Bütün anayasaları, askerlerin siyasetin içinde, hatta yönetimin başında olduğu dönemlerde hazırlanıp kabul edilen bu ülkede, toplumun ilk kez kendi anayasasını yapma fırsatını yakalaması, doğal olarak toplumda büyük bir heyecan ve beklenti oluşturmuştu. Ancak söz konusu heyecan ve beklentinin bugün aynen sürdüğünü söyleme imkânına da sahip değiliz. Peki, büyük umutlarla başlayan ve bugün artık herkesin daha temkinli olma ihtiyacı duyduğu noktaya nasıl geldik? Hatırlayalım.
Bugüne kadar alınan yol
Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu (AUK), 19 Ekim 2011'den 30 Nisan 2012 gününe kadar görüş aldı. Bu aşamada Komisyon, 14 siyasi parti, 21 üniversite, 39 meslek örgütü ve sendika ile 79 dernek, vakıf ve platformu dinledi. Bunun yanı sıra, Komisyon, toplam 18 bin sayfalık öneri metnini ve 25 bin 440 kişi tarafından Meclis'in resmi internet sitesi üzerinden bildirilen görüşleri derleyip tasnif etti. Bundan sonra anayasa yazım aşamasına geçti. Yazım aşamasının da 2012 sonuna kadar tamamlanması öngörülüyordu.
2012 sonuna gelindiğinde, Meclis Başkanı Cemil Çiçek, liderler turuna çıkarak, çalışmanın tamamlanabilmesi için kendilerine süre tanınmasını istedi. Nihayet geçtiğimiz günlerde yeni bir liderler turuyla Komisyonun çalışmaları siyasi partilerle tekrar paylaşıldı ve çalışmaya devam konusunda destek istendi. Görüşmelerden sonra yapılan açıklamalardan anlaşılan o ki, istenen destek sağlanmış durumda. Ancak bu destekle, hem Komisyon'un sorumluluğu artmış hem de toplumdaki umut ve beklenti yeniden canlanmıştır.
AUK'nun bugüne kadar yaptığı çalışmanın son derece anlamlı ve önemli olduğunu baştan belirtelim. Ancak 450 gün boyunca 449 gün çalışabilmek, Sayın Çiçek'in de vurguladığı gibi, tatmin edici olmaktan uzaktır. Bununla birlikte, Komisyon bugüne kadar 177 maddeyi görüşerek 48 madde üzerinde görüş birliğine varmıştır. Gerginliği hiç azalmayan siyasi hayatımız göz önüne alındığında, böyle bir sonucun başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
Tedrici/aşamalı anayasa yapımı
Yeni anayasanın bu kadar büyük bir heyecan ve umut yaratmasının en önemli nedeni, toplumun yapılacak yeni anayasaya yeni bir toplumsal sözleşme işlevi yüklemesidir. Çünkü Türkiye gibi, farklı kimliklerin bulunduğu ama homojen bir ulus inşa projesinin uygulandığı, dolayısıyla farklı kimlikler ekseninde büyük sorunlar yaşamış toplumlarda, toplumsal mutabakat temelinde yeni bir anayasa yapabilmek pek de kolay değil. AUK'nun 450 günde ancak 48 maddede uzlaşı sağlayabilmesi de bu güçlüğü ortaya koymaktadır. Bu güçlük nedeniyle, Türkiye "tedrici/aşamalı" anayasa yapma yöntemini tercih edebilir. Bu yöntemden hareket edilerek, mutabakata varılamayan hususlarla ilgili düzenlemeler, zaman içerisinde oluşabilecek uzlaşmalara bırakılır ve genel olarak hak ve özgürlükler temelli bir anayasal düzen üzerinde ortak mutabakatı sağlayan bir anayasa yapımı yoluna gidilebilir.
Kuşkusuz, aşamalı anayasa yapımı, çok arzu edilen bir yöntem değildir; çünkü bu yöntem, kimi zaman ülkenin en kritik sorunlarının yeni bir anayasayla çözülmesinin ertelenmesi anlamını taşır. Nitekim Türkiye de, eğer böyle bir yolu tercih ederse, örneğin Kürt sorununun çözümü açısından mutlaka yapılması gereken kimi düzenlemeleri ertelemek zorunda kalabilir. Ne var ki, çoğu kez, tam da bu tür nedenlerle tedrici anayasa yapımı yoluna gidilmektedir. Ancak böyle bir yola girilmesi halinde, kritik sorunları çözecek anayasal düzenlemeler için gerekli toplumsal ve siyasal iklimi oluşturabilmek, çatışmalı ortamı soğutmak ve barış sürecini pekiştirebilmek amacıyla, "yol temizliği" ya da "güven arttırıcı tedbirler" olarak tanımlanabilecek yasal reformlar ile bunlara eşlik edecek idari pratik ve düzenlemelere gidilmelidir.
Bundan sonra ne yapılmalı?
Öncelikle toplumun talep ve beklentilerinin karşılanması hedefinden sapılmamalıdır. Bundan sonra yapılması gereken ise, siyasi partilerin yeni anayasayla ilgili bugüne kadar ileri sürdükleri görüşleri yeniden gözden geçirmeleri, revize etmeleridir. Çünkü yeni anayasa görüşmeleri, kırmızı çizgilerle değil, ancak çözüm odaklı ve yeni anayasa hedefli politikalarla ilerletilebilir. Bu bakımdan herkes, öncelikle ortaya çıkacak yeni anayasanın hiçbir partinin bütün görüşlerini yansıtmayacağını kabulle işe başlamalı ve her parti, "ikinci en iyi" seçeneğini de masaya getirmelidir.
Öte yandan, bütün maddelerde mutabakatta ısrar etmek, yeni anayasa sürecini başarısızlığa mahkûm ederek bir başka bahara bırakmak yerine, üzerinde uzlaşılmış maddeleri bir an önce görüşüp sonuçlandırmak yoluna gidilmelidir. Zaten böyle bir yola girilmesi halinde, 48 sayısının hayli artacağı açıktır. Böylece, toplumun yeni anayasa beklentisi, kısmen de olsa karşılanmış olacak ve bunun doğurduğu atmosfer, üzerinde uzlaşılamayan maddeleri de daha büyük bir motivasyonla ele almamızı sağlayacaktır.