Günlerden yine teknoloji günlerindeyiz. Twitter isimli sosyal medya şirketinin Tesla ve SpaceX şirketlerinin CEO'su Elon Musk tarafından satın alınması tüm dünyanın gündemine düşmüş durumda. Meselenin yalnızca bir şirket alma işlemi olmadığı açık. Twitter gibi son yılların popüler mikro blog platformunun satılıyor olması başlı başına önemli bir mesele. Öte yandan alıcının Mars'a koloni kurma heveslisi, kripto para piyasasının yakından tanıdığı ve elektrikli otonom araç piyasasının başat aktörlerinden Elon Musk olması meselenin ilgi çekmesindeki diğer etkenlerden. Öte yandan bu satın alım işleminin bedeli ise tüm dünya için baştan çıkarıcı. Açıklanan 44 milyar dolarlık teklif pek çok ülkenin bütçesine denk bir meblağ. Şirketin 2022 yılı ilk üç aylık gelirinin 1,2 milyar dolar, net karının ise 513,3 milyon dolar olduğunu da not etmek gerek. Dolayısıyla bu haber bu haftanın ana gündem maddelerinden biri. Meseleye biraz teknik baktığımızda ise farklı detaylar okuyabilmek de mümkün.
Öncelikle; "Twitter neden önemli bir platform?" "Muadillerinden farkı ne?" "Neden bu kadar popüler oldu?" gibi sorulara cevap verelim.
Twitter da Facebook gibi, Instagram gibi, YouTube gibi 2000'lerin başından itibaren gelişen WEB 2.0 teknolojileriyle bağlantılı, kullanıcı etkileşimli yapılardan biri olarak insanların kullanımına girmiş bir teknoloji. Genel ifadesiyle sosyal medya platformu. Bu platformlar internetin ilk ortaya çıktığı günlerde başlayan bilgi verme işlevini hem bilgi alma hem bilgi verme biçimine dönüştüren yapılarak olarak tanımlanabilir. Yani karşılıklı bir iletişimi mümkün kılan altyapılar olarak kullanılabilir platformlar. Bu platformlar kısa sürede büyük ilgi görmüş ve küresel çapta yaygınlaşmıştır. Bir yandan bireylerin kendilerine ya da ilgi alanlarına dair bilgi paylaştıkları bir 'paylaşım meydanına' dönüşmeleri bir yandan kurumlarla, şirketlerle, kuruluşlarla bu platformlar üzerinden iletişim kurulması, bu alanların profesyonel yapılar tarafından da kullanılmasına yol açmıştır. Güncel rakamlara göre günlük yaklaşık 230 milyon kişinin aktif kullandığı bu alanda pasif kullanıcılarla birlikte inanılmaz bir hedef kitle doğmaktadır. Öyle ki, kamu kurumları bu platformlarda hesaplar açmış, paylaşımlarda bulunmuş, siyasiler, idariler, gazeteciler, sanatçılar, sporcular her alandan insanlar bu platformlarda buluşur hale gelmiştir.
Sonuç olarak, bu platformlar taleplerin dile getirilmeye başlandığı, şikâyetlerin ele alındığı, eleştirilerin ve önerilerin kurumlara/kuruluşlara iletildiği birer yapı haline de dönüşmüştür. Bu teknolojiler bir yandan vatandaşlar adına katılımcı, demokratik, ifade özgürlüğünü esas alan birer 'oda' olma kapasitesi barındırırken, diğer taraftan kurumlar adına daha şeffaf, hesap verebilir ve vatandaş odaklı hizmet sunumu imkânlarını ortaya koymuştur. Bireylerin ulusal ve uluslararası bilgi kaynakları çeşitlenmiş, haberleşme kanalları bu platformlara taşınmıştır. Popüler söylemle ifade etmek gerekirse Y kuşağıyla başlayan bu değişim, Z kuşağıyla katlanarak artmış ve bu platformlara yönelik ilgi ve dolayısıyla platformların etkisi de katlanarak büyümüştür.
İfade edilen olağan dışı ilgi ve etki kapasitesi sosyal medya platformlarında dönüşümlere yol açmıştır. Ticari kaygıların arttığı, ülkelerin birbirleriyle mücadele etmeye başladığı, istihbarî ve dezenformasyon çabalarının yoğunlaştığı bu alanların salt bilgi paylaşımı hüviyeti değişmiştir. Bir tarafta kullanıcı verileri üzerinden dönen tartışmalar öte yandan kullanıcıları yönlendiren algoritmalar bu platformların değerini arttırmıştır. Tabi diğer taraftan bu değer artışı, bir tür siyasi ya da sosyal gücü beraberinde getirmiştir. Devletlere 'kafa tutan' teknoloji şirketleri, devlet yöneticilerine yaptırım uygulamaya kalkışan, vergi düzenlemelerine karşı çıkan bir tür yeni güç odakları halini almıştır.
Son yıllarda artan bu güç çatışmaları özellikle sabık ABD Başkanı Trump ve Twitter arasındaki tartışmalarda iyice gün ışığına çıkmıştır. Trump'ın 23 Haziran 2020 tarihinde Vaşington'daki göstericiler aleyhine attığı tweeti, Twitter tarafından kısıtlanırken; seçim kampanyası döneminde Trump'ın çalışma ekibinin Twitter hesabı da Biden'ın oğlu aleyhine video yayınladığı gerekçesiyle geçici olarak askıya alındı. Son olarak, 8 Ocak 2021'de Twitter tarafından yapılan bir açıklamayla Donald Trump'ın resmi Twitter hesabı kalıcı olarak yasaklandı. Benzer bir kısıtlama örneği Türkiye'de de gerçekleşti. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun 30 Ocak 2021 tarihli tweeti, Twitter tarafından nefret söylemi gerekçesiyle kısıtlandı.
Benzer siyasi müdahaleler Ukrayna savaşı öncesinde başlayan krizle birlikte Twitter yönetimi tarafından Rusya medya kuruluşları Sputnik ve Russia Today hesaplarına "Rusya Devletine Bağlı Medya" ibareli uyarılar eklenmesiyle gerçekleşmiştir. BBC gibi farklı ülkelerin medya hesaplarına bu tarz uyarılar eklemeyen Twitter yönetimi, Ukrayna savaşındaki tutumunu göstermek adına bu uygulamayı getirmiştir. Öte yandan ifade özgürlüğünü savunduğunu iddia eden Twitter, Ukrayna-Rusya savaşında farklı görüş beyan eden gazetecilerin hesaplarını da kısıtlamış durumdadır.
Türkiye'de 1 Ekim 2020'de yürürlüğe giren "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" sonrası Türkiye'de temsilcilik açmak durumunda kalan Twitter, mali ve idari sorumluluk doğuracak bu adımı atmamak için uzun süre ayak diremiş ve ancak reklam yasakları sonrası temsilcilik açmıştır. Temsilcilik kurulumuna dair açıklamasında Twitter tarafından şu ifadeler kullanılmıştır:
"Twitter, ifade özgürlüğü üzerine kurulmuştur ve insanların fikirlerini çevrim içi ortamda ifade etme evrensel haklarına saygı duyuyoruz. Twitter'da belirlenmiş bir insan hakları amacına sahibiz ve süreçlerimizi, ürünümüzü ve politikalarımızı hesap verebilir şekilde düzenliyoruz. Her zaman olduğu gibi kurallarımızı tarafsız ve sağduyulu bir şekilde uyguluyoruz ve uygulayacağız. Türkiye'deki kamusal sohbeti korumak, insanları bu sohbete erişmek için güçlendirmek ve değerlerimizi savunmak için çalışmayı sürdüreceğiz."
Yukarıda örneklerde görüldüğü üzere açıklamada yer alan bazı hususların genel arzulara uygun olarak işletilmediği görülmektedir. Örneğin ifade özgürlüğünün kapsamının Twitter yönetimi tarafından belirlenmesi önemli bir sorundur. Tarafsızlık söylemlerinin işlemediği, örneğin ABD'de başkanlık seçim sürecinde taraf tutulduğu izlenmiştir. İnsan hakları söylemlerinin yönetimin isteğine uygun olarak yorumlanabildiği de mültecilere/sığınmacılara yönelik iletişimde izlenebilmektedir.
Tüm bu tartışmalar ışığında Elon Musk'ın Twitter'ı almak için gösterdiği yüklü çabayı değerlendirmek kolaylaşıyor. Musk da alım işlemlerinin onaylandığı yönündeki haberler sonrası yaptığı "İfade özgürlüğü, işleyen bir demokrasinin temel taşıdır ve Twitter, insanlığın geleceği için hayati önem taşıyan konuların tartışıldığı dijital bir şehir meydanıdır" açıklamasıyla ifade özgürlüğüne vurgu yaptı.
Aslında başlangıç noktasında haber kanallarını çeşitlendiren, karşılıklı ve etkileşimli iletişimi mümkün kılan sosyal medya araçlarının siyasi, ticari, ekonomik ve hatta askeri gerekçelerle de kullanılabildiği düşünüldüğünde ifade özgürlüğü gerekçesiyle 44 milyar dolarlık bir yatırım yapıldığına inanmak güç. Musk'ın geçmiş dönemlerde attığı birkaç tweet ile kripto para piyasasına yönelik manipülasyonları da ayrıca dile getirilmeli. Dolayısıyla Twitter'ın yalnızca bir tartışma ya da bilgi paylaşım platformu olmadığı gerçeğinden hareketle Musk'ın bu alanda neler yapacağını zamanla göreceğiz.
Sihirli 'ifade özgürlüğü' söylemlerinden başka neler yaşanacak izleyeceğiz. Öte yandan Amazon'un sahibi Jeff Bezos'un da geleneksel medya organlarından Washington Post'u 2013 yılında satın aldığını bir dipnot olarak buraya yerleştirelim. Teknoloji şirketlerinin CEO'larının geleneksel ya da yeni medya organlarına yönelik ilgilerinin etkilerini izlemeye devam ediyoruz. Şirketlerin mali güçlerinin yanına toplumsal etki yaratabilecek yeni alanlar eklediklerine ilk kez şahit olmuyoruz. Ancak teknolojinin etkisiyle ilk defa bu kadar büyük etki alanlarına sahip platformların el değiştirdiğini belki de yön değiştirdiğini izleyeceğiz. Musk'ın anonim hesaplar istemediğine yönelik söylemleri bu açıdan dikkat çekici. Ayrıca kullanıcı verilerine dair algoritmaların Musk'ın diğer şirketlerinin 'ortak çıkarları' için de kullanılabilir olup olmadığını muhtemelen yakın zamanlarda tartışmaya başlayacağız. Twitter'ın 140 karakter sınırlarıyla başladığı hikayesinin ülke sınırlarını aşan hikayesinin yeni yönü sosyal medya hesapları için de belirleyici olacak. Bu açıdan tarihi bir ana şahitlik yapıyor olabiliriz. Metaverse tartışmaları içerisinde yeni bir yön tartışmasının bizi nereye götüreceğini kestirebilmek için Musk'ın yönetimi ele almasını bekleyeceğiz.
Bakalım; Musk mı yaman Twitter mı?