7 Haziran seçimlerine iki aylık bir süre kaldı. Hayır mı, şer mi kestirmek güç olsa da seçim çalışmaları, kampanyalar, televizyondaki seçim içerikli programlar ve gazetelerdeki yazılar sanki bu seçimde biraz ağırdan gidiyor. Hayır olan tarafı şüphesiz Türkiye'nin son 13 yılda yaşadığı normalleşme ve istikrar ile alakalı. Başkanlık gündemi de olmasa, 7 Haziran'da seçilecek meclisin ve bu meclisten çıkacak olan hükümetin 4 yıl sonraki seçimlere kadar ülkeyi yöneteceğinden neredeyse herkes emin. Şer olan kısım ise muhalefet partilerinin normalleşmeye ayak direyerek kendilerini gerçek dışı bir siyasi sıkışmaya mahkum etmeleri ve adeta bir hayal dünyasında yaşamaları.
Ana muhalefetten başlayalım; o zamanlar Baykal yönetiminde olan CHP uzunca bir müddet 2002 seçimleri ile Türkiye'de başlayan dönüşümü anlayamadı. Bu anlayışsızlık o kadar derindi ki CHP adeta bir hayal aleminde yaşıyor, ülkenin irticanın pençesinde kıvrandığını iddia ediyordu. CHP bu fantastik alemde yaşarken dilinde tek bir türkü vardı: Laiklik. Baykal gitti, Kılıçdaroğlu geldi. CHP fantastik alemden çıkar gibi oldu ve laiklik türküsünü mırıldanmayı bıraktı. Tam CHP adına bir şeyler düzeliyor, CHP halkla barışıyor, ezilenlerin, yoksulların ve resmi ideoloji tarafından yalnızlaştırılanların taleplerini siyasetinin merkezine alıyor derken, fantastik alemden çıkan CHP bu sefer paralel aleme hapsoldu. Laiklik türküsünün yerini otoriterleşme aldı. Hatta bir ara Türkiye'yi diktatörlük, Tayyip Erdoğan'ı da Hitler ilan ediyorlardı. Neyse ki vicdan ve insaf ehli birileri kulaklarına 'yok artık' demiş olmalı ki diktatörlükten vazgeçtiler ama otoriterlik konusunda ısrarlılar.
Barış yolunda hızla ilerleyen, azınlıklar konusundaki hataları ile yüzleşen, medyada çok sesliliğin arttığı, ifade hürriyeti önündeki kanuni engellerin ortadan kalktığı Türkiye'ye bakıp otoriterleşen bir ülke görmek ancak bu manzaraya paralel evrenden bakmakla açıklanabilir. CHP'nin 7 Haziran hayali bu söylemle iktidar vizesi almak. Gerçek ise zaten aşikar.
Hayaller ve gerçekler
Ana muhalefet olduğu için CHP ile başladık ama MHP'nin durumu daha vahim. Bir parti düşünün ki son 10 yılını ülkenin hızla bölünmeye doğru gittiğini iddia ederek geçirsin. Ukrayna bölünüyor, Arap Baharı başlıyor ve sonra mecrasından şaşıyor, Avrupa ekonomik kriz yaşıyor, Amerika İran ile uzlaşıyor, Türkiye'de çözüm süreci yoluna devam ediyor, ülke büyüyor, dolar yükseliyor ve düşüyor, merkez bankası tartışmaları oluyor ama MHP hep aynı: 'Türkiye hızla bölünüyor!' MHP'ninki hayal değil kabus ama netice değişmiyor.
HDP ise felek gibi bikarar. Kah Türkiye partisi oluyor, kah 6-8 Ekim'deki gibi halkı ayaklanmaya çağırıyor. Sonra pişman olup yeniden Türkiye partisi oluyor. Aynı anda hem laik, hem Kürt, hem muhafazakar hem de devrimci olmaya çalışıyor, bir dem ekolojik barıştan söz ediyor, bir dem demokratik özerklikten. Bütün bu salınımlar ve sapmalar içerisinde Türkiyelileşip AK Parti'ye alternatif olmak güzel ama imkansız bir hayal. HDP hakikati anlamış gibi ama kabullenemiyor.
Siyasette kampanya, söylem ve vaatler önemli ancak gerçeklerle ilişki kurabildikleri müddetçe. Nasıl ki ismini söylemekle ağza bal tadı gelmiyorsa ezilenlerden, eşitlikten, yoksulluktan, Türkiyelileşmekten, milli birlikten, ahlaki değerlerden, demokrasiden, ekolojiden sadece bahsedip gereğini yerine getirmemekle iktidar alternatifi olunmuyor.