Türkiye'nin en iyi haber sitesi
İSMAİL NUMAN TELCİ

Mısır’ın Doğu Akdeniz politikası kime hizmet ediyor?

Mısır'da 3 Temmuz 2013'teki askeri darbenin ardından göreve gelen Abdülfettah Sisi yönetiminin Türkiye karşıtı politikaları son dönemde Libya ve Doğu Akdeniz'deki gelişmeler üzerine yeni bir boyut kazandı. Türkiye'nin Libya'daki meşru Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığı anlaşmaları gerekçe gösteren Sisi rejimi, Ankara'nın uluslararası hukuka aykırı davrandığı tezini ileri sürerken Libya'da askeri bir rejim kurma çabası içerisindeki Halife Hafter güçlerine desteğini de artırdı.

Ankara ile Trablus hükümeti arasında imzalanan anlaşmalar sonrasında Libya ve Doğu Akdeniz'deki etkinliğinin azalacağından endişe eden Sisi rejimi, Türkiye'nin dış politika aktivizmini engellemeyi hedefleyen politikalarını yoğunlaştırdı. Bu çerçevede Mısır ordusu Fransa'dan satın alınan Mistral gemisi, Almanya'dan satın alınan denizaltı ve deniz özel kuvvetlerinin katılımıyla Akdeniz'de bir tatbikat gerçekleştirdi. Mısır'ın askeri kapasitesinin vurgulandığı açıklamalarla Türkiye'ye gözdağı vermek isteyen Sisi rejimi bölgesel ve uluslararası düzeyde de diplomatik hamleler içerisine girdi.

Birleşmiş Milletler nezdinde yaptığı girişimle Türkiye-Libya anlaşmasını şikayet eden Mısır yönetimi, bir taraftan da bu süreçte bölge ülkeleriyle olan koordinasyonunu yoğunlaştırdı. Bu bağlamda Doğu Akdeniz'de özellikle İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile Türkiye karşıtı bir blok oluşturma çabası içerisinde olan Kahire bu amaç doğrultusunda çok sayıda zirvenin düzenlenmesine öncülük etti.

Bu çerçevede Kahire'nin son adımlarından birisi de 8 Ocak'ta gerçekleştirdiği ve Akdeniz'e kıyısı olan Avrupa Birliği (AB) üyesi devletlerin davet edildiği bir zirve tertip etmek oldu. Mısır'ın daveti üzerine, başkent Kahire'de gerçekleşen toplantıya Fransa, İtalya, Yunanistan ve GKRY dışişleri bakanları bir araya geldi. Toplantı sonrası yapılan basın açıklamasının ana gündem maddesi Libya ve Doğu Akdeniz'deki gelişmeler ve Türkiye'nin bölgeye yönelik politikalarıydı. Libya'daki meşru hükümetle uluslararası hukuka uygun bir şekilde anlaşmalar imzalayan Ankara'nın bu girişimi Mısır, Fransa ve Yunanistan dışişleri bakanları tarafından eleştirilirken GKRY Dışişleri Bakanı Nikos Hristodoulidis ise Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki faaliyetlerini durdurması gerektiğini öne sürdü.

Bu noktada dikkat çeken konulardan birisi Mısır Dışişleri Bakanı Sameh Şükri'nin Türkiye'yi Libya'nın içişlerine karışmakla suçlamasıydı. Libya'da uluslararası camia tarafından tanınan Fayez Serrac hükümeti ile uluslararası hukuk çerçevesinde anlaşmalar imzalayan Türkiye'nin iki meşru hükümetin iradesi doğrultusunda bu ülke ile ilişkiler sürdürmesi özellikle Mısır'ı endişelendirdi. Türkiye'nin uluslararası hukuka uygun hamlelerini eleştiren Mısır yönetimi esasında bölgede uluslararası hukuka aykırı girişimlerin öncüsü olarak görülmektedir. Sisi rejimi özellikle son birkaç yıldır Libya'da askeri bir rejim kurma çabası içerisinde olan Halife Hafter güçlerine lojistik ve silah desteği vermektedir. Bu yönüyle uluslararası anlaşmalarla Libya'ya uygulanan silah ambargosunu delerek uluslararası hukuku ihlal eden Sisi rejimi, Libya'nın demokratik bir siyasi yapı oluşturmasının önündeki en büyük tehdit olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla Kahire'nin Ankara'ya karşı eleştirileri temelsizdir.

Toplantının dikkat çeken bir diğer noktası ise zirvenin sadece Akdeniz'e kıyısı olan AB ülkeleriyle yapılmış olmasıdır. Mısır'ın öncülüğünde gerçekleştirilen bu toplantının Akdeniz'e kıyısı olan Cezayir, Tunus, Libya, Lübnan, Suriye ve Filistin gibi Arap ülkelerini de kapsamaması şaşırtıcıdır. Bunun başlıca nedeni olarak bu ülkelerin hemen hemen tamamının Mısır rejiminin bölge politikalarına destek olmayışı gösterilebilir. Mısır'ın Doğu Akdeniz denkleminde bölgenin Arap ülkeleri yerine İsrail ve Avrupalı aktörlerle iş birliğine gitmesi aslında Sisi rejiminin gerek komşuları gerekse diğer bölge ülkeleri nezdinde "güvenilir bir aktör" olmadığının açık bir göstergesidir. Mısır'ın geçtiğimiz yıl öncülük ettiği Doğu Akdeniz Gaz Forumu'na İsrail'i davet ederken, Lübnan, Libya ve Suriye gibi ülkeleri davet etmemesi, bu ülkelerin Sisi rejimine olan güvensizliğini derinleştirmiştir. Öte yandan gerek Tunus'ta göreve gelen Kays Said liderliği gerekse de Cezayir'in yeni yönetiminin özellikle Libya konusunda Mısır yerine Türkiye'nin tezlerine yakın bir çizgi izlemesi de Kahire'yi bu anlamda giderek yalnızlaştıran bir durum olarak değerlendirilebilir.

Son olarak İtalya Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio'nun toplantı sonrasında düzenlenen basın açıklamasına katılmaması Kahire'de gerçekleşen zirveye katılan tarafların da ortak bir irade sergileyemediklerini ortaya koymaktadır. Bu durum Libya'daki gelişmeler bağlamında İtalya'nın Mısır ve Fransa ile farklı öncelikleri olduğu iddialarını da doğrular niteliktedir. Libya'daki siyasi istikrarsızlığın etkilerinden en fazla endişe eden ülkelerden olan İtalya krizin kalıcı bir biçimde çözülmesi konusunda Mısır ve Fransa'ya kıyasla daha isteklidir. Buna karşın Kahire ve Paris, Libya'da siyasi bir nüfuz mücadelesi yürütmekte ve bölgesel çıkarları doğrultusunda bir sonucun ortaya çıkmasını savunmaktadır. Bu çerçevede Hafter güçlerine destek veren Mısır ve Fransa, bu politikalarıyla Libya'daki sorunun derinleşmesine katkıda bulunmakta ve bu yönüyle İtalya'yı da bir anlamda karşılarına almaktadırlar.

Her ne kadar son dönemde yoğunlaştırdığı girişimlerle Doğu Akdeniz'de aktif bir oyuncu görünümü vermeye çalışsa da Mısır'ın bu faaliyetlerinin pratikte Kahire açısından olumlu sonuçlar doğuracağı tartışmalıdır. Mısır'ın bölgedeki Arap ülkelerinin önceliklerini göz ardı ederek yürüttüğü Doğu Akdeniz politikaları bu ülkeleri Kahire'ye karşı mesafeli bir pozisyon almaya itmektedir. Buna karşın Türkiye'nin yapıcı politikaları bölge ülkeleri nezdinde Ankara'nın güvenilir bir ortak olduğu imajını güçlendirmektedir. Bununla birlikte Türkiye'nin bir taraftan uluslararası hukuka bağlılığını göstererek diğer taraftan da gerekli gördüğü takdirde "sert gücü"ne başvurabileceğini net bir şekilde ortaya koyması Ankara'nın Doğu Akdeniz siyasetindeki kararlı duruşundan taviz vermeyeceğini de göstermektedir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA