Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde gergin bir dönemin yaşandığı herkesin malumu. İkili ilişkilerin gerilmesinin çok sayıda nedeni var ve iç politika faktörü de bunlardan birisi. Bununla beraber Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan son dönemdeki gerilimi salt iki ülkede 2023'te gerçekleşecek seçimlere bağlamak ve bir iç siyaset malzemesi olarak yorumlamak kolaycı bir yaklaşım olur. Zira sorun bundan çok daha büyük ve Türkiye açısından her geçen gün katlanılması daha zor hale geliyor.
Yunanistan'ın son dönemde attığı adımlara karşı Türkiye'nin sesini yükseltmesi ve etkili önlemler almaya başlaması nedensiz, yersiz ve zamansız değil. Yunanistan birçok cephede Türkiye'ye karşı atağa geçmiş durumda ve attığı adımlarla Ankara'yı tahrik etmeye çalışıyor. Atina'nın bu provokatif adımları ikili ilişkilerdeki rutin gerginlikleri çoktan aşmış durumda.
Türkiye Neden Rahatsız?
Türkiye'nin Yunanistan'ın son dönemdeki provokatif adımlarından duyduğu rahatsızlığı temelde iki başlıkta toplamak mümkün. Bunlardan birincisi Yunanistan'ın başta ABD ve Fransa olmak üzere geliştirdiği ittifak içi ilişkileri ve Atina'nın bundan aldığı cesaretle daha cüretkar davranabileceğini düşünmesi. Hatırlamak gerekirse Yunanistan, Fransa'dan aldığı savaş uçakları ve savaş gemilerinin yanı sıra bu ülkeyle 28 Eylül 2021'de bir askeri ittifak anlaşması imzalamıştı. Bu anlaşma, Yunanistan'ın işgale uğraması durumunda Fransa'nın yardıma geleceği maddesini içeriyordu.
Diğer taraftan ABD ile 1990'da yaptığı savunma iş birliği anlaşmasını süresiz hale getiren Yunanistan, bir anlamda topraklarını ABD'ye açtı ve Soğuk Savaş döneminde olmadığı kadar Amerikan üssüne ev sahipliği yapmaya başladı. Yunanistan'ın Fransa ile geliştirdiği ilişkiden ziyade ABD ile geliştirdiği ilişki rahatsız edici durumda. Zira bu ilişki zaten çok sayıda uzlaşmazlık dosyasına sahip olan Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni, negatif ve giderek daha ön plana çıkan bir dosyanın eklenmesi anlamına geliyor.
Türkiye'nin rahatsızlığının ikinci boyutu ise "tahammül" ile ilgili. Türkiye artık Yunanistan'ın provokasyonlarına eskisi kadar tahammül edemiyor. Bunun bir nedeni Türkiye'nin dış ve güvenlik politikası alanında bölgesel ve küresel düzeyde artan etkisi. Evet, Yunanistan eskiden de Türk dış ve güvenlik politikasında nadiren ana gündem maddesi haline geliyordu ancak günümüzde Türkiye Kuzey Afrika'dan Afrika Boynuzu'na ve Sahel bölgesine, Kafkasya'dan Orta Asya'ya ve Güney Asya'ya, Doğu Avrupa'dan Balkanlara ve Ortadoğu'dan Doğu Akdeniz'e kadar çok boyutlu geniş bir coğrafyada etkili bir aktör olarak kendisini gösteriyor. Attığı birçok hamle artık sadece bölgesel değil, küresel dengeleri etkiliyor. Dolayısıyla Türk dış ve güvenlik politikasının ilgilenmesi ve angaje olması gereken geniş bir coğrafyada çok sayıda dosya bulunuyor.
Türkiye'nin tahammül sınırının azalmasının diğer nedeni, Yunanistan'ın son dönemde attığı adımların potansiyel maliyetiyle ilişkili. Nitekim Türkiye-Yunanistan ilişkileri tarihinde Atina'nın eş zamanlı olarak birden fazla alanda bu denli cüretkar adımlar atması ve bu adımların ciddi riskler içermesi pek karşılaşılan bir durum değil. Yunanistan ikili ilişkilerdeki limitlerini gayri-askeri statüdeki adalar, hava sahası, kıta sahanlığı, agresif silahlanma hamlesi, Doğu Akdeniz'deki enerji rekabeti, Kıbrıs sorunu başta olmak üzere birçok alanda eş zamanlı olarak zorluyor.
Bu nedenlerle Türkiye eskiden Yunanistan'la yaşanan askeri veya diplomatik nitelikteki gerginliklerden çok fazla kaygı duymaz ve bunlara mukabele etmeyi daha ziyade "antreman" niteliğinde değerlendirirken, artık daha fazla ilgilenilmesi, dengelenmesi, engellenmesi ve Ankara'nın enerjisini daha fazla tüketmemesi gereken bir dosya olarak görüyor.
Türkiye'nin Karşı Hamleleri
Türkiye Yunanistan'ın son dönemde attığı cüretkar hamlelere karşı dört alanda karşılık veriyor. Bunlardan birincisi, hiçbir zaman geri planda bırakılmayan diplomatik alan. Atina'nın Türkiye karşıtı agresif diplomatik kampanyasına karşılık, Yunanistan'ın maksimalist ajandasını başta Birleşmiş Milletler ve NATO olmak üzere uluslararası örgütlere ve ilgili devletlere diplomatik kanallar üzerinden aktarıyor. Bu husus, ikili ilişkilerdeki gerginliğin önümüzdeki dönemde artması durumunda, geri planın anlaşılması ve meşruiyetin güçlü bir zemine oturması açısından önemli.
Türkiye'nin ikinci karşı hamlesi, Yunanistan'ın giriştiği ve geliştirmeye çalıştığı Türkiye karşıtı ittifakın etkisini azaltmak için attığı adımlar. Bu adımların bir boyutunu Ankara'nın bölgesel normalleşme adımları oluşturuyor. Diğer boyutu ise Yunanistan'la beraber hareket eden aktörlerin diğer alanlarda Türkiye'nin iş birliğine veya desteğine ihtiyaç duyması. Zira Türkiye'nin başta kriz bölgeleri ve çatışma alanları olmak üzere bölgesel ve küresel etkisi artarken Yunanistan'a destek veren ülkeler Türkiye'nin hassasiyetini de gözetmek durumunda kalıyor. Bu nedenle de ikili ilişkilerdeki sorunlarda ya nötr kalmaya ya da Atina'ya zımni destek vermeye doğru yöneliyor.
Üçüncü karşı hamle, Kıbrıs sorunuyla ilgili. Yunanistan'ın provokatif adımlarının önemli bir sahası olan Doğu Akdeniz ve onun merkezindeki Kıbrıs adası son dönemde daha fazla öne çıkıyor. Atina yönetimi, kendisinin vekil aktör olarak kullanılması yetmiyormuş gibi Güney Kıbrıs'ı yeni bir vekil aktör olarak öne sürüyor. Bir nevi "vekil aktörün vekil aktörü" durumu söz konusu. Bu durum deniz yetki alanı paylaşımında, enerji rekabetinde ve adanın silahlandırılmasında kendisini gösteriyor. Bunu dengelemek için Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile birlikte Kıbrıs'ta "iki devletli çözüm" önerisini güçlü bir şekilde dile getiriyor ve ikili, bu konuda daha etkili adımlar atmaya başladı. KKTC'nin enerji ve deniz yetki alanlarının hakça paylaşımına yönelik çağrıları devam ediyor. Son dönemde Güney Kıbrıs'ın askeri alandaki adımlarına karşılıksa KKTC'nin güvenliğinin artırılması için Türkiye'nin adadaki askeri görünürlüğünün artırılması da güçlü bir mesaj.
Türkiye'nin dördüncü, en fazla gündeme gelen ve gelecek olan karşı hamlesi ise askeri alanda kendisini gösteriyor. Son dönemde gayri-askeri statüsü ihlal edilen adalar üzerinde uçuşlar gerçekleştirilmesi, tatbikatlar üzerinden mesajlar verilmesi, Yunanistan'ın bu konudaki ihlallerinin ve mültecilere yönelik gayri-insani tutumunun Türk SİHA'ları tarafından kayıt altına alınması gibi adımlar atılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "bir gece ansızın gelebiliriz" açıklaması ve bunu farklı platformlarda tekraren vurgulanması kanaatimce Yunanistan'a iletilen en güçlü mesaj. Atina'nın başta Ege olmak üzere iki ülke arasındaki dengeyi bozmaya yönelik adımlarına Türkiye'nin sessiz kalmayacağının net bir ifadesi. Bu noktada Atina'nın provokasyonları devam ederse önümüzdeki dönemde bunlara karşı Türkiye'nin yeni askeri ve zorlayıcı adımlar atması yüksek ihtimal. Ancak bu adımların Yunanistan'ın arzu ettiği gibi Türkiye'yi farklı ülkelerle ikili ilişkileri konusunda veya uluslararası toplum karşısında zor durumda bırakacak nitelikte olacağını düşünmüyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk diplomasisi ve güvenlik/savunma bürokrasisi, Yunanistan'ın tahriklerine kapılmayacak kadar tecrübeli. Bu nedenle atılacak zorlayıcı adımın muhtemelen birden fazla alanda olması, Yunanistan'ı yeni bir hamle yapmaya zorlaması ve uluslararası hukuk önünde zor durumda bırakması daha olası. Bu noktada Yunanistan'ın gayri-askeri statüyü ihlal ettiği adalara ve Yunanistan'a ait olmayan ada, adacık ve kayalıklara yönelik karşı hamleler ilk aşamada akla geliyor. Ayrıca hava sahasındaki kapışmalar ve Yunan sahil güvenliğinin attığı hukuksuz ve gayri-insani adımlara yönelik karşı hamleler de söz konusu olabilir.