrika Yılı ilan edilerek Sahra-altı Afrika'da Sudan, Etiyopya ve Somali pilot ülkeler olarak seçilmişti. Aslında Bülent Ecevit hükümeti döneminde ortaya konan Türkiye'nin Afrika ülkelerine açılımı Ak Parti döneminde, siyaseten Turgut Özal ve Necmettin Erbakan gibi liderlerin başlattığı girişimlerin kurumsallaşma boyutunu ve ekonomik olarak Afrika ülkelerinde artan talep ile Türkiye'de artan arzın buluşturulmasını teşkil etmişti.
Bu yönde Türkiye, Afrika ülkeleri ile ilk zirvesini 18-21 Ağustos 2008 tarihleri arasında İstanbul'da gerçekleştirmiş, ikincisini de 19-21 Kasım 2014 tarihleri arasında Ekvator Ginesi'nde gerçekleştirmişti. Bu zirvelerden ilki Türkiye'nin Afrika'yla olan ilişkilerinde yeniden planlamayı ifade ederken, ikincisi Afrika Birliği tarafından stratejik ortak ilan edilen Türkiye'nin kıtada yeni açılan büyükelçiliklerinin de sunduğu imkanlar doğrultusunda kurumlar arası iş birliklerinin güçlendirilmesinden dolayı "kurumsallaşmayı" ifade etmekteydi. 2014'den bugüne hem Türkiye siyasetinde hem Afrika siyasetinde hem de Türkiye'nin bu ülkelere yönelik politikalarında pek çok yeni gelişmeler yaşandı. Bu minvalde Türkiye'nin Afrika ülkelerine yönelik kalkınma yardımları ve ticaret temelli dış politikası, hem Türkiye'nin bölgesel kriz alanlarında aldığı inisiyatiflerle güvenlik aktörü olarak öne çıkması hem de Afrika ülkelerinin bu yönde taleplerinin artması, Türkiye'nin Afrika'daki politika alanlarının geliştiğine işaret etmektedir.
Üçüncü Türkiye – Afrika Ortaklık Zirvesi kapsamında 2022-2026 döneminde Türkiye ile Afrika ülkeleri arasında uygulanacak projeler ele alınmaktadır. Söz konusu projeler kapsamındaki Eylem Planı çerçevesinde, önümüzdeki beş yılda kıtadaki güvenlik, ticaret, yatırım ve sanayi, eğitim, bilim, teknoloji ve inovasyon, gençlik ve kadın gelişimi, altyapı geliştirme ve tarım ile sağlık alanlarında iş birliği projelerinin hayata geçirilmesi planlanmaktadır. Bu kapsamda gerek ilgili bakanlar ve bürokratların ikili görüşmeleri gerekse Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Afrika ülkelerinin devlet başkanları ile gerçekleştirdiği görüşmeler, bu hedefler doğrultusunda Afrika ülkeleri ile Türkiye arasındaki siyasi, ekonomik ve güvenlik alanlarındaki ilişkilerin geliştirilmesi açısından önemlidir. Dolayısıyla, "Birlikte Kalkınma ve Refah için Güçlendirilmiş Ortaklık" temasıyla üçüncüsü düzenlenen Türkiye – Afrika Zirvesi, ilişkilerde "derinleşme" aşamasına geçileceğine işaret etmektedir.
Türkiye'nin Afrika'daki Varlığı ve Politikanın Sürdürülebilirliği
Türkiye özellikle 2005 yılından bu yana Afrika ülkelerindeki angajmanlarını artırmaktadır. Bu durum 2014 yılında gerçekleştirilen ve ilişkilerde kurumsallaşmaya ivme kazandıran ikinci zirveyle birlikte daha net görülmektedir. Türkiye'nin mevcut durumda Afrika'da 43 ülkede Büyükelçiliği, 22 ülkede TİKA'nın Proje Koordinasyon Ofisleri, 26 ülkede 175 Maarif Okulu, 10 ülkede Yunus Emre Enstitüsü Merkezi, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı'nın (YTB) Afrika ülkelerinden öğrencilere sağladığı lisans, yüksek lisans ve doktora bursları (2010-2019 yılları arasında 5259 öğrenciye burs sağlanmıştır) ve Afrika'nın 40 ülkesinde 61 noktaya Türk Hava Yollarının uçuşları bulunmaktadır. Bunların yanı sıra Türk Silahlı Kuvvetleri Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nde Barışı Koruma ve Sürdürme Operasyonlarına katılırken, Libya ve Somali'de askeri eğitim üslerine sahiptir. Ayrıca yine güvenlik alanında Türkiye 19 Afrika ülkesinde askeri ataşelik bulundurmakta ve güvenlik alanında iş birliği çalışmaları yürütmektedir. Bu verilerden hareketle Türkiye'nin Afrika'da siyasi, kültürel ve güvenlik alanlarında kazan kazan temelinde ortaklıklar kurduğu; bu minvalde Afrika ülkeleriyle ilişki kuran stratejik bir partner olduğu görülmektedir.
Türkiye'nin son 10 yılda Afrika'da büyükelçilik sayılarının artışı elbette önemlidir; ancak onu destekleyen TİKA projeleri, YTB'nin Türkiye Bursları Programı, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif okulları ve sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla uyguladığı faaliyetlerin, söz konusu ülkeler ile Türkiye arasındaki ekonomik ve askeri ilişkilere dolaylı bir etki oluşturduğu görülmektedir. Elbette Türkiye'nin yumuşak güç enstrümanlarının doğrudan ekonomik ve askeri gücünü artırma amacı olduğu söylenemez ki bu yumuşak güç konseptinin ruhuna da aykırıdır. Fakat bu projelerin görünürlükleri ve ikili ilişkilerde oluşturduğu karşılıklı güven iklimi, ekonomik ve askeri ilişkileri de dolaylı olarak etkilemektedir. Bu minvalde Türkiye'nin Afrika ile askeri ve ekonomik verileri de bu iddiayı kanıtlar niteliktedir. Örneğin, Türkiye'nin Afrika'ya silah ihracatı bugün 15 ülkeye ulaşmış, toplam ticaret hacmi ise 2011 yılında yaklaşık 11 milyar dolar iken 2020 yılında 25 milyar doların üzerine çıkmıştır. Bu artışın arka planında elbette büyükelçiliklerin faaliyetlerinin önemli bir payı bulunmaktadır. Ancak en az onun kadar önemli olan özellikle TİKA'nın 22 Afrika ülkesinde bulunan proje koordinasyon ofisleriyle bu ülkelerde yürüttüğü sürdürülebilir kalkınma temelli projeleri ve sivil toplum kuruluşlarının insani yardım projelerinde ilgili ülkelerde Türk iş insanlarının fonlarıyla gerçekleştirdiği yardımlarda onların ticari fırsatları keşfetmesi ilişkilere ivme kazandırmaktadır. Dolayısıyla tüm bu politikalar bir arada düşünüldüğünde Türkiye'nin Afrika'daki ticari ve ekonomik başarısının temel unsurları da ortaya çıkmaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye kamu ve sivil toplum organizasyonları vasıtasıyla Afrika ülkelerinde varlık gösterirken, Fransa, İngiltere, İspanya, Portekiz ve Almanya gibi Batılı aktörlerin yıllar boyunca bu ülkeleri sömürgeleştirmeleri, onların yabancı aktörlere yaklaşımında güven sorununu ön plana çıkarmaktadır. Bu minvalde Türkiye'nin Afrika yaklaşımının temelindeki insaniyetçilik unsuru kıtanın tüm ülkeleri tarafından kabullenilmiş; bunun sonucunda kazanılan "güven" olgusu ikili ilişkilerin ekonomik ve güvenlik boyutlarını ön plana çıkarmıştır. Ayrıca özellikle son yıllarda Türkiye ile Afrika ilişkilerinde ön plana çıkan askeri ilişkilerin temelinde güven olgusunun yanı sıra Türkiye'nin Suriye ve Irak'ta PKK ve PYD gibi terör unsurlarına karşı yürüttüğü başarılı askeri operasyonlarda kullanılan teçhizatların öne çıkması terörle mücadele eden Afrika ülkeleri nezdinde de ilgiyle takip edilmektedir. Bu kapsamda Afrika'dan 15 ülkenin satın aldığı Türkiye üretimi askeri teçhizatlar diğer ülkeler için de referans noktası olmaktadır. Dolayısıyla Türkiye'nin Afrika'da sadece siyasi ve ekonomik aktör değil, aynı zamanda bir güvenlik aktörü olduğu da görülmekte ve bu durum da üçüncü Türkiye – Afrika İlişkileri Zirvesi bağlamında "derinleşme" aşamasına geçildiğine işaret etmektedir.