Devletin ve özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin FETÖ'den arındırılması süreci 15 Temmuz darbe girişiminin ardından hızlanarak kesintisiz bir şekilde devam ediyor. Son aylarda ise neredeyse her gün TSK içerisinde gerçekleşen bir FETÖ operasyonu ile güne başlıyoruz. Çoğunlukla TSK'nın önemli birliklerinin ve hava üslerinin olduğu Ankara, İstanbul, İzmir, Konya ve Eskişehir gibi illerdeki savcılıkların başlattıkları bu operasyonlarda, halen aktif görevde olan ve ağırlıklı olarak albayın altında rütbeye sahip FETÖ üyesi genç subaylar tespit edilip adli işlemler yapılıyor. Anlaşıldığı kadarıyla emniyet güçleri ve yargı makamları FETÖ üyelerini -her türlü gizlenme çabalarına rağmen- tespit edecek yeni yöntemler geliştirmiş ve önemli mesafe kat etmişler. Bu sebeple TSK odaklı FETÖ operasyonlarının bir süre daha devam edeceğini beklemek yanlış olmaz.
İddianameler, yargı kararları ve itiraflardan edindiğimiz bilgilere göre, 1980'lerde TSK içerisine kitlesel bir şekilde yerleşmeye başlayan FETÖ, kartopu gibi büyüyerek neredeyse bütün kritik noktaları ele geçirmişti. Örgütlü ve organize yapısını da kullanarak TSK'nın son yıllardaki hemen hemen tüm insan kaynağını belirleme imkanına kavuşmuştu. Bunun sonucunda albay ve altındaki rütbelerde yer alan subayların önemli bir çoğunluğunun FETÖ üyesi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak bu askerlerden kaynaklanabilecek tehdidi önleyen sebeplerden birisi FETÖ'nün örgütlenme modeli ise diğeri de devletin yürüttüğü kararlı mücadeledir. FETÖ mensubu askerlerin hücre tipi yapılanma nedeniyle birbirlerini tanımaması ve sadece bağlı oldukları sivil imamların talimatıyla hareket etmeleri, şu anda onları hareketsiz kılıyor. Ayrıca devletin bu tehdide karşı hala uyanık olması ve mücadeleye kararlı bir şekilde devam etmesi önemli bir güvencedir.
Yargının örgütün yapısını ve ankesörlü telefon/ardışık arama gibi çalışma yöntemlerini açığa çıkarmasıyla hızlanan operasyonlar sonucunda FETÖ'nün TSK yapılanmasında bir çözülme olduğunu görmekteyiz. Hakkında soruşturma başlatılan askerlerin yarıya yakını itirafçı olmuş ve etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istemiştir. Bu itiraflar askerleri yöneten sivil sorumluların tespit edilmesi ve yapının daha fazla açığa çıkarılmasını sağlamaktadır. Ayrıca itiraflar, yargının kullandığı yöntemler itibariyle doğru yolda olduğunu gösteriyor. Sayılar her geçen gün değişmekle birlikte, bugüne kadar TSK'dan 15 bin civarında FETÖ mensubu ihraç edildi. Ancak hala ciddi sayıda FETÖ mensubu askerin görevde olduğu, bunların önemli bir kısmı ile ilgili tespitlerin yapıldığı, adli süreçlerin devam ettiği belirtiliyor.
FETÖ üyeliğinden yürütülen bu operasyonların yanında, 15 Temmuz'da fiili darbe girişimine katılan askerlere ve bazı sivillere karşı açılan davalarda da sona yaklaşıldı. Toplamda 289 darbe davasından 241'i karara bağlanmış ve 48 davanın görülmesine devam ediliyor. Yani davaların yüzde 83'ü tamamlanmış durumda. Ayrıca ana davalardan Akıncı Üssü Davası dışındakiler birkaç ay içerisinde karar aşamasına ulaşmış olacak. Sanık sayılarının çokluğu ve davaların karmaşıklığına rağmen yargılamalar oldukça hızlı, etkili ve adil bir şekilde yürütülüyor. Davalarda beraat eden sanıkların sayısının mahkum olanlara yakın olması, yargılamaların toplu bir cezalandırma şeklinde yürütülmediğini ve mahkemelerin somut deliller üzerinden suçluları ve masumları ayırt ettiğini gösteriyor.
Sonuç olarak, TSK içerisindeki FETÖ tehdidinin artan bir hızla açığa çıkarılıp temizlendiğini ve 15 Temmuz Darbe Girişimi yargılamalarının etkili ve adil bir şekilde sonuca yaklaştığını söyleyebiliriz. Bu sürecin Türkiye'nin birçok terör tehdidi ile mücadele etmek zorunda kaldığı bir dönemde etkili bir şekilde yürütülmesi ise yargının başarı hanesine yazılmalıdır.