Geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, İtalya, Yunanistan, Belçika, Avusturya ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi başbakanlarıyla birlikte Mısır'ın başkenti Kahire'de Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah el-Sisi ile AB-Mısır Zirvesi'nde bir araya geldi. Zirve sonrasında imzalanan mutabakatla AB tarafından Mısır'a 7,4 Miyar Avro'luk bir yardım paketini içeren ve taraflar arasındaki ilişkiyi "stratejik ortaklık" düzeyine taşıyacak bir anlaşma imzalandı. Kahire yönetimine ilk aşamada 1 milyar Avro'luk "Acil Destek Paketi" verilmesi, 4 yıl içinde de hibe ve kredilerle destek miktarının 7,4 milyar Avro'ya ulaşması planlanıyor. Anlaşma ticaretten düşük karbon enerjisine, göç yönetiminden eğitime kadar geniş bir yelpazede işbirliği öngörmektedir. Mısır ve AB arasında imzalanan anlaşma, yıllardır hükümetin kemer sıkma önlemleri, pandemi, Rusya'nın Ukrayna işgali ve Hamas-İsrail savaşı sebebiyle ekonomik sorun yaşayan Mısır ekonomisine ihtiyaç duyduğu parayı sağlaması beklenmektedir. Mart ayı başında IMF ile de ekonomik reform programı kapsamında 8 milyar dolarlık bir anlaşma yapan Mısır'ın gelirlerinde Husilerin Kızıldeniz'deki saldırıları nedeniyle Süveyş Kanalı gelirlerinde ciddi azalma olmuştu. Son dönemde dış borcu yaklaşık 165 milyar dolara çıkan Mısır için bu anlaşma hayati bir önem taşımakta.
Bu paketle, Gazze ve Sudan'daki çatışmaların da etkisiyle Mısır ekonomisinin kötüleşmesinin ve göçmen akışının artmasının önlenmesi amaçlanıyor. Mısır'ın enerji sektörüne yatırımların yanı sıra Libya sınırının güçlendirilmesine destek öngörülüyor. Bu iki amaçtan da anlaşılacağı üzere AB'nin bu anlaşma ile ulaşmaya çalıştığı iki hedefi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi 2015 yılından beri AB'yi hem siyaseten, hem toplumsal olarak hem de ekonomik olarak en çok etkileyen krizlerin başında gelen göç konusu ile mücadeledir. Zira Afrika'nın çeşitli ülkelerinden ve Arap dünyasından gelen mültecilerin ilk sığındıkları ülke Mısır'dır. Zira BM Uluslararası Göç Örgütü'ne göre 106 milyon nüfuslu Mısır, 4 milyonu Sudanlı ve 1,5 milyonu Suriyeli olmak üzere 9 milyon mülteciye ev sahipliği yapmaktadır. Mısır aynı zamanda dünyanın güncel olarak en büyük göç krizinin yaşandığı Sudan'a ve İsrail saldırılarından dolayı bir soykırım yaşanan Gazze'ye de sınır komşusudur. AB sınır güvenliği ajansı Frontex'in verilerine göre düzensiz göçmen girişleri, 2023 yılı itibariyle 2016'dan bu yana en yüksek seviyeye çıkarak 380 bine yaklaşmıştır. Bu sayının yüzde 41'i, Kuzey Afrika kıyılarından İtalya'ya ulaşan Orta Akdeniz göç rotası üzerinden gelen göçmenlerden oluşuyor. Dolayısıyla AB, Mısır üzerinden bu ülkelerden "ölümü göze alarak" ve Akdeniz'i geçerek kendi topraklarına sığınmaya çalışan göçmen akınlarını durdurmayı planlamaktadır. Böylelikle üye ülkelerde giderek artan göçmen karşıtlığı ve buna bağlı olarak aşırı sağın yükselişini önlemeye çalışmaktadır.
Paketteki ikinci önemli hedef Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrası AB'nin içine düştüğü enerji kriziyle başa çıkmak için alternatif enerji kaynaklarını Kuzey Afrika'dan ve Ortadoğu'dan temin edebilmektir. Kırım'ın ilhakı ile başlayan ve Rusya'yı Batı tarafından uluslararası politikadan dışlama çabası Ukrayna işgali ile zirveye çıkmış ve AB, Moskova'ya karşı uyguladığı yaptırımları giderek sertleştirmişti. Ancak bunun karşılığında da Rusya enerjisine olan bağımlılığını azaltmaya yönelik tedbirler almak zorunda kalmıştı. Bu antlaşma ile birlikte Rus enerji kaynaklarına alternatif üretme çabasında olan AB için Mısır, Akdeniz'de sahip olduğu enerji sahaları nedeniyle önemli bir ülke haline gelmiştir. Gazze açıklarındaki enerji kaynaklarını Kıbrıs üzerinden Avrupa'ya ulaştırma niyeti Türkiye'nin Libya ile yapmış olduğu anlaşma nedeniyle sekteye uğrayan AB, Cezayir açıklarındaki enerji kaynaklarını Akdeniz üzerinden İtalya başta olmak üzere AB ülkelerine ulaştırma çabası nedeniyle Kahire ile böyle bir yakınlaşma çabası içerisine girmiştir.
AB geçtiğimiz yıl bu anlaşmaya benzer bir anlaşmayı Tunus ve Moritanya ile de yaptı. Bu anlaşmaların içeriği daha çok göçmenlere yönelik olmakla birlikte Mısır ile yapılan anlaşmaya benzer nitelikte para karşılığında göçmenlerin Avrupa'ya ulaşmasının engellenmesini içeriyordu. Bu anlaşmalara yapılan en büyük ve en haklı eleştiri AB'nin çok da demokratik olmayan bu rejimleri maddi olarak destekliyor olmasıdır. AB kendi çıkarları için bu rejimleri güçlendirmektedir. Bu ülkelerde göçmenlere yönelik yapılan kötü muameleleri görmezden gelen AB, kendi değerleri ile de çelişmektedir. Bu durum AB ülkelerindeki muhalefetten de yoğun eleştiriler almış, bu anlaşmanın AB'nin Mısır'da "otoriter yönelimi ödüllendirmesi" anlamına geldiği ve Avrupa değerlerine hakaret teşkil ettiği yorumları yapılmıştır. Her fırsatta insan hakları savunuculuğu yapan AB, insan hakları ihlallerinin alenen görülmemesi için sorumluluklarını sınırları dışına atma çabası içerisine girmiştir. Bu durum göçmenler için daha tehlikeli kaçış yollarının aranması ve daha fazla can kaybının yaşanması anlamına da gelmektedir. Oysa AB, Mısır gibi medya ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin bulunduğu, sivil toplumun baskı altında olduğu bir ülke ile böyle bir anlaşma yaparken Kahire'ye karşı insan hakları ihlallerini durdurma şartı koyabilirdi. AB'nin Soğuk Savaş sonrasında uyguladığı demokrasi teşviki politikasındaki gibi bu rejimlere istikrar ve refah yayarak bölgeyi daha demokratik hale getirebilirdi. Böylelikle taraflar bu şekilde –rüşvet karşılığında göçmenleri tutma- gibi suçlamalara maruz kalmazlardı.