1- Terör örgütü PKK'nın şehir ayaklanmalarında başarılı olamadığı gerçeğine karşılık İstanbul ve Mardin'deki bombalı saldırılar ne anlama geliyor?
İstanbul ve Mardin bombalamaları Sur'un ve Nusaybin'in doğrudan bir sonucudur. PKK'nın çıkarmaya çalıştığı şehir ayaklanmalarının başarısızlığa uğramış olması örgütü seri ve hızlı sonuç alacak eylemler yapma çabasına yönlendirmektedir. Bu nedenle PKK son bir yıl içinde denediği yöntemi bir kenara bırakıp daha önce de kullandığı fakat aslında sonuç alma ihtimali olmayan bu zihniyetsiz ve ilkesiz yönteme yeniden sarılmaktadır.
Eğer bir sınıflandırma yapacak olursak, PKK'nın eylem türlerini üç ana gruba ayırabiliriz.
Birincisi, gerilla tipi örgütlenmesine uygun olarak kırsal alanda eylem yapmak ve kırsal aracılığıyla sahayı ele geçirmeye çalışmaktır. PKK'nın 2015 yılına kadar olan tarihinde bu tür eylemler ağırlıklıydı. Doksanlı yıllarda Şırnak'a yapılan toplu saldırılar ve benzerleri bunun örneklerindendir. Bu eylemlerde PKK liderliği kırsalı ele geçirerek daha sonra şehir merkezlerine inmeyi hedefliyordu. Bu yöntemin onlarca yıllık denemenin sonunda işe yaramadığı ortaya çıktı. Özellikle insansız hava araçları gibi teknolojilerin devreye girmesiyle ve TSK'nın diğer hava araçlarını etkin bir şekilde devreye sokmasıyla kırsal alan mücadelesi fazla maliyetli ve sonuç üretmeyen bir yöntem haline dönüştü.
İkinci yöntem ise kırsalı değil, şehir merkezlerini ele geçirmek ve şehir ayaklanmaları çıkarmaktır. Bunu da PKK son bir yıl içerisinde denedi. Çözüm süreci boyunca şehir merkezlerine taşınmış olan mühimmattan ve yine aynı dönemde doğan havadan ve özellikle de 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarından cesaret alarak şehir merkezlerinde hâkimiyet kurup sahayı ele geçirmeyi hedefledi.
Birinci yöntem dışarıdan içeri bir plan iken, ikinci yöntem içeriden dışarı doğru bir plana bağlıydı. Şehir merkezlerinde kurulacak hâkimiyet halkın üzerinde de baskı yaratacak ve halkı PKK tarafında tercih yapmaya zorlayacaktı. Aslında PKK birincisinden ikincisine geçmek zorunda kalmıştı. Bunun işe yaramasını ve şehir eylemlerinin halk ayaklanmasına dönüşmesini bekliyordu. Fakat bu ayaklanma olmadı ve PKK yalnız kaldı. Güvenlik güçleri ise şehir merkezlerindeki bu belli mahalleleri kuşatma altına alarak, süpürme harekâtlarıyla içeride kalan tüm unsurları etkisiz hale getirdi. Sonuç olarak ikinci yöntemin de yürümediği ortaya çıktı. Bu nedenle üçüncü yönteme geçmek zorunda kaldı.
Üçüncü yöntem ise, hem ucuz hem de kolaydır fakat sonuç üretme açısından bir karşılığı yoktur. Birinci ve ikinci yöntem bir bölgeyi ele geçirmeyi hedeflerken, bu üçüncü yöntem can yakmaktan öteye geçemez. Şehir merkezlerinde yapılacak bombalı saldırılar can yakar ve toplumu terörize eder ancak terör örgütünün hayal ettiği bir düzen kuramaz veya o düzeni kurabilecek bir reçete sunamaz. Bu nedenle PKK gibi coğrafi hedefleri olan örgütlerin tercih edeceği bir yöntem değildir. Fakat terör örgütleri varlığını sürdürmek zorundadır. Bu nedenle de eylemsiz kalmaması gerekir. Her ne kadar bu tür eylemler terör örgütlerini istedikleri hedefe ulaştıramayacak olsa da, terör örgütlerinin yaşadığı hayal kırıklıklarını tedavi edebilecek veya en azından rakibin canını yakabilecek sonuçlar barındırır. Fakat aynı zamanda terör örgütünün hedeflerinden uzaklaştığının da bir göstergesidir. Bu nedenle dikkat edilecek olursa, terör saldırıları ulaşabileceği her yerde stratejik bir hedefe yönelik olmasa da ortaya çıkabilir. Yani aslında bu eylemlerde terör örgütü şehir merkezlerinde yaşadığı hayal kırıklığının bir sonucu olarak aceleyle saldırılar gerçekleştirmeye çalışıyor.
2- Bu tür saldırıların yeri ve zamanlaması bir şey ifade etmiyor mu?
Bu eylemlerin yeri ve zamanlaması tamamıyla rastlantısaldır. Hiçbir stratejik hedefe hizmet etmemektedir. Bu eylemler sadece yapılabildikleri için gerçekleştirilmektedir. Mümkün olduğunca arka arkaya, mümkün olduğunca belli türde hedeflere yöneliktir fakat buna imkan yoksa ilk fırsatta yapılır. Mesela Vezneciler ile Midyat eylemlerinin tek benzerliği polisin hedef olarak seçilmesidir. Fakat biraz daha sıkışmış olsa sivil hedefleri de vurmaktan çekinmeyecektir. Bu tür eylemler stratejik değil, zoraki eylemlerdir. Etkilidir, can yakıcıdır fakat sonuç alıcı değildir. Terör örgütünün intikam almaya kalkışması stratejik hedefleri bağlamında bir acziyet yaşadığını gösterir. Bu nedenle de yer ve zaman hesaplaması yapmaz.
3- Bu durumda terör örgütü 3 hedefsiz mi?
PKK terörünün artık stratejik bir hedefi yoktur. Bugün PKK liderliğini çapraz sorguya alsanız, amaçlarını öğrenmeye çalışsanız, neredeyse tamamının bambaşka amaçlara sahip olduğunu görürsünüz. Bugün PKK belli bir hedefe yönelik eylemler yapmıyor. Suriye'deki iç savaşın ve çözüm sürecinde yaşanmış olan özgürlük alanlarının kendilerine açtığı imkanlar çerçevesinde güç artırımının peşine düşmüştü. Şuursuzca ve mümkün olduğunca daha fazla güç istiyordu. Ne için olduğu önemli değil. Şimdi ise o iyimserlik yok. Şimdi varlık mücadelesi çerçevesinde daha fazla hareketlilik üretmeye çalışıyor. Pozitif sonuç almak yerine can yakmaya uğraşıyor. Fakat bunu neden yaptığını açıklayabileceğine inanmak mümkün değil. En akla yatkın açıklama biçimi devletin üzerinde baskı yaparak nefes almaya çalışmaktır. Yani terör örgütü bu tür eylemlerle direnci kırmaya çalışıyor olabilir. Karşı tarafın direncini kırarsa terörle mücadelenin yumuşayabileceğini, yumuşamasa bile karşı tarafın hatlarında bir kırılma yaşanabileceğini arzuluyor olabilir. Fakat bunlar gerçekleştirilebilir hedefler olarak görülmemelidir. Çünkü bu tür durumlarda hiçbir zaman güvenlik güçlerinin direncinin kırıldığı görülmez. Tam aksine daha duyarlı ve daha dirençli hale gelir. Fakat terör örgütleri bu tür umutlar üretmekten kendilerini alamazlar.
4- Aynı günlerde Esad, 'Halep Erdoğan'ın düşlerine mezar olacak' şeklinde bir açıklama yaptı. Bu sözlerle terör saldırılarının bir ilişkisi var mı?
Dış bağlantısı olmayan terör yaşayamaz. PKK'nın da on yıllarca çok farklı kaynaklardan beslendiğinden kimsenin şüphesi yok. Suriye'nin yıllarca PKK'ya her türlü desteği sağladığı bir sır değil. Bugün pek tabii ki Esad ve PKK aynı saftadır. Fakat bu ikisi arasında organik bir bağ olduğunu düşünmek için yeterli gerekçe yok. Esad kendisi ölüm kalım mücadelesi veren ve aslında bu mücadeleyi kaybedecekken, önce İran'a sonra da Rusya'ya teslim olan bir oyuncudur. Bu nedenle Esad'ın etken bir aktör olduğunu düşünemeyiz. Esad daha ziyade Rusya'nın kontrolünde bir semboldür. Bu tür ifadelerle kendisine siyasal rant devşirmeye çalışması da gayet doğaldır. Fakat bugün PKK'ya verilen desteğin kaynağı Esad değil daha ziyade Suriye'de savaş veren küresel aktörlerdir. Bu anlamda Suriye'deki iç savaşın destekçisi devletlerin PKK'ya açtığı alana odaklanmak gerek.
5- Suriye'de istikrar sağlanmadan teröre çözüm bulmak mümkün mü?
Bu çözümden ne anladığımıza bağlıdır. Sıklıkla yapılan bir yanlış mutlak bir çözüm arayışıdır. Tarihsel olarak terörle ilgili iki gerçeklik vardır. Birincisi terör örgütleri terörle başarıya ulaşamaz ve istediklerini alamaz. İkincisi ise terör hiçbir zaman kökünden halledilemez. Ama terörün idare edilebilir bir hale gelmesi mümkündür. Suriye terör örgütlerine hem mekan hem insan kaynağı hem de finans sağlıyor. Bu nedenle terörün bir numaralı kaynağıdır. Bugün biz bu kaynağa müdahil olamıyoruz. O nedenle ne yaparsanız yapın oradan terör gelmeye devam edecektir. Dolayısıyla Türkiye'nin elinde sınır güvenliği ve istihbarattan başka araç kalmıyor. Fakat bunların her ikisi de zaaflarıyla bilinen araçlardır. Hem sınır kontrolü hem istihbarat kurumları sıklıkla kaçak yapan sistemlerdir. Bu nedenle böylesi terör eylemlerinin zaman zaman ülkeyi sarsması kaçınılmaz oluyor. 900 kilometrelik bir sınırı bütünüyle kontrol etmek kolay değildir. Dünyanın her yerinde istihbarat örgütleri yüksek bir yanılma oranına sahiptir. Yakalanan eylemler bilinmez, yakalanamayanlar olay olur. Sonuç olarak Suriye'de bu şartlar devam ettikçe maalesef Türkiye terör örgütlerinin saldırılarına maruz kalmaya devam ediyor.
6- Bu tür terör eylemlerine karşı ne tür tedbirler alınabilir, terörle mücadelede yeni hangi adımlar atılmalı?
Bu tür terör saldırısı uğraşılması en zor saldırı biçimidir. Rastlantısal, hedefsiz ve ilkesiz oluşu öngörülemez oluşuna neden olmaktadır. Her an her yerde ortaya çıkabilir. Aslında bu tür durumlarda köküne gitmek en tercih edilir stratejidir. Terörün kökü de siyasal düzenin ortadan kalktığı ya da zayıfladığı yerlerdedir. Kandil ve Kuzey Suriye en başta akla gelen bölgelerdir. Fakat daha önemlisi Türkiye'nin müttefiklerinin teröre sağladığı destektir. Bu nedenle Türkiye öncelikle diplomatik zeminde rakipleri bir yana en azından müttefiklerini terör örgütüne destek vermekten caydıracak tedbirler almak zorundadır. Özellikle Amerika'nın baskı altına alınması hayati sonuçlar doğuracaktır. Amerika'nın ikna edilmesi ise maalesef müzakerelerle olacak gibi görünmüyor. Bu nedenle Amerika üzerinde zorlayıcı olmak için Türkiye elindeki tüm araçları devreye sokmalıdır. Dış politikasında görüşebileceği aktörlerin sayısını artırdıkça Türkiye Amerika karşısında daha güçlü bir konuma sahip olabilir. Amerika'nın bir şekilde Türkiye'yi kaybedebileceğini görmesi lazım. Hem de bir an önce.