Devasa Asya ana karasının iki ucunu temsil eden Türkiye ve Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler, diplomatik düzeyde ilk adımın atıldığı 1971 yılından günümüze gelen süreçte iniş-çıkışlı bir seyir izlemiştir. İki ülke arasındaki ilişkilerde temel itici gücün, kazan-kazan ilkesi çerçevesinde ve küresel sistemin gereklilikleri ölçüsünde bir dış politika yaratmak olduğu gözlense de özellikle ilişkilerin "Stratejik Ortaklık" düzeyine yükseltildiği 2010 yılından itibaren kalkınma, yatırım, ticaret, turizm alanlarının geliştirilmesine odaklanıldığı görülmektedir.
Sürece daha geniş bir perspektiften bakıldığında; 21. yüzyılda Asya kıtasının dikkat çeken yükselişi ve bu yükselişin lokomotifi olan Çin'in küresel ekonomide elde ettiği ivme, 2013 yılında ilan edilen "Kuşak-Yol Girişimi"nin Çin dış politikasının merkezine yerleştirilmesiyle birlikte uluslararası bir yatırım atağını da beraberinde getirmiştir. Özellikle altyapı ve kalkınma odaklı olan bu yatırımlar, Çin'in Afrika'dan Ortadoğu'ya, Avrupa'dan Latin Amerika'ya kadar küresel arenada yeni ortaklıklar kurmasını sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda Türkiye gibi belirli düzeyde ilişkilerin sürdürüldüğü ülkelerle yeni istişare alanlarının oluşturulmasına imkân tanımıştır.
İlişkilerde Yakın Geçmiş: Kalkınma Projeleri ve Ortaklıklar
2015 yılında Kuşak-Yol Mutabakatını imzalayarak bu sürece dahil olan Türkiye, özellikle ulaşım, enerji ve teknoloji alanlarında Çin yatırımlarına kapılarını aralamıştır. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Kuzey Marmara Otoyolu, Avrasya Tüneli gibi projelerin yanı sıra Trakya'da yapılması planlanan nükleer santral gibi projeler çerçevesinde Çin ile yapılan görüşmeler, bu işbirliğinin somut örneklerindendir. Benzer şekilde Türkiye öncülüğünde yürütülen Orta Koridor Girişimi, içerisindeki ulaştırma koridorlarıyla Çin'in Kuşak-Yol Girişimi'nin prestijine katkı sağlayan bir proje durumundadır. Özellikle Ukrayna savaşı ile işlerliğini yitiren Kuzey Koridorunun ardından Orta Koridor'un Kuşak Yol Girişimi'ne olan katkısı kuşkusuz daha net gözlenmiştir.
Her ne kadar ilk bakışta Türkiye'nin Kuşak-Yol yatırımlarından geniş ölçekte faydalandığı izlenimi oluşsa da bölgesel ve küresel ölçekteki diğer aktörlerle karşılaştırıldığında Türkiye'nin söz konusu yatırımlardan mütevazı biçimde faydalandığını vurgulamak önemlidir. Bu durumun, Kuşak-Yol yatırımlarının ardındaki borçlandırma tuzağı söylemleri nedeniyle Türkiye'nin temkinli yaklaşımının yanı sıra, aynı zamanda konjonktürel etkilerle ve iki ülke arasındaki olumsuz deneyimlerin doğurduğu mesafeden dolayı kaynaklanmış olma ihtimali yüksektir.
Ancak tüm ölçütler masaya konulduğunda Türkiye'nin Çin ile ticari ve ekonomik ilişkilerini sürdürmesi önemli bir gerekliliktir. Buna hassasiyet gösteren Türkiye'nin, önceliklerinin başında en büyük ticaret ortaklarından biri olan Çin'e karşı ticaret açığını kapatmak gelmektedir. Ticaret Bakanlığı verilerine göre 2022 yılında Türkiye'nin Çin ile ticaret açığının 38 milyar dolar civarındadır ve Türkiye'nin Çin ile ilişkilerinde kritik bir nokta olarak durmaktadır. Bu kapsamda her ne kadar iki ülke arasındaki ilişkiler dalgalı bir seyir izlese de pozitif gündem yaratılmasına yönelik çabalar her iki tarafça da desteklenmiştir.
Çin'in Türkiye'ye Artan İlgisi
Özellikle 2023 yılının ikinci yarısından itibaren alışılagelmiş Türkiye-Çin ilişkilerinden farklı ve olumlu yönde bir ivmelenme olduğunu söylemek mümkündür. Mevcut Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin Temmuz ayındaki Türkiye ziyaretiyle başlayan yeni süreçte iki ülke arasında özellikle altyapı, teknoloji, sürdürülebilirliğe yönelik yatırımlar ve Savunma Sanayii alanında işbirliği konularının ön planda tutulduğu görülmektedir. Bu kapsamda 2060 yılına kadar karbon nötr hedefine ulaşmayı hedefleyen Çin'in yenilenebilir enerji teknolojilerinde kat ettiği mesafe özellikle güneş panelleri, rüzgâr türbinleri ve offshore enerji platformları noktasında Türkiye için önemli bir rehberlik sunmaktadır.
Diğer taraftan Türkiye'nin ilgi gören sektörlerinden biri olan savunma alanına Pekin tarafının artan ilgisi dikkat çekmektedir. Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin Türkiye'yi ziyaret ettiği tarihlerde gerçekleştirilen Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı (IDEF)'na katılan Çinli firmaların daha önceki yıllara göre sayılarındaki artış bunun ilk göstergesidir. Yine son aylarda özellikle Çin devletine ait basın/yayın organlarında Türk Savunma Sanayiine yönelik analizlerin yayınlanması ve bu alanda Türkiye'nin başarılı uygulamalarının Çin toplumuna duyurulmak istenmesi dikkate değer gelişmelerdir.
Yalnızca altyapı, enerji, ulaşım veya savunma sanayi sektörleri değil, doğal durumdan farklı olarak, Çin-Türkiye ilişkilerinde akademik ve kültürel alanlar da dahil olmak üzere çok taraflı bir bağlılığın kurulmasının amaçlandığı da görülmektedir. Bu kapsamda 2023 Kasım ayında Çinli akademisyenlerden oluşan grupların Türkiye'ye gelerek Türk meslektaşlarıyla Ankara ve İstanbul merkezli toplantılar gerçekleştirmesi, Türk-Çinli kültür buluşmalarının gerçekleştirilmesi ve heyetler arası ziyaretlerin sıklaştırılmasına yönelik uzlaşılar iki ülke arasında oluşturulması amaçlanan pozitif gündemin bir diğer göstergesidir.
Küresel Gelişmeler ve Fırsat Alanları
İki ülke arasındaki ilişkilerin farklı sektörler arasında sağladığı bu gelişmelerin yanı sıra küresel sistemde meydana gelen gelişmelerin iki ülkeyi paralel düzlemlere sürüklediği görülmektedir. Bu noktada son zamanlarda ortaya çıkan krizlerde, Ankara ve Pekin tarafının benzer reçeteleri ve arabuluculuk taleplerini uluslararası toplumun ilgisine sunduğu görülmektedir. Ukrayna krizinde diyalog kapılarının açık tutulmasını, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün korunmasını ve süreçlerin diplomatik kanallar aracılığıyla yürütülmesini isteyen iki ülke, hali hazırda Filistin ve İsrail arasında devam eden soruna da iki devletli çözüm yönünde ortak görüşlere sahiptir.
Yalnızca küresel krizlerin değil, küresel sistemin diğer oyuncularının yürüttüğü stratejilerin de Türkiye ve Çin'i benzer alanlara sürüklediği görülmektedir. G-20 zirvesi esnasında ilan edilen IMEC projesi, her ne kadar Çin'in kuşak yol girişimine alternatif olarak oluşturulsa da gerek Türkiye'nin projeye dahil edilmemesi gerekse Türkiye'nin öncülüğünde yürütülen bir proje olan Orta Koridor'a alternatif bir güzergâh sunması nedeniyle iki ülkenin de çemberin dışında bırakılarak benzer bir pozisyona sokmuş ve birbirini fark etmesini sağlamıştır.
Yine küresel sistemin yönetişimi noktasında çok taraflılığı savunan Türkiye ve Çin'in birbirine sunduğu fırsatlar ve küresel sisteme getirdiği benzer çözüm önerilerinin yanında ciddi sınamalara sahip olduğu da bir gerçekliktir. Köklü tarihsel geçmişe sahip olan her iki aktör de tarihin arka sayfalarında sıklıkla karşı karşıya gelmiş ve bu durum tarihsel anlatılarla birleşerek iki ülke arasında kronik bir güvensizlik yaratmıştır. Özellikle Uygur Meselesi noktasında, Türkiye konu ile ilgili her platformda "Tek Çin" ilkesine saygı duyduğunu dile getirse de Müslüman Uygur Türklerinin temel haklarının korunması hususunda hassasiyet taşıdıklarını belirtmekten çekinmemiştir.
Öte yandan Çin'in küresel sistemde artan etkinliğinin ve ABD ile giriştiği rekabetin NATO içerisinde bir "Çin Tehdidi" algısını da beraberinde getirdiği görülmektedir. Güvenlikle ilgili konulara temas eden bu tür meselelerde Türkiye'nin aleni bir refleksten ziyade verileri analiz edip gerekli önlemleri alarak risk azaltım yoluna gitmeyi planladığı görülmektedir. Yukarıda sözü edilen Savunma Sanayi sektörü noktasında, Çin'in tersine mühendislik alanındaki başarısı bir yana, özellikle bir NATO ülkesi olarak Türkiye'nin savunma ve güvenlik sistemlerinin erişimi noktasında temkinli davranacağı düşünülmektedir.
Türkiye, dış politika ilkesini çok taraflılık üzerine kurgulamış bir aktör olarak milli menfaatleri ölçüsünde küresel sistemde mevcut olan her aktörle diplomasi kanallarını açık tutmayı ve kazan-kazan ilkesi doğrultusunda ilişkilerini ilerletmeyi önemsemektedir. Tarihsel mirasının ve jeopolitik konumunun getirdiği bir özellik olarak, çok uluslu organizasyonların içerisinde aktif biçimde yer almayı ve burada yaratılan ortak istişare mekanizmasına katkı sağlamayı ön plana koymaktadır. Türkiye-Çin ilişkilerinde iki ülkeyi bir araya getiren Şangay İş birliği Örgütü, G20, Birleşmiş Milletler vb. organizasyonlar iki tarafın sağlıklı bir diyalog çerçevesi sunmasına katkı sağlamaktadır. Aynı zamanda Türk Dışişleri tarafından 2019 yılında ilan edilen Yeniden Asya Girişimi, Türkiye'nin Asya ülkeleri paralelinde Çin ile bağlarını kuvvetlendirmesine, yeni işbirliği alanlarını keşfetmesine katkı sağlamaktadır. Asya'nın en batısındaki ülke olan Türkiye'nin Asya'nın bir diğer ucundaki Çin ile ilişkilerinde iki tarafın birbirinin kırmızı çizgilerine temas etmeden, proaktif ve karşılıklı fayda ölçüsünde ve çok yönlü bir ilişki ağı kurmayı amaçladığı görülmektedir. Bu kapsamda oluşturulan olumlu atmosferde Türkiye'nin ilerleyen süreçte Çin ile ilişkilerini çok yönlü biçimde ilerleteceği ancak bunu gerçekleştirirken milli güvenlik ölçütleri noktasında temkinli adımlar atacağı öngörülebilir.