Irak'ta 1 Ekim'de başlayan hükümet karşıtı gösteriler ortaya acı bir tablo çıkarmıştır. Resmi rakamlara göre şu ana kadar 250 kişi hayatını kaybederken 6 binden fazla kişi de yaralanmıştır. Hükümetin aldığı bütün tedbirlere rağmen protestolar artan bir yoğunlukta devam ediyor. Güvenlik güçlerinin göstericilere karşı gerçek mermi kullanması gerginliği daha da artırmış durumdadır. Özellikle Şiilerin yoğun yaşadığı bölgelerde güvenlik güçleri ile göstericiler arasında zaman zaman yoğun çatışmalar yaşanıyor. Büyük çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu göstericiler kamu ve siyasi partilere ait binaları yakarak ve önemli merkezleri işgal ederek tepkilerini gösteriyor.
Göstericilerin talepleri iç ve dış faktörler olarak iki başlık altında toplanabilir. İç faktörler sağlık, eğitim, elektrik ve temiz su gibi temel kamu hizmetlerinin iyileştirilmesi, işsizliğe çözüm bulunması ve siyasi elitlerin kronik yolsuzluklarının önüne geçilmesi olarak özetlenebilir. Dış faktörler ise İran'ın Irak siyasetiyle ilişkili olarak değerlendirilebilir. DEAŞ'la mücadele etmek için kurulan İran'a yakın Haşdi Şabi milis gruplarının faaliyetleri ve Washington-Tahran çekişmesinin Irak siyasetindeki yansımaları bahsi geçen tepkinin ana kaynakları olarak gösterilebilir.
Irak'ta siyasiler ortaya çıkan tablo karşısında hükümeti yetersiz bularak sert eleştirilerde bulunuyorlar. Parlamentonun en büyük grubunun lideri Mukteda Sadr gösterilerin ilk gününden itibaren hükümeti istifaya davet ederek karşı bir pozisyon almış durumda. Eski Başbakan Haydar İbadi de Sadr grubuyla benzer bir çizgide hareket ediyor. Fetih Grubu lideri Hadi Amiri ilk andan itibaren hükümeti destekleyen açıklamalar yapsa da Sadr grubunun çağrısına karşılık vermiş görünüyor. Necef merkezli dini merci Ali Sistani gösterilerin başladığı günden itibaren hükümetin şiddete başvurmasını eleştirerek göstericilerin taleplerinin karşılanması gerektiğini net bir şekilde dile getirdi. Yoğun bir baskı altında kalan Başbakan Adil Abdulmehdi geçtiğimiz günlerde bir reform paketi açıklayarak hükümetin gerekli adımları atacağını duyurdu. Reformların konut inşaatından toprak reformuna, sosyal yardımlardan istihdama kadar birçok alanı kapsayacağı açıklandı. Hatta Başbakan Abdulmehdi siyasi partilerin yeni bir hükümet kurma konusunda anlaşması durumunda istifa bile edebileceğinin sinyalleri vermiş durumda. Ülkede erken bir seçim için parlamento sürecinin işletilmesi ve Cumhurbaşkanı Berham Salih'in onayı gerekiyor. Bütün bu vaatler ve açıklamalara rağmen ülke geneline yayılan gösterilerin kısa vadede önünün alınması oldukça zor görünüyor. Diğer bir ifadeyle genç bir nüfusa sahip Irak'ın imkanları ve içerisinde bulunduğu yapısal şartlar göz önüne alındığında göstericilerin taleplerinin gerçekleşmesi için uzun vadeli bir plana ihtiyaç olduğu aşikar.
Reformların önündeki engeller
Irak'ta 2003 sonrası oluşan siyasi yapı gerekli reformların yapılmasının önündeki en büyük engel olarak değerlendirilebilir. 2005'te Anayasa'nın kabulü ve ortaya çıkan sivil savaş ortamı ülke siyasetini şekillendiren en önemli gelişmelerdi. İlaveten İran'ın ülke siyasetinde etkisini artırması ve DEAŞ tehdidi yerleşik elitlerin kişisel ilişkilerini daha da karmaşık hale getirdi. Genç nüfusun bu yapı içerisinde bir gelecek görememesi ve gündelik hayatta yaşanan zorluklar sokağa çıkmayı ve protestoyu halk için bir araç haline getirmiş durumda.
Var olan yapısal sorunların yanında Abdulmehdi'nin başbakanlığında kurulan teknokrat hükümetin kırılgan bir zemin üzerine oturması yakın gelecekte Irak siyaseti adına olumlu bir pozisyon almayı zorlaştırıyor. En küçük bir siyasi krizde hükümetin parçası olan tarafların açıklamaları da engel teşkil ediyor. Sonuç olarak uluslararası siyasetle beraber düşünüldüğünde yakın gelecekte İran etkisinin azaldığı ve yapısal sorunların çözüldüğü bir Irak hayal etmek oldukça zor.