Türkiye 2020 yılında bölge genelinde yoğun ve çok cepheli bir jeopolitik mücadele içindeydi. Bu mücadelenin bir ayağı Libya'da bir ayağı Doğu Akdeniz'de bir ayağı Suriye'de bir ayağı Karabağ'da ve bir bütün olarak geniş Ortadoğu çerçevesinde sürmekteydi.
Neredeyse bütün cephelerde geniş bir karşı blokla mücadele eden Türkiye, kararlı duruşu ve caydırıcılığı sayesinde kazanımlarını muhafaza edebildi ve yeni kazanımlar elde etti. Bununla beraber bu kazanımlar bedelsiz değildi ve mücadele sürecinin Türkiye ve özellikle Türkiye karşıtı blok için ciddi maliyetleri oldu.
Beklenen Yeni Trend
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) neredeyse her cephedeki Türkiye karşıtı blokun önemli üyelerinden birisiydi. Öyle ki doğrudan kendi çıkarlarını ilgilendirsin, ilgilendirmesin Türkiye'nin kazanma ihtimalinin olduğu her dosya, BAE tarafından kendi hanesine yazılmış net bir kayıp olarak algılanmaktaydı. Bu nedenle daha önce yer almadığı alanlarda da kendisini Türkiye karşıtı blok içinde konumlandırmaktaydı.
Ağustos ayında Türkiye ile BAE arasında farklı seviyelerde gerçekleşen temaslar ise ikili ilişkilerde yeni bir sürecin başladığının göstergesi. Bu süreci "normalleşme" olarak tanımlamak ne kadar doğru, ayrı bir tartışma konusu. Zira mücadele içinde bulunan konularda taraflardan herhangi birisinin henüz geri adım atması söz konusu değil. Ancak kesin olan Türkiye-BAE ilişkilerindeki bu yeni süreç ne Türkiye ne BAE ne de başka bir devletle sınırlı. Bölge genelini kapsayan, hatta bölgeyi de aşan bir trend görünümünde.
Türkiye'nin yanı sıra Katar, Suudi Arabistan, İran, Mısır, Bahreyn, İsrail, Yunanistan gibi birçok devletin ikili ilişkilerinde ve bölgesel angajmanlarında karşılıklı olarak önceki pozisyonlarını gözden geçirip alternatif politikalar geliştirmeye başladığı görülmekte.
Değişimin Nedenleri
Sadece Türk dış ve güvenlik politikasına özgü olmayan, bütün bölgeyi kapsayan ilişkileri ve angajmanları gözden geçirme sürecinin temelde birbiriyle ilişkili dört nedeni bulunmakta.
Bunlardan ilki, küresel sistemdeki dönüşümün ve ABD'deki yönetim değişikliğinin etkisi. Uluslararası sistemin dönüşüm içinde olduğu, henüz yeni sistemin ortaya çıkmadığı ama dönüşüm sürecinin ikili ve bölgesel ilişkileri etkilediği görülmekte. Çok katmanlı bir yapıda parçalı ilişki modeli olarak tanımlanabilecek olan ilişki modeli neredeyse bütün aktörler tarafından benimsenmekte ve uygulanmakta. Bu modelde taraflar uzlaşmazlıklarına rağmen ilişkileri koparmamaya özen gösteriyor. Şüphesiz Trump döneminin sona ermesi ve Biden yönetimindeki ABD'nin bölgeye yönelik farklı angajmanlara gireceği beklentisi de yeni trend üzerinde etkili oldu. Bu husus, bölgede agresif bir gündem takip eden aktörlerin pozisyonlarını yumuşatmalarında önemli bir etken.
İkincisi, Türkiye ve rekabet içinde olduğu aktörler açısından özellikle tırmanma potansiyeli taşıyan gerginliklerin maliyetinin giderek artması. Bu maliyet artışına rağmen ufukta net bir kazanç beklentisi de bulunmuyor. Bu nedenle taraflar, daha fazla yıpranmaktansa mücadele içinde bulundukları dosyaları ana gündemden çıkarma veya soğutma yönünde tavır almayı tercih ediyorlar.
Üçüncüsü, Türkiye ve farklı çıkar algılaması içinde olduğu aktörlerin bütün ilişkilerini bir gerginlik konusuna rehin bırakmak istememeleri. Belirli bir konuda yaşanan gerginlik, iş birliği yapılabilecek potansiyel alanlarda iş birliğinin önünde ciddi bir engel olarak durmakta. Bu nedenle sorunlar çözülmek bir yana giderek daha karmaşık hale geliyor. Bunun önüne geçebilmek için taraflar sorunları öteleyerek ve soğutarak daha pozitif bir gündemi sahiplenmeye yönelmekte.
Dördüncüsü ise gerek Türkiye açısından gerekse ilişki içinde bulunduğu aktörler açısından daha acil ele alınması gereken gündemlerin ortaya çıkmış olması. Bu gündem değişikliği bazı alanlarda iki taraf için de aynı derecede sahiplenilirken bazı alanlarda taraflar arasındaki yaklaşım farklılıkları bulunmaktadır. Her halükarda daha hayati gündemlerin ortaya çıktığı düşüncesi önceki gerginlik konularının ötelenmesine neden olmuştur.
Değişimin Olası Yansımaları
Bölgedeki yeni trendin kısa vadede ikili ilişkileri ve bölgesel gelişmeleri etkilemeye başladığı görülmekte. Her şeyden önce 2020 yılındaki yüksek yoğunluklu gerilimler, yerini ikili ilişkiler açısından daha sakin bir ortama bırakmış durumda. Ancak taraflar açısından hiçbir sorunda çözüme yönelik ciddi bir ilerleme sağlanabilmiş değil. Sorunlar sadece gerginliğin artmaması adına soğutulmuş veya ötelenmiş durumda.
Öte yandan yeni trendin ikili ilişkiler ve bölgesel istikrar adına önemli bir fırsat penceresi açtığı söylenebilir. Nitekim taraflar bu "normalleşmeyi" devam ettirdikleri takdirde öteledikleri sorunları da daha rasyonel bir düzlemde ele alma imkanına sahip olabilecektir.
Yukarıda ele alınan dört nedenin etkisini bir süre devam ettireceği düşüncesinden hareketle, bu fırsat penceresinin birçok aktör tarafından olumlu bir pespektifle değerlendirileceği söylenebilir. Ancak bölgede ötelenen sorunlarda hayati çıkarları bulunan bazı aktörlerin süreci bilinçli olarak sabote etmek isteyebileceği ve bu trendden bağımsız olarak bazı gerilimlerin dozunun yeniden yükselebileceği ihtimali de göz önünde bulundurulmalı. Bu nedenle henüz "normalleşme" tanımlamasını yapmak için erken olan bu yeni döneme ihtiyatlı iyimserlikle yaklaşmakta fayda var.