Kitle iletişim araçlarının toplum üzerindeki etkisi başta iletişim alanı olmak üzere sosyal bilimlerde üzerine en çok çalışılan konulardan biri olmuştur. Özellikle toplum üzerinde oluşturduğu etki ve aile içi iletişim alanındaki belirleyiciliği nedeniyle televizyonun yeri bu alandaki çalışmaları daha da yoğunlaştırmıştır. Evin başköşesinde duran sihirli kutu kimi akademisyenler için 'öldüren bir eğlence' kimileri içinse ailenin yeni reisi olarak tanımlanmıştır. Özel kanalların yaygınlaşmasıyla toplumun ilgisini çekmek adına birbirinden ilginç içeriklerin geliştirildiği televizyonun bir yandan toplumsal etkisi diğer yandan bu etkinin psikolojik, sosyolojik, ekonomik, siyasi ve iletişim boyutu araştırmacılar tarafından ele alınmıştır.
Aynı zamanda bir kültür taşıyıcısı da olan televizyonun ülkemizdeki gelişimini göz önünde bulundurduğumuzda ise özellikle erken dönemlerde geliştirilen içeriklerde daha ziyade yabancı ülkelerden esinlenildiği görülmektedir. Bu programlar yabancı ülkelerin kendi siyasal ve kültürel gerçekliğine uygun şekilde hazırlanmıştır. Yapılan bilimsel çalışmalarda özellikle ikinci dünya savaşının ardından kitle iletişim araçlarının Batı'da egemen sınıfların propaganda aracı olarak kullanıldığına ve Batılı bir yaşam tarzını ihraç ettiğine dair ciddi sonuçlar ortaya konmuştur. Hal böyleyken Batı'da geliştirilen içerikleri ülkemize ithal edenlerin bu içeriklerin kendi gerçekliğimizle ne kadar uyumlu olduğunu düşündüklerini söylemek zordur.
İthal edilen programlara yönelik itirazlara 'halk bunu seviyor' şeklinde cevap verilirdi. Fakat bu programların halkın isteğine göre seçildiğini iddia etmek çok da gerçekçi değildi. Çünkü halkın bu programların belirlemesinde herhangi bir etkisi söz konusu değildi. Halk tercih edenden çok maruz kalandı. Rekabet halindeki TV kanallarının tek gayesi daha fazla seyredilmekti. Özgün içerik üretmek gibi bir düşünceleri yoktu.
Çocukların televizyon ile kurduğu ilişki de en sancılı alanlardan biriydi. Ülkemizde yayımlanan çizgi filmler de büyük oranda yurtdışı kaynaklıydı. Çocuklarımızın içine doğdukları kültürel değerlere temas edilmemekteydi. Geleneksel medya araçlarının ardından dijital medyanın ortaya çıkması ise sorunu bambaşka bir boyuta taşıdı. Günümüzde dijital medyanın sunduğu birçok olumlu katkı söz konusudur. Fakat dijital dünyada çocukların gelişimini olumsuz yönde etkileyen içerikler de büyük bir tehlikeye yol açmaktadır. İnternet bağımlılığının yanı sıra sanal ile gerçekliğin belirsizleşmesi sorunların başında gelmektedir. Çocukların sosyalleşmesine katkı sağlayan geleneksel kurumların etkileri zayıflarken dijital dünya ile kurulan ilişkinin artması yeni bir 'sosyalliği' doğurmaktadır. Yeni sosyalliğin çocukların ruhsal ve bedensel gelişimlerini doğrudan etkilemesi içeriklerin ne denli önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Tüm bu sorunların karşısında Türk televizyonları özellikle son yıllarda büyük bir atılım gerçekleştirerek kendine özgü içerikler oluşturmaktadır. Çocuklarımız için özel içeriklerin oluşturulması konusunda artık medya kuruluşlarımız daha titiz ve profesyonel davranmaktadır. İçeriklerin oluşturulmasında kendi alanında uzman isimler görev alarak çocuklarımızın bedensel ve ruhsal gelişimlerine uygun programlar hazırlamaktadır.
Benzer gelişim sinema ve dizi sektöründe de görülmektedir. 2021 yılı sonu itibariyle yerli filmlerin seyredilme oranı 2 milyondan 33 milyona ulaşmıştır. Birçok yönetmenimiz dünyanın saygın yönetmenleri arasında anılırken oyuncularımız uluslararası bir tanınırlık kazanmıştır. Ülkemiz, ABD'nin ardından en çok dizi ihraç eden ülke olmuştur. Şu anda Türk dizileri 150 ülkede yayınlanırken 700 milyona yakın izleyiciye ulaşmaktadır. 25 Türk dizisi, 11 farklı ülkede, 2020 yılı boyunca en çok izlenen ilk 10 program arasında yer almıştır. Yabancı dilde yayın yapan kanallarıyla, kültür, belgesel, spor yayıncılığında medyamız her geçen gün kalitesini arttırmaktadır. Medyamızın bu güce erişmesinde hiç kuşkusuz en önemli faktör medyanın kendine özgü içerikler üretmesi olmuştur. Türk televizyonları sadece yurtdışından içerik transfer ederek dünya genelinde söz sahibi olamayacağını anlamış, geliştirdiği özgün içerikler sayesinde uluslararası alanda saygın bir konum elde etmiştir. Bağımsız içerikler ilgiyi televizyonlarımıza yöneltmiştir. Türkiye'de geliştirilen içeriklerin farklı coğrafyalarda ilgi görmesi sadece ekonomiye değil aynı zamanda Türkiye'nin kültürel ihracatına da büyük bir katkı sağlamıştır. Türk televizyonlarının güçlenmesinin yolu bu özgün içeriklerin nitelikli bir şekilde sayısının artmasından geçmektedir. Yurtdışından ithal edilen içerikler geçmişte olduğu gibi medyamızı bağımlı kılar, zayıflatır. Aksine televizyon kanallarımız bağımsız ve özgün içerikler oluşturabildiği ölçüde dünyada daha itibarlı bir konuma sahip olacaktır.
Bu açıdan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla 29 Ocak 2022'de yayımlanan 'Dijital Basın ve Yayım Faaliyetleri' konulu Cumhurbaşkanlığı Genelgesi'nde ortaya konan perspektif iki açıdan büyük önem taşımaktadır: Birincisi, gelecek kuşakların kültürel ve toplumsal değerlerimiz dikkate alınarak oluşturulan içeriklerle etkileşim halinde olması, ikincisiyse Türkiye'nin uluslararası düzeyde özgün içerikler oluşturarak kültürel etkileşimde bir özne olarak yer almasıdır. Genelgede işaret edilen toplumsal değerleri hiçe sayan ve düzeysiz yabancı içerik uyarlaması yapımların televizyon dünyamıza ve ülkemize hiçbir katkısı bulunmamaktadır. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu olarak toplumun olumsuz medya içeriklerinden korunması için çalışmalarımızı titizlikle sürdüreceğiz. Aynı şekilde medyamızın da bu konuda gereken hassasiyeti ortaya koyacağına inanıyoruz. Televizyonlarımızın kendine özgü bağımsız içerikler oluşturması, evrensel standartlardaki üretkenliği Türkiye'nin uluslararası düzeyde sesinin daha gür çıkmasına imkan sağlayacaktır.